Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Gün geçmiyor ki yeni bir uygulama girmesin hayatımıza, esir etmesin bizi, ekrana kilitlemesin. Son dönemin en popüler sosyal medya araçlarından biri oldu Tiktok. Küçük-büyük, genç-yaşlı her kesimden insanın bağrına bastığı Tiktok, genellikle çeşitli hareketlerle playbacklerle renklendirilmiş danslardan, karşılıklı meydan okumalardan, şarkılardan, eğlenceli videolardan oluşan bir uygulama. Neden bu kadar popüler oldu sorusunun cevabı ise ‘Kısa sürelik şöhret olma güdüsünün tatmini’.

Malum insanların kendilerini en kolay ifade ettikleri, en rahat hissettikleri ve de özgürleştikleri yer sosyal medya oldu. 15 saniyelik videolarla kolay, sıradışı ve emeksiz üne kavuşma hayallerinin beslendiği yer de Tiktok. Akranlardan farklı görünmek, saygın hissetmek, diğerlerine karşı üstün görünmek. Basit bir Tik-Tok videosuyla bu üne kavuşma ihtimali mümkün görülüyor. Televizyona, artist ve sanatçılara ilgi ve merak, ‘görünür olma’ arzusu, beğenilme ve takdir edilme duygusu, Tiktok ‘u bu kadar sevdirdi bence, sahiplendirdi. Ama tüm bunlar yanında nahoş sonuçları da olabiliyor tıpkı Demet Akalın’ın başına gelenler gibi. Demet Akalın’ın 7 yaşındaki kızı Hira, TikTok’tan canlı yayın izlerken fenomenlerden biri uygulamadaki “çiçek ve kalplere bas” diyerek kendisine para göndertiyor. Kredi kartından yedibin TL çekildiğini gören Demet Akalın ise çok öfkeleniyor, bu durumun hırsızlık olduğunu söylüyor. Ayıptır, günahtır diyerek hukuki işlem başlatacağını da ekliyor.

Haberin Devamı

Demet Akalın, kendini kötü hissetmiş besbelli. Haklı da olabilir, dolandırıldığını düşünüp ‘anayım ben ana’ formatıyla durumu çok da içselleştirmiş olabilir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki yedi yaşında, okumayı henüz öğrenmiş küçük bir çocuğa telefon veriliyorsa üstelik bu telefona yüksek meblağlı kredi kartı da tanımlanıyorsa biraz da düşünmek gerek. Çocukları bu tarz durumlardan, dolandırıcılardan, niyeti bozuklardan korumak için birkaç yöntem var;

 Örneğin Tiktok için “Dijital Refah” özelliğini etkinleştirebilirsiniz. Uygulama içerisinde bulunan “Dijital refah” özelliği bir kez etkinleştirildiğinde, uygulama kullanımını günde iki saatle sınırlandırabiliyor. Çocukların uygulamayı daha uzun süre kullanabilmeleri için özelliği açmak için de ebeveynlerinin oluşturduğu şifreye ihtiyaçları oluyor. Diğer imkan da “Kısıtlı Mod” özelliğinin etkinleştirilmesi. Çocukların uygunsuz içeriklerle karşılaşmasını engellemek isteyen anne-babalar, bu özellik ile uygunsuz içerikleri çocukları için filtreleyebiliyor.

Haberin Devamı

Hesap özelliğinin “Özel” olarak ayarlanması da mümkün olabilir. Çocuğun yarattığı videolar yalnızca içerik oluşturucu tarafından görülebilir. Özel hesaba sahip çocuk kullanıcı, diğer kullanıcıların takip isteklerini onaylayabilir veya reddedebilir. Ayrıca yabancılardan gelebilecek mesajları engelleyerek yalnızca takipçilerle sınırlayabilir.

Özetle sosyal medya özellikle de Tiktok, keyifli, eğlenceli olabilir ama kötü ellerde sıkıntı yaratabilir. Ve akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir.

……………………………………………………….*…………………………………………………………..

Haberin Devamı

Titanik’i konuştuk yıllardır, konuşuyoruz da hala. İzliyoruz filmlerini, tartışıyoruz, acaba bu kaza olmayabilir miydi gibi. Peki ya Dumlupınar faciası, milletçe yandığımız o elim denizaltı kazası ? Onu hatırlıyor muyuz ya da belki de doğru soru, o olayı biliyor muyuz ?

Tarih 4 Nisan 1953. Hava şartları kötüydü, sisten göz gözü görmüyordu. Yağmur yağıyor, Çanakkale Boğazı, korkunç bir kedere hazırlanıyordu. Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait USS Blower isimli denizaltı, Türk Deniz Kuvvetleri’ne devredilmiş, Dumlupınar adını almıştı. Nato’nun Akdeniz’de yaptığı büyük tatbikatta başarılı olan Dumlupınar, Gölcük’teki üssüne geri dönmek üzere yola çıkmıştı. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece Çanakkale Boğazı’na girdi. Boğaz, sadece coğrafi yapısı sebebiyle zorlu bir yer değil, aynı zamanda deniz akıntılarının da çok şiddetli olduğu bir yerdi. Tatbikat nedeniyle iki gün boyunca sürekli sürekli suyun altında kalan mürettebat çok yorgundu. O yüzden de karanlığın içinde bir anda beliren ve üzerlerine gelen dev gölgeyi çok geç fark etmişlerdi. Ege’ye açılmak için Çanakkale Boğazından geçen İsveç bandıralı Naboland şilebi, üzerlerine doğru hızla yaklaşmaktaydı. Tam o sırada Dumlupınar'ın baş kısmı bomba gibi patladı, çarpışmışlardı. Dumlupınar boğazın soğuk sularına gömüldüğünde, 81 denizciden sadece 22 denizcimiz arka torpido bölümüne sığınmayı başarmış, diğerleri ise boğazın karanlık sularında kaybolmuşlardı. Günün ilk ışıklarıyla birlikte Dumlupınar'ın kurtarma şamandırası bulundu. Denizaltında mahsur kalan askerlerle, kurtarma şamandırasındaki telefon aracılığıyla iletişime geçildi. Askerlere gereksiz yere konuşmamaları, sigara içmemeleri, şarkı veya türkü söylememeleri tembihlendi. Zira bu hareketler sınırlı oksijeni çabucak tüketecekti. Kısa sürede Kurtaran adlı yardım gemisi operasyonlara başlamıştı. Denizaltı 80 metre derinlikte, 15 derece sancağa meyilli olarak oturmuştu. Bu derinliğe önce kılavuz halatını indirebilmek için donanmanın en seçme dalgıçları adeta birbirleriyle yarışıyor ancak bölgedeki birbirine ters iki akıntı ve kötü hava şartları bunu engelliyordu. Şartlar yetersizdi, bu derinliğe başarılı bir dalış yapabilecek teçhizatlar yoktu. Tüm Türkiye nefesini tutmuş, radyo başında gelecek güzel haberi bekliyordu. Saatler ilerledikçe umutlar da tükenmeye başladı. Askerler artık ölümü bekliyordu.

Son sözleri; "Her şey buraya kadarmış kumandan, birer cigara yakalım mı?" oldu. Ve anons geldi;

 ‘Rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleyebilirsiniz, sigara içebilirsiniz…’

Şamandıra’daki telefon hattının öbür ucunda, radyoların başında, tüm Türkiye, Dumlupınar denizaltısında ölüme yürüyen askerlerden bu son türküyü dinledi;

“Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım / Sen salın gel, ben boyuna bakayım/ Uzun olur gemilerin direği/ Ah çatal olur efelerin yüreği…“

……………………………………………….*…………………………………………………………

Hiç bilmediğiniz, anlamadığınız bir dünyaya gözlerinizi açmak !

Nöron fazlalığı, yorgun bir beyin ve algıda seçemeyicilik !

Tedavisi olmayan ve tek çarenin eğitim olduğu, hastalık olmayan hastalık !

Gelişim bozukluğu ve bence genlerin insanoğluna oyunu!

“Otizm”

Önceleri fazla bilinmeyen, üzerinde konuşulmak istenmeyen Otizm, son yıllarda oldukça tanındı, anlaşıldı, sahip çıkıldı. Otizm’in kaynağı psikolojik değil, nörolojik. Yani beynin ve merkezi sinir sisteminin yapısındaki organik farklılık ya da bozukluktan kaynaklanmakta. Kendini en çok sosyal ilişkilerde ve iletişimde güçlük olarak belli ediyor. Dış gerçeklerden kopma ve içine kapanmaya sebep olan Otizm’de üstün zekalı veya sanatsal becerileri çok gelişmiş kişilere de rastlanabiliyor. Bill Gates’in, Albert Einstein’ın, Michelangelo, Steve Jobbs, Newton, Tesla’nın, Charles Darwin’in, Tim Burton’un ve daha nice ünlünün otistik olduğunu biliyor muydunuz ? Valla ben bilmiyordum !

Otizm, bir seçim değil ancak farkında olmak bizim seçimimiz !

‘Dünya Otizm Farkındalık Günü’ kutlu olsun !

 

CANSEN ERDOĞAN