Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Seçmek zorunda kalsanız; hangisini tercih ederdiniz: Özgürlüğünüzü mü, güvenliğinizi mi?
Daha demokratik bir ortamda güvensiz yaşamak mı daha iyi, güvenlik içinde biraz baskıya boyun eğmek mi?
“Kırk katır mı kırk satır mı?” gibi bir soru bu...
“Şahinler”in oldum olası pek sevdiği bir tercih denklemi...
Çünkü kimse “özgürlük” gibi ne idüğü belirsiz, karın doyurmayan bir şey için evinin barkının, çoluk çocuğunun, doğduğu toprağın güvenliğini tehlikeye atmak istemez.
Yaya yoluna bombaların konulduğu, güpegündüz jandarma karakollarının basıldığı, şehir merkezinde otobüslerin kurşunlandığı, askerlerin, polislerin öldürüldüğü bir vahşet ikliminde elbette hürriyetin adı bile geçmez.
* * *
Ama mesele bu kadar basit değil...
Özgürlükler kısılınca daha güvenlikte olacağımız ne malum?
Üstelik bunu denedik biz... Güneydoğu’da Olağanüstü Hal yönetimi 15 sene sürdü. Bir kuşak, çatışma ortamında, baskı tedbirleri altında büyüdü.
Sonuç ortada...
Bugün sorunun hâlâ çözülemiyor olması, biraz da o dönemki baskıların eseridir.
Yani demokrasiyi kısıtlamanın daha güvenlikli bir ortam sağladığı doğru değil...
Ya tersi?
Yani daha demokratik bir iklimin daha güvenlikli bir ortam yaratabilme umudu...
Asıl denemediğimiz seçenek bu değil mi?
* * *
İşin bir başka boyutu da, uğruna demokratik kazanımlarımızdan vazgeçeceğimiz güvenliğin, kimin güvenliği olduğu...
Getirilecek tedbirlerin, örneğin mahkemeden izin almadan basılacak evlerin, aranacak büroların, çevrilecek araçların, daha uzun sürecek gözaltıların, göz yumulacak işkencelerin, dağdaki teröristin canını yakacağı çok şüpheli...
Buna karşılık, Güneydoğu koşullarını bilenler için artacak baskının ve kurunun yanında yanacak yaşların, dağa katılımı daha da artıracağını öngörmek mümkün...
Böyle bir önlem paketinin nicedir iğneyle kuyu kazarak elde edilen kimi özgürlükçü reformlardan geri adım anlamını taşıyacağı ve Türkiye’yi bir süredir zaten askıda olan demokratikleşme sürecinden hepten uzaklaştıracağı da kesin...
* * *
İşin bir başka boyutu da Güneydoğu seçmeninin iradesi meselesi...
AKP, sorunun çözümünü daha fazla şiddette görenlerden farklı düşündüğünü söyleyerek oy aldı bölgeden...
Ama ciddi bir açılıma cesaret edemedi.
Bugün, sorunu bir güvenlik zaafı gibi gören ve işi askere havale edenlerin yörüngesine girmiş görünüyor.
Bunun bedelini sandıkta ödeyecektir.
Son saldırının kapatılma davası süren DTP’nin boynuna bir ilmek daha geçirdiği düşünülürse son seçimde oyunu ağırlıkla bu iki partiye veren Güneydoğu seçmeni ne yapacaktır?
Komutanların ısrarla yakındığı “dağa katılımın tırmanışı” nasıl önlenecektir?
* * *
Şunu unutmayalım:
DTP’nin kapatılması, düzen partilerinin bölgeden kovulması, böylece siyasetin geriletilmesi, rejimin katılaşması, Türkiye’de demokrasinin işlemeyeceğinin ortaya konması, öfkenin sokağa taşması ve çözümün Meclis’ten dağlara taşınması PKK’nın istediği sonuçlardır.
Hal böyleyken sorulan “Güvenlik mi, özgürlük mü” sorusunun tek cevabı vardır:
Bu soru, bizi ikisinden de mahrum bırakır.
Ortada ne özgürlük ne güvenlik kalır.
Gün, denenmeyeni deneme günüdür.
* * *
Cemal Süreya ile bitirelim:
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki/
İlk güzel günleri de yaşarız belki/
Kekre bir şey var bu havada/
Geçmişle gelecek arasında/
Acıyla sevinç arasında/
Öfkeyle bağış arasında...”