Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rektörler halen “ne kuş, ne deve” bir sistemle göreve geliyorlar.
Yöntem, hem seçime benziyor, hem atamaya...
Ama aslında ne tam seçim, ne de atama...
Üniversitede bir seçim yapılıyor gerçi ama YÖK, o seçimden çıkan iradeyi kendi kafasına göre değiştirebiliyor. En çok oy alan adayı silip daha az oy almış birini Köşk’e sunmayabiliyor mesela...
Cumhurbaşkanı da hem üniversitenin iradesine, hem YÖK’ün listesine tamamen aykırı bir atama yapabiliyor.
Ne rektörler memnun, ne oy veren akademisyenler, ne YÖK ve ne de son sözü söyleyen Cumhurbaşkanı...
Son olarak Gül, NTV’ye “Rektör seçimini cumhurbaşkanı yapmamalı. Yeni bir sistem getirilmeli” dedi. Siyasi yarışa dönen seçimlerin üniversitede derin yaralar açtığını söyleyerek de yeni bir tartışmayı başlattı.
Peki seçim sakıncalıysa, cumhurbaşkanı da atamayacaksa rektör kim tarafından, nasıl seçilecek?
* * *
Önce bugüne kadar nasıl seçilmişler, ona bakalım:
İlk düzenleme 1933 tarihli... Tek partili rejimde rektörü eğitim bakanı seçiyor, cumhurbaşkanı onaylıyordu.
1946’da “demokrasi gelince”, sistem “atamadan seçime” döndü. Üniversitedeki profesörlerin kendi aralarından birini 2 yıllığına rektör seçmesi yöntemi benimsendi.
1973’te rektörün seçmen tabanı biraz daha genişletildi. “Bütün öğretim üyelerinin oylarıyla, salt çoğunlukla, 3 yıl için” seçilmeye başlandı.
Tabii “akademisyene oy hakkı” verilince bir sürü “sakıncalı isim” rektör oldu.
12 Eylül’de asker hemen buna bir çare buldu:
“Rektörün 15 yıl hizmet vermiş, tercihen devlet hizmetinde bulunmuş kişiler arasından devlet başkanınca 5 yıllığına atanması”na karar verildi. “Akademisyen olmasa da olur”du yani...
Bunun yürümediği de çabuk görüldü. 1992’de sistem yeniden tadil edildi ve düzeltileceğine, iyice karmaşık bir hale getirildi:
“Öğretim üyeleri profesörler arasından seçimle 6 aday belirlesin. Seçilen adayları YÖK 3’e indirsin, 3 içinden en uygununu cumhurbaşkanı 4 yıllığına atasın” denildi.
İyi de Köşk, “en uygunu”nu nasıl bilecekti?
Seçim sonuçlarına mı bakacaktı, istihbarat raporlarına mı?
Üniversiteler karıştı, YÖK arada kaldı. Köşk eleştirildi, sistem hepten kitlendi.
* * *
Şimdi yeni bir sistem aranıyor.
Demokraside yaşayageldiğimiz çıkmazın aynısı üniversitede de yaşanıyor:
İsteniliyor ki, hem akademisyenlerin iradesi yönetime yansısın, hem de devletin hassasiyetleri dikkate alınsın. Seçim yapılsın, ama “okul” da büsbütün kontrolden çıkmasın.
Oysa sandık tecrübesinden biliyoruz ki bu ikisi her zaman bir arada olamayabiliyor.
Seçmen ile devletin iradeleri çatışabiliyor.
Ve günümüzde sayıları 127’ye ulaşan üniversitelerde 100 bine yakın öğretim üyesini, 12 Eylül’den kalma bir kıskaca hapsetmek mümkün görünmüyor.
O halde ne yapılacak?
Gül’ün önerdiği şekilde Köşk bu işten çekilirse nasıl bir sistem kurulacak?
Bu konudaki tartışmaları da bir sonraki yazıda özetleyeceğim.