Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin o kadar çok yarası vardı ki, bu ülke öyle çok yerinden kanıyordu ki, seninkini yazmaya sıra gelmedi Murat...
Herkesin acısı kendine, ama onca acı içinde seninki bir başka yaktı yüreğimizi...
Duydum ki, ölmeden önce, annen istemiş Londra’da okumanı...
14 yaşında bir çocuğu tek başına gurbete yollamak cesaret gerektirir.
İstemiş ki, yurtdışında okuyasın; senin gidişin, küçük kardeşlerini imrendirsin; yaşları gelince onlar da gitsin peşinden; orada okusunlar.
Ölümün bunca sıradanlaştığı bu coğrafyadan uzak dursunlar.
Bu kararla çekip almış seni, tüm aileni eriten o ecel selinin kucağından... hayata bağışlamış.
Adına “talih” dediğimiz o tarifsiz kafdağına böyle tırmanmışsın.
* * *
Duydum ki, kendisi yitip gittikten sonra çocuklara acılarını unutturmak için onları doğanın kucağına kampa götürmesini de annen istemiş babandan...
Yani onlar hep birlikte Kaz Dağı’na tırmanıp ağaç kulübeye yerleşirken ve felaketin geleceği son gün her nedense o kulübeden çadıra taşınırken bir vasiyeti yerine getiriyorlarmış aslında...
7 ay önce yitirdiğin annen, bu isteğiyle yanına almış eşini ve 3 küçük çocuğunu...
Sen, adına “talih” dediğimiz o sarp kafdağında yapayalnız kalmışsın.
* * *
Cenazede yaşından beklenmeyecek, yaşına yakışmayacak denli vakurdun.
Bu trajedinin yükünü, elemle sana dönmüş gözler, meraklı mercekler büyütüyordu sanki...
O yaşta bir çocuk ölümü ne kadar tanır, bu acının ne kadarı ileriki yıllara saklanır bilmiyorum.
Şimdilik bu yazıları sana okutmadıklarını, kederini azaltmaya çalıştıklarını sanıyorum.
Yine de şunu bilesin ki, acılar faslında yalnız değilsin:
Nasıl büyük bir günah işlediysek rahmetten çok felaket yağıyor toprağımıza...
Hatta rahmet bile, yağdığında felaket taşıyor.
Evlatları ana babasız, ana babaları evlatsız bırakıyor, zamansız...
Yeni gelen kuşağın, öncekileri toprağa vermesi tabiat yasası; lakin seninki kadar erken değil...
Üstelik tersini de yaşıyoruz biz...
Senin yüreğinin kavrulduğu günlerde, zalim bir şiddetin vurduğu ana babalar da gencecik evlatlarını toprağa veriyordu, insanlık kadar eski bir tabiat yasasını gayri iradi delercesine...
Adına “talih” dediğimiz o kafdağına lanet edercesine...
* * *
Belki ileride okuturlar sana bu yazıları Murat, şunu da bilesin ki, bu acılara rağmen büyüdük biz, büyüdü ülkemiz...
Babasız kalmış oğullar, evlatsız kalmış analardan koca bir ordu, acısını sinesine göme göme koştu, acısız bir ülke düşünün peşinden...
Ve okuduğum eski bir yazı, bana insanlık tarihini yetimlerin yazdığını söylüyordu.
Adına “tarih” dediğimiz kitap, o kafdağını aşmayı bilmiştir.
Yeter ki talihe boyun eğmeyesin.
Sabırla, dirençle büyüyesin.
Başın sağ olsun; öne eğilmesin.