Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tomris Giritlioğlu son 20 yılda, yakın çağ Türkiye tarihinin her belalı yaprağından bir film çıkararak mayınlı bir tarlada cesaretle yürüdü

Tomris Giritlioğlu ile tanıştığım günü hatırlıyorum. 1985’ti.
Nokta dergisinde çalışıyordum.
Aycan Giritlioğlu derginin Ankara temsilcisiydi; ben büro şefiydim.
Aycan ağabey TRT’den 12 Eylül kabusunda dışlanan 101 “sakıncalı” arasındaydı; eşi Tomris ise TRT’de belgesel yapımcısıydı.
Muhtemelen o dönem, Ahmet Muhip Dranas üzerine çektiği belgeseli tamamlamış, “Tabletten Kasete” belgeseli üzerinde çalışıyordu.
Ben üç yıl sonra, aynı sırayla onun yolundan yürüyüp önce TRT’ye girecek, sonra belgesele gönül verecek, oradan sinema perdesine meyledecektim.
O yıllarda yazdığım metinlere
bakıp senaryo konusunda beni ilk cesaretlendiren oydu.
Ve o yıllarda filizlenen birlikte çalışma hayalimiz, nihayet geçen sene “Hatırla Sevgili” dizisinde gerçek oldu.
Senaryo danışmanı olarak hem televizyon dizisinin inanılmaz ritmiyle, hem onun muhtemelen Ankara Koleji yıllarında Kıvılcım Hanım’dan miras disipliniyle tanıştım.
Son görüştüğümüzde İstiklal Caddesi’nde “Güz Sancısı”nın setindeydi ve yorgunluktan bitik haldeydi.
Ama yeni bir fırtınanın hazırlığında olduğu belliydi.

Sinemanın asi kızı

“Güz Sancısı”

Mülkiye kantinindeki liseli
Aynı kuşağa mensubuz Tomris’le...
Babası 80’li yıllarda Yargıtay’da 8. Hukuk Dairesi başkanıydı.
Kızının da hukukçu olmasını istemişti ama o politikaya, edebiyata, gazeteciliğe meraklıydı.
Çocukken geçirdiği bir trafik kazası sonrası gözünde bir şehlalık oluşunca doktor bir gözünü kapatarak bol bol okumasını öğütlemişti; o da yaşıtları parkta oynarken delice okumaya koyulmuştu.
Belki de o yüzden, genç kız olduğunda, yaşıtları Kolej bahçesinde vakit öldürürken o Mülkiye kantininde forumları izliyordu.

Kader değiştiren film
Sonra Hacettepe’ye İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi.
Yaz tatilinde Londra’ya gitti. Bir sinemanın önünde uzun bir kuyruk gördü. Merak edip girdi.
Tarkovski’nin ünlü filmi “İvan’ın Çocukluğu” oynuyordu.
Öyle etkilendi ki sinema yönetmeni olmaya karar verdi.
Babasına mektup yazıp bu kararını açıkladı.
“Okulu bırakacağını” söyledi.
Asiydi ama çoğu kız çocuğu gibi babasına aşıktı.
Aşkı isyanına baskın geldi. Önce okulunu bitirmeye ikna oldu.
Mezun olunca çevirmen olarak TRT’ye girdi.
1977’de TRT Haber Dairesi Başkanı Aycan Giritlioğlu ile evlendi.
Oğulları Ilgaz, 12 Eylül’den üç gün önce doğdu.

Belgeselden dramaya
Bir süre sonra TRT’nin açtığı ve 3 bin kişinin katıldığı bir sınav sonucu seçilen 12 prodüktör yardımcısından biri oldu.
Kısa bir kursun ardından belgesel bölümüne girdi.
“TRT okulu”ndaki eğitimi böylece başladı.
Yıllar içinde biriktirdikleri ve belgesel bölümünün başındaki Muhsin Mete’den öğrendikleriyle kolları sıvadı.
İki belgeselden sonra 1987’de yarı belgesel “İşte Beyoğlu” ile dramaya ilk adımını attı. İstanbul’un değişimini belgeleyen bu yapımda, oyuncu yönetmeyi daha çok sevdiğini fark etti.
Ve 1988’de TRT’nin drama bölümüne transfer oldu.
İlk drama çalışması, 1989’da çektiği üç bölümlük “Kantodan Tangoya” dizisiydi.
Artık Yeşilçam için hazırdı.

12 Eylül’ün izleri
90’lı yılları “Suyun Öte Yanı” ile karşıladı.
Feride Çiçekoğlu’nun senaryosunu yazdığı filmde, 80 darbesinin ilk tortuları hissediliyordu.
Filmin yönetmen yardımcısı, yakında yönetmenlik koltuğuna oturacak bir ustaydı:
Zeki Demirkubuz...
“Suyun Öte Yanı”, Tomris Giritlioğlu’na İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü kazandırdı.
Peşinden, senaryosunu kendisinin yazdığı “Yaz Yağmuru” ve Mehmet Eroğlu’nun romanından uyarlanan “80. Adım” geldi.
“80. Adım” da 12 Eylül’le hesaplaşan filmlerden biriydi.
Belgeselciliğinden gelen gözlem gücünü sinemacı duyarlılığı ile buluşturan Tomris,
78 kuşağının yenilgisini anlatıyordu.
O zaman sinemalarda yer bulmakta zorlanan bu zor filmle, bir kez daha İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” seçildi.

Sinemanın asi kızı



“Vatan haini!”
1997’deki “Kördüğüm”den sonra ona asıl şöhreti kazandıran filme girişti:
“Salkım Hanım’ın Taneleri...”
Yakın çağ Türkiye tarihinin her belalı yaprağından bir film çıkararak mayınlı bir tarlada yürümeye başlamıştı.
“Salkım Hanım”da, 1940’larda gayrimüslimlere getirilen Varlık Vergisi mükellefiyetini işliyor, Aşkale sürgününü perdeye taşıyordu.
Tabii tarih kitabındaki yanlış sayfaları görmek istemeyen “milliyetçi refleks” hemen devreye girdi:
“Vatan haini” damgası, “Sırası mıydı?” sorusu, “Niye TRT yaptırıyor?” eleştirisi peş peşe geldi.
Ama Tomris, Antalya’dan “En İyi Film” ödülüyle döndü.

Ekrandaki tarih
2002’de TRT’den emekli oldu.
Özel televizyonlarda dizilere başladı.
“Kurşun Yarası” tasarladığı projelerin ilkiydi.
Seyircinin dönem filmlerine ilgisini keşfetmişti. 2000’lerde siyaset ve tarih merakını perdeden sonra ekrana da taşıyacaktı.
“Çemberimde Gül Oya” ile apolitik yeni kuşağa, ana babalarının kayıp 70’lerini anımsattı.
2005’te “Ihlamurlar Altında” geldi.
2006’da ise “Hatırla Sevgili” seyirciye, 1960’lardan günümüze siyasi kamplaşmaların yarattığı trajediyi hatırlattı.
Menderes’lerin, Deniz’lerin idamları, 70’lerin kanlı tuzağı, 12 Eylül’ün Mamak’ı, ilk kez popüler bir televizyon dizisine konu oluyordu.
Giritlioğlu, 2007 tarihli “Karayılan”da da yine bir tarih kazısına girişerek Antep direnişini ekrana getirdi. O dönemki Türk-Ermeni ilişkilerinin dikenli yollarından ustaca geçti.
Aynı yıl, “Asi”nin kapanış jeneriğine “Ali Arcak anısına” yazdırdı.
“Asi kız”, vaktiyle “Sinema yönetmeni olacağım” diye mektup yazdığı ve “Okulunu bitir ondan sonra” cevabını aldığı babasına, fethettiği ekranlardan selam yolluyordu.

Sinemanın asi kızı



Yeni sancılar
Dizilerden kazandığı parayı sinemaya yatırdı Tomris...
“Güz Sancısı” böyle çıktı.
Onun sinema serüvenini, bir film şeridi halinde gözümüzün önünden geçirince, yine sancılı bir konu seçmesine ve bu kez de kamerasını 6-7 Eylül’ün utanç sokaklarına çevirmesine şaşmamak gerekir.
Filmlerinin önüne geçmeyi hiç sevmediği için, onu fazla ortada görmeyeceksiniz.
Ama “belalı konular”ının yarattığı tepkileri cesaretle göğüslemeye muktedirdir.
Gerektiğinde nasıl dişli ve sert
olabildiğini setindekiler iyi bilir.
Ama aynı zamanda, her daim çocuksu bir heyecanla dolu, işine aşık ve müthiş sabırsızdır.
Ve emin olun ki, siz “Güz Sancısı”nı izlerken, o
çoktan yeni bir zorlu tarih filminin sancısındadır.