Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçenlerde bir arkadaşım anlattı: Kanada’daymış.
12 Eylül öncesinden tanıdığı mülteci arkadaşlarıyla buluşmuş. Eski günlerden konuşuyorlarmış. Bir an tedirgin olmuş. Cep telefonunu götürüp yan odaya koymuş. Sonra rahat edememiş, gidip aküsünü de sökmüş.
Dünyanın öbür ucunda... Kanada’da... hem de 30 yıl öncesinden söz ederken... dinlenme kaygısı yaşamak...
Yanında bir dinleme cihazıyla gezdiğine inanmak...
Ve o kulağı uzaklaştırarak ya da fişten çekerek kendini korumaya çalışmak...
Nasıl bir paranoya içinde yaşadığımızı daha iyi ne anlatabilir?
* * *
Telekulağa alışmıştık. Hiç olmazsa hukuk marifetiyle bir dinleme yapılıyordu.
Ama “ortam dinlemesi”, hayatımızı, hukuksuz, rasgele ve genel bir muhasara altına aldı.
Dün daha da kötüsü çıktı ortaya:
Haber doğruysa Demet Akalın, sevgilisinin kendisini aldatıp aldatmadığını anlamak için cep telefonu mesajlarını merak etmiş. Turkcell’deki bir hayranını ayarlamış. Sevgilisinin attığı tüm mesajların kayıtlarına ulaşmış. Aynı yöntemi Deniz Seki’ye de tavsiye ederken dinlemeye takılmış.
Kaderin tecellisine bakar mısınız?
Sevgilisini gizlice izleyen, arkadaşına da sevgilisini gizlice dinlemesini tavsiye ederken, gizlice dinlemeye yakalanıyor.
Koca bir kulağa dönüşen ülkemizde iç kulak, orta kulak, dış kulak el ele vermiş çevreye kulak kabartıyor.
* * *
Biz İbrahim Şahin gibi “Bu hat güvenli değil; Genelkurmay hattından konuşalım” diyemeyeceğimize göre önümüzde iki seçenek kalıyor:
Cep telefonlarını çöpe atmak, telefonda hiçbir şey konuşmamak, eve, ofise dinlenmeyi engelleyici elektronik kalkanlar koymak...
Veya, “tecavüz kaçınılmaz ise”, aldırmamak... Her daim herkes tarafından dinleniyormuşçasına şeffaf bir hayata başlamak...
* * *
Bizimki neyse, ama mahremiyetimizin delik deşik edilmesi karşısında bir dizi kurum ve kişiye önemli rol düşüyor:
Hükümete, istihbarata, polise güvenmiyorum artık... Onlara “Dinleyecekseniz de hukuka dayanın” demenin yararı yok. Belli ki artık o noktayı çoktan aştık. Akalın’ın sevgilisine yaptığını onlar muhaliflerine yapmaktan hiç çekinmiyorlar.
Ama hukukun yasadışı yollardan yapılan kayıtları kanıt sayıp saymama konusunda daha net bir karar vermesi ve bunu kararlılıkla uygulaması gerekiyor.
İkinci önemli rol, cep telefonu operatörlerine ve internet servis sağlayıcılarına düşüyor. Müşterilerinin onlara güvenerek emanet ettikleri mahremiyeti “güvenlik”, “hayranlık”, “para” her ne gerekçeyle olsun bu kadar ucuza pazarlamaya hakları var mı? Buna karşı bir önlemleri var mı? Giderek yiten güveni yeniden kazanmak için bir planları var mı?
Karar vermesi gerekenlerden biri de medya...
Acaba gazeteler, televizyonlar, yasadışı yollardan elde edilmiş bilgi, kayıt ve belgelerin içeriğini ciddiye alıp haber yapmaya devam mı edecekler; yoksa içeriği her ne olursa olsun gayrimeşru yollardan edinilmiş bu bilgileri “ilke olarak” yok mu sayacaklar?
Zor bir karar bu.
Ama “Büyük Birader’in kulağını mı çekeceğiz, yoksa ilelebet onun tahakkümünde bir korku cumhuriyetinde mi yaşayacağız?” sorusunun cevabını bu kararlar belirleyecek.