Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Toprak, Prof. Aykut Barka'yı bağrına aldığı gün silkindi öfkeyle; hocanın ikazını ciddiye almamızı istercesine...
Haziran 2000'de "Afyon'da deprem olacak. Tedbir alın" demiş, dinletememişti.
Sonuç;
Barka'nın toprağa verildiği gün Afyon'da 46 ölü, 172 yaralı vardı.
İhtimal ki yine enkaz başında tevekkülle ağlaşanların bir kısmı"Mukadderat" diye naçar boyun eğecektir.
"Çünkü Yaratan, günahla sulanmış bir toprağa dersini böyle vermiştir."
Jeologlar, dün yaptıkları gibi yarın da kırık fay hatlarından dem vurup "Bekliyorduk, uyarmıştık" diyecek, "Deprem öldürmez, ihmal öldürür" manisini yineleyeceklerdir.

* * *
Aslında pek eski bir tartışmadır bu...
1756'da Lizbon yerle bir olduğunda da din adamları, bunun "Tanrı'nın gazabı" olduğunu söylemişler, "Bunlar itikadımızı sınamak için..." demişlerdi; "...eğer bunca acıya rağmen inancımızı yitirmezsek, ahrette mükafatımız büyük olacak".
O zaman da "teologlar"ın karşısına "jeologlar" dikilmişti:
"İnancın çağı"nın, yerini ağır ağır "aklın çağı"na bıraktığı devirlerdi.
Hurafelere karnı doyan bilim, dayanaklarını inançta değil, ispatta arıyor, keşfediyor, icat ediyor, tecrübe ediyordu.
Voltaire o dönemde ortaya çıkıp, yaşanan acılara kutsal kılıflar dikilmemesini söyledi:
"Bu yaşadıklarımızın Tanrısal adaletle bir ilgisi yok" dedi, "Yaşadığımız tamamen bir doğa olayıdır".
Bu açıklama, tutucu çevreleri ayağa kaldırdı tabii...
Lakin Voltaire dinci tepkiye rağmen, inançla savundu depremin fiziksel nedenlerini...

* * *

Ama orada durmadı düşüncenin serüveni...
Voltaire'in karşısına da Jean Jack Rousseau dikildi.
Ve bir adım daha ileri gitti:
"Yaşadığımız acıların nedeni sadece jeolojik değildir" dedi Rousseau:
"insanları deprem değil, yoksulluk öldürüyor."
Çünkü depremde ölenler sadece yoksullardı. Varlıklıların binalarına bir şey olmadığına, onların canı daha iyi korunduğuna, tedavileri daha çabuk yapıldığına, buna karşın depremin gazabı sadece yıkık dökük evlerde perişan yaşayanları vurduğuna göre acıların nedeni başka bir şey olmalıydı.
işte o "başka şey", insanlar arasındaki eşitsizlikti.
Rousseau'ya göre sebep gibi çare de, ne teolojide, ne jeolojideydi.
Sebep de, çare de; "sosyoloji"de aranmalıydı.

* * *

Sultandağı'nı damar damar çatlatan depremde ölenlerin çoğunun yoksul kerpiç evlerin sakinleri olması tesadüf mü?
Ölenlerin toplumsal tipolojisini açıklamaya teologların ya da jeologların gücü yeter mi?
Aynı büyüklükteki deprem Japonya'da raftaki bardakları bile titretmezken bizde koca kasabaları yerle bir ediyorsa "Başımıza gelenler günahlarımızın bedeli" ya da "Ölümler kırılan fay hattının eseri" izahatı bizi keser mi?
Katilimiz yoksulluk kardeşler!
Fukaralıktan, bütün bu dertler...