9 saat yaşadı, cesedi makam aracıyla taşındı. Gizlice gömüldü! "Güzel, ama bu gerdanda güzel..."Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştı. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken hiçbir şeyden çekinmiyordu.Ayhan Aydan'ın kardeşi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşıydı.İlişki, Cumhurbaşkanı Bayar'ın kulağına da gitmiş, o da "Muhalefetin kulağına gider" diye bu ilişkinin bitmesini istemişti.Zaten bunca bilinen bir ilişkinin hâlâ açığa çıkmaması şaşılacak şeydi. Nihayet muhalefet bu "önemli koz"u keşfetti.Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını istedi.Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurdu. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın duvarında 2 günlük bekleyiş hüsranla sonuçlandı. Başbakan gelmedi.Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, daha kolay bir yol buldu. Ayhan Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu istedi. Eve girdi. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran Menderes fotoğrafını gördü ve deklanşöre bastı.Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardı:"Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma..." Başbakan Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara'da Marmara Köşkü'nün terasında kutladılar. Şampanyayı bizzat Menderes patlattı. Sevdiği kadına aqua marin taşlı bir kolye almıştı. Hatta evde boynuna takarken Ayhan Aydan'ın arkadaşı Sevim Apaydın "Ne güzel kolye" demiş, Adnan Bey, espriyle karşılık vermişti: Aranan koz bulunmuştu. Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu'ya dağıtmayı düşündü. Gazeteci Emin Karakuş, haberi Ayhan'ın arkadaşı Sevim Apaydın'a fısıldadı. Aydan hemen Başbakan'ı haberdar etti. Menderes köpürdü. Telefonda,"Ahlaksızlık bu" diye bağırdı, "Özel hayata girmek neymiş, göstereceğim onlaraÖ"Ancak ondan önce İnönü gösterdi onlara...Erim'in planını duyunca bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyledi. "Bu bahsi gömün, bir daha da açmayın" diye tembihledi. İnönü devrede Ayhan Aydan çocuk istiyordu; hem de delice... 1952 ve 1953'te iki kez Başbakan'dan hamile kalmış, iki hamilelik de düşükle sonuçlanmıştı. İkisinde de Aydan'a, Başbakan'ın yakın dostu, bakanı, jinekolog Dr. Mükerrem Sarol müdahale etmişti.1954 kışında yeniden hamile kaldı. Bu kez mutlaka doğurmak istiyordu. Yakın bir arkadaşının deyimiyle "en büyük hatası bu oldu".Başbakan durumdan haberdar olduğunda çok geçti. Cenin, artık alınamayacak kadar büyümüştü. Müdahale hayati tehlike doğurabilirdi.Menderes çaresiz "Doğur o zaman" dedi.Aydan, evine çekildi. O günden sonra sadece, karnındaki "Dünyam" adını verdiği bebekle ilgilendi. Hamile halini sevgilisi görsün istemedi. O dönem görüşmeyi kestiler.Ve Başbakan, o ara İstanbul'da kendisine yeni bir sevgili buldu.Yeni sevgili, İstanbul Emniyet Müdürü'nün eşi Suzan Sözen'di. Yeni bir kadın Aydan, bebeği İsviçre'de doğurmak istiyordu. Menderes, telefonda "Hayır, burada kal" dedi. Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Fahri Atabey'i Aydan'la ilgilenmekle görevlendirdi.Bebek, 18 Haziran akşamı, 8 aylıkken geldi. Sancılar başladığında Aydan evde arkadaşlarıyla bezik oynuyordu. Hemen doktor çağırdılar. Evdekiler el ve ayaklarından tuttu, Dr. Alaattin Orhon, müdahaleyi yaptı. Ancak bebek tersti. Müdahale sırasında kolu kırıldı. Üstelik boynuna ve ayaklarına kordonlar sarılmıştı. Menderes'i aradılar. İstanbul'daydı. Bebek acı çekiyordu. 9 saat uğraştılar. Yaşatamadılar.Sabaha karşı 3'te Aydan'ın "dünya"sı karardı. Sevdiği adamdan sonra, ondan olma bebeğini de kaybetmişti.19 Haziran 1955 sabahı Zeynep Kamil'in Başhekimi Dr. Fahri Atabey geldi. Başbakan'ın şoförü Hayri'yle birlikte bebeği aldılar. Makam arabasına koydular. Cebeci Asri Mezarlığı'na götürdüler.Ölüm kütüğüne "Fevzi oğlu Ahmet Aydan" olarak kaydedildi."Doğduğu gün", "öldüğü gün" ve "gömüldüğü gün" aynıydı:19 Haziran 1955.Adresi: Yenişehir, Olgunlar Sokak, 17/5-AnkaraÖlüm Sebebi: Kalp yetmezliği... 560 ada, 688 parsel...Dosyada "ada parsel" numarasının yanındaki çarpı işareti bebeğin "meccanen" yani bedava gömüldüğünü gösteriyordu. Bu, "kimsesiz"lik alametiydi.O yüzden 1970'lerde üstüne başka bir kimsesiz gömüldü. 1984'te de mezar yeri Sultan Yıldırımoğlu'na tahsis edildi."Dünyam" hâlâ Cebeci mezarlığının en ücra köşesinde, yarım asır önceki bir aşkın ölü meyvesi olarak yatıyor. "Dünyam" karardı YASAK AŞK YASSIADA'DA Ayhan Aydan, Menderes'in ve bebeğinin ardından 1957'de de büyükannesini kaybedince 6 aylığına Hamburg'a gitti. Gitmeden Menderes'e bir mektup yazıp bu ayrılık için "Belki geç bile oldu" dedi.Bir daha hiç baş başa görüşemediler.Ama hep telefonlaştılar.27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan hemen Menderes'i aradı. Başbakan Eskişehir'deydi. Endişeli bir ses tonuyla, "Yarım saate kadar çıkıyoruz" dedi.Bu, son konuşmalarıydı. Mahkemede yiğit bir kadın 27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan'ı Yassıada'ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı. O zaman Ayhan Aydan akla geldi.Askerler önce Menderes'i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için "zina" davası açmayı düşündüler. İstanbul Müftüsü'nden bu konuda fetva istediler.Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, "Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir" ("taşlanarak öldürülmektir") fetvasını verdi. Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes'in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan'ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes'in azmettirmesiyle Dr. Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur "Bebek Davası" açıldı.Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.Ön soruşturmada Menderes, -basının tabiriyle- "Ayhan Aydan'la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti." Zina için fetva Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in gizli celse talebine rağmen "ibret için" açık yapıldı. Devrik Başbakan'ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, bir ara Savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı. Üzerinde "Tarihi vesikalar" yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes'e ve kameralara doğru sallayıp "Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakanlık'ta?" diye sordu.Amaç, külotu Menderes'in eline verip fotoğrafını çekmekti. Bu skandal Başbakan'ın avukatı Burhan Apaydın'ın devreye girmesiyle önlendi. Kasadaki kadın külotu İş kötüye gidiyordu. Duruşmada 18 tanık dinlendi. Şimdi sıra "asıl tanık"taydı. Onun konuşması Menderes'i ya mahkûm ya beraat ettirecekti.Ve o, bej döpiyesiyle mahkeme dışında Milliyet'ten, "Bebek davası" haberlerini okuyordu.Geldi, tanık kürsüsüne geçti ve sessizliğe bürünen salonda şunları söyledi:"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?"Bu soru, duruşmayı bitirdi. Devrik Başbakan'ın yiğit sevdalısının, kaybettiği sevgilisine ve bebeğine sahip çıkması hem mahkemeyi hem kamuoyunu etkilemişti.Açılan onca dava içinde Menderes'in beraat ettiği tek dava "Bebek Davası" olacaktı. Asıl tanık Menderes asılınca Ayhan Aydan perişan oldu. Şimdi hem yalnız hem parasızdı. Başbakan'ın aldığı Kalender'deki evde oturmak kısmet olmamıştı. Gelirlerine el konmuş, hesabı dondurulmuştu. Adnan Menderes'in hediye ettiği, üzeri "A" ve "M" harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme'deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri çevirmişti. 1962'de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını bırakmıyordu.Menderes'in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu. Oysa daha büyüğü vardı:1963'te 15 yaşındaki oğlu Aydan'ı Londra'da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti. Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar da vefat edince 1970'lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara'dan taşındı.İzmir'e yerleşti.1982'de yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995'te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden yalnızlığa gömüldü.Şimdi 82 yaşında İzmir'de, çoğu acı, azı tatlı anıları ve yakın arkadaşlarıyla yaşıyor. Sonra ne oldu? BİTTİ can.dundar@e-kolay.net