Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sandıktan, askerin istemediği, kimsenin beklemediği bir sonuç çıktı. ANAP ezdi geçti. Ancak Özal, iktidarı alabileceğinden kuşkuluydu. Seçimden hemen önce, Cumhurbaşkanı Evren, kendisi aleyhine bir konuşma yapmış ve ipleri koparmıştı. Acaba devlet, sonucu hazmedebilecek miydi? Tek başına iktidar, en son 1983te Turgut Özala kısmet olmuştu. Köşkle barış Seçimden hemen önce Cumhurbaşkanıyla bir restleşme yaşadı.Bu çatışmaların neye mal olduğunu en son Ecevit - Sezer kavgasında gördük. O yüzden bir yenisine tahammülümüz yok.Tersine ülkeyi yumuşatacak akılcı yaklaşımlara ihtiyaç var.Sözünü ettiğim Evren - Özal geriliminin nasıl aşıldığını 6 Kasım 1983 seçimlerinin yıldönümü dolayısıyla yarın gece CNN Türkte yayımlanacak "O Gün" belgeselimizde izleyebilirsiniz.Belgeselden, bugüne ışık tutacak bir ipucu vereceğim:Özal, seçim gecesi bir Mercedesle İstanbuldan Ankaraya geldi. Arabayı kardeşi Korkut kullanıyordu. Yol boyu radyoda zafer haberlerini dinlerken Evrene karşı ne yapılacağını konuştular.Korkut Özal "Ben arkadaşlara danışayım" dedi. O gece danıştığı arkadaşlar "Evrenle bir köprü kurulmalı" dediler:Görev Turgut Özala düşüyordu. "Köşkten haber beklemeden gidip Evrenle barışması lazım"dı. Bugün AKP lideri benzer durumda... Öpüşün diyen kimdi? Türkiyeyi rahatlattı.Erdoğan, yarın Sezeri öper mi bilmiyorum.Ancak, 6 Kasım 1983 gecesi Özala Evrenle öpüşme fikrini verenlerden birini burada açıklamak istiyorum.AKPnin başbakan adaylarından Vecdi Gönül...Erdoğan olmazsa aynı adımı Gönül veya - diğer güçlü aday - Turgut Özalın Kayseri lisesinden okuldaşı Abdullah Gül de atabilir.Ama AKP, bir an önce inisiyatif alıp "görevlendirme krizi"nin çözümüne yardımcı olmalıdır. Özal ertesi sabah randevu aldı. Ve Köşkte Evreni bir el - ense darbesiyle kendine çekip tarihe geçen ünlü öpüşme sahnesini yarattı. Çıplak fotolar gibi Devletle zıtlaşmaktan, sistem dışı kalmaktan yorulmuş Milli Görüşçüler Erdoğanı, kendilerini sorunsuz bir şekilde merkeze taşıyabilecek, orduyla aralarını düzeltebilecek lider olarak görüyor.Ancak bir de bakıyorlar ki, Erdoğan minareleri süngüye, camileri kışlaya benzetmiş. Demokrasiyi "amaç değil araç", baleyi "belden aşağı sanat" ilan etmiş. "Elhamdülillah şeriatçıyım" demiş. "Ben bu toplumun doktoruyum, o yüzden içkiyi yasakladım" diye diklenmiş.Ama şimdi bunlar, Erdoğanın dağarcığında, şöhret olmuş yıldızların, gençliğinde çektirdiği çıplak fotoğraflar gibi duruyor.Artık Erdoğan "Bizim iyi Kuran okuyan insanlara değil, Türkiyeyi iyi yönetecek kadrolara ihtiyacımız var" diyor.Bir liderin olduğu kadar, bir akımın da "entegrasyon süreci" bu...Büyük bir öfkeyle, kendisine sahip çıkmayan merkezdeki putları yerle bir eden muhafazakar kitle, çeperdeki bir partiyle onun dışlanmış liderinin sırtında merkeze yürüyor.Hem yasaklarla sonuç alamayacağını görmüş devletin, hem ortamı germekle bir yere varamayacağını anlamış Erdoğanın gereken dersleri aldığını umuyor ve bu sürecin kazasız belasız tamamlanmasını diliyoruz.Bu başarılabilirse, bir arada yaşama kültürüne ve demokrasiye de katkı sağlayabilir çünkü...NOT: Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sezerden randevu isteyeceğini açıkladı. candundar@superonline.com Ruşen Çakır ve Fehmi Çalmukun "Tayyip Erdoğan" kitabında önemli bir saptama var (Siyahbeyaz, 2001, s.145):