Herkes farklı bir yönünden söz etti "Büyük Usta"nın...Benim gözümde onu büyük kılan, kendisiyle dalga geçebilme olgunluğuydu.Anılarını ("Söylemek Güzeldir", Afa, 1995) okurken bu özelliğine hayran kalmıştım.Kendini çok ciddiye alan "kabaramazsın kel Fatma"lar âleminde bir tevazu abidesiydi o...Dünkü konuşmaları ve her birinin ardından yükselen alkışları izlediyse semadan, doğum yeri Mersin'de bir sınıfa adı verildiğinde kendisini mütemadiyen alkışlayan çocuklara söylediğini tekrarlamıştır muhtemelen:"Kendinizi şakşakçılığa alıştırmayın; zor beğenin, zor alkışlayın".***O da zor beğenirdi; özellikle de kendi filmlerini...Anılarının ilk sayfası şöyle başlar:"Adımın iyi yönetmene çıkmasının dezavantajlarını hayatım boyunca yaşadım. Sizden hep daha iyisini isterler. Bir defasında 'İzin verin, bir de kötü film yapayım' dediğimi hatırlıyorum. Şimdi bunu okuyup 'Zaten bol bol kötü film yapıyorsun' diyenler çıkabilir. Allah'tan ben de bu konuda onlardan pek farklı düşünmüyorum".Filmlerinin birini bile sinemada seyirciyle birlikte izlemediğini söyler.Evinde, bürosunda ne çektiği bir filmin kasedi, ne bir senaryosu, ne kendisine dair bir belge, ne aldığı ödüllerden biri vardır. Geçmişi reddetme eğiliminde olduğundan, kendisine en heyecan veren filmi bile, montaj masasında seyrettiğinde nefret etmeye başladığını yazmıştır.Takip edilmemek için geride bıraktığı izleri daima silerek, hep istikbale doğru ilerleyen bir bilge gibi yaşadı; ...buna rağmen hiçbir izi silemediği ve hiç yalnızlığa terk edilmediği, dünkü törende daha iyi anlaşıldı.***Yalnızlıktan korktuğunu da yine kendisi yazmıştı.Anıları, bu korkuyu yenmeye çalışırken başına gelenleri anlatan bir kahkaha şölenidir:Nişan yemeğine arkadaşlarını davet etmeyi unutması...İlk evliliğinin zifaf gecesinde sabaha kadar elde terlik sinek kovalaması...Boşandıktan sonra dul evine gelecek her tür kadının ruhuna hitap edebilecek değişik müzik türlerinden bir mönü hazırlaması..."Evliliğin monotonluğundan sıkıldım, ben özgür olmalıyım" diyerek kendini barlara atmasından ikinci evliliğine kadar geçen 5-6 yıl içinde en kötü filmlerini çektiğini itiraf etmesi..."Yaratıcılığın ancak düzenli bir yaşam biçimiyle ve üretici bir ilişkiyle gelişebileceğini" söylemesi...Son dönemdeki yaratıcılığı ve verimliliği için eşi Deniz Türkali'ye hepimizin bir şükran borcu vardır.***Sinemacılığını değerlendirmek bana düşmez; ama çekeceği her sahnenin planlarını önceden tek tek çizen, bu plan üzerinde oyuncu ve kameraların yerlerini, hareketlerini işaretleyen, hangi sahnelerde hangi objektiflerin ve ışıkların kullanılacağını tek tek belirleyen bir yönetmenin üretirkenki bu titizlik ve gayretine karşın kendini eleştirirkenki acımasızlığı ve mizahi alaycılığı benim için ibretlik bir hayat dersi niteliğindedir.Vefatı, biraz da bu tevazuun ölümü anlamı taşıdığından iki kat acı verici... can.dundar@e-kolay.net Atıf Yılmaz'ın cenaze töreninde onunla çalışmış sinemacılar anılarını anlattılar.