Ortalık fena karıştı! Spor dünyası, karaborsa iddiasıyla, televizyon & dizi camiası tekelcilik ve mobbing skandalıyla sarsılıyor! Başımızı nereye çevirsek bir olayla karşılaşıyor, çevirmeyip bir yere kuma gömelim desek her yer beton- bina olmuş, kum bulunamıyor!
Hayır, sadece burada değil, dünyada bir şeyler oluyor!
Bizim ülke sansasyonlarla uğraşıyor, İngiltere, Amerika’nın cüretkar mesajlarıyla, Amerika yangınlarla boğuşuyor!
Amerika Birleşik Devletleri’nin Los Angeles kenti, tarihinin en büyük orman yangınları ile boğuşuyor. Onlarca kişi hayatını kaybetti, on binden fazla ev ve işyeri küle döndü. Meydana gelen maddi zararın milyarlarca doları bulduğu söyleniyor. Yirmibin dönümden fazla alanın yandığı yangında, ünlülerin milyonlarca dolarlık ultra-lüks malikaneleri de cayır cayır yanıyor!
Kundaklama mı, dikkatsizlik mi sebebi henüz bilinmiyor ama yangın İzmir- Marmaris- Manavgat yangınlarını hatırlatıyor ve travmalarımızı tetikliyor!
Süper güç- müper güç ama dünyayı yöneten ülke Amerika bile çaresiz doğanın
Yılbaşının gürültü-patırtısı bitip de etrafı aydınlatan neon ışıklar da sönünce, biraz yalnız kalmak iyi geliyor bünyeye. En azından bana göre öyle!
Hazır havalar da soğuk, modumuz da evde oturmaya müsait, alıp kahvemi elime, sarılıp battaniyeme, yumuldum kitaplarıma!
Her yerde Cemal Süreya çıkınca karşıma, işaretleri takip ettim ve raftan onun kitabını çekiverdim.
Arkadaşıyla girdiği iddia yüzünden soyadındaki 2 tane y harfinden birini kaybeden şiirin fütursuz prensini okumayıp da ne edecektim. Hem de tam haftasında, ölüm yıldönümünde!
Hepimiz bir şekilde biliyoruz Cemal Süreya’yı!
Şairin düzene karşı çıkan kişi olması gerektiğini savunan, şiiri de karşı çıkma sanatı olarak tanımlayan Süreya’nın sanatını değil de hiç unutamadığı ve okurken beni de çok duygulandıran aşkını yazacağım burada!
Seniha!
Ortaokul 2- Sınıfın en güzel kızı! Cemal Süreya'nın ilk aşkı!
Aşk, para, aile, hırs, entrika, gözyaşı, ihanet!
Hayatın özeti evet!
Filmler, diziler de yaşadığımız hayattan ibaret! İzleyip de ‘yok artık, amma da abartmışlar’ dediğimiz pek çok şey, aslında hayatımızdan birer özet!
Televizyonlara şaşaalı bir giriş yapan “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” dizisi de gerçek bir hayat hikayesine dayandığı için oldukça ilgi çekti haliyle!
1912'de başlayan ve Türk sanat, edebiyat ve kültür tarihine damga vuran Şakir Paşa Ailesi’nin, dramatik ve renkli yaşamını anlatan dizi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçiş dönemindeki sancılı sürecine de ışık tutuyor!
Geçtiğimiz hafta başlayan dizide hikaye, Cevat Şakir Kabaağaçlı- bizim bildiğimiz adıyla Halikarnas Balıkçısı üzerine kurulu! Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yanısıra ressam Fahrünnisa Zeid, ilk Türk gravür sanatçısı Aliye Berger ve ilk Türk seramik sanatçısı Füreya Koral gibi isimlerin hayatlarından da kesitlerin yer aldığı dizi, görünen o ki
Tarih dersi deyince aklıma çağ’lar geliyor! Hani ateşin bulunmasına, tekerleğin icadına, yazının kullanılmasına atıf yaptığımız dönemlere adı veren çağlar! En son bıraktığımda lisedeydim, Fransız İhtilali ile başlayan Yakın Çağ’daydık!
Halen de Yakın Çağ’dayız ama tarihçiler henüz açıklamamış olsa da pandemiyle birlikte yeni bir çağa, Dijital Çağ’a girdik! Yapay zekanın tüm hayatımıza hükmetmesine çeyrek kala, teknolojinin nimetlerinden faydalanıyoruz fazlasıyla! İşte tam da bu gelişmişlik, çağ atlama- çığır atlama döneminde, ne yazık ki bazı değerlerimizi bırakıyoruz geride; Edep gibi, terbiye gibi, görgü gibi…
Son dönemin moda hareketlerinden biri oldu uçakta olay çıkarmak!
Ağzıyla içemeyen, kazandığı parayı hazmedemeyen kişilerin şov yapma yeri oldu uçaklar! En son Türkiye’nin önde gelen lastik şirketlerinden biri olan PETLAS’ın yönetim kurulu üyesi Abdülkadir Özcan’ın, THY’nin Dubai- İstanbul seferinde taşkınlık çıkararak; “Sen benim kim
Yeni yıl geliyor, şöyle kırmızılı yeşilli, ışıklı renkli bir yazı yazayım, rutubetten is tutmuş yüreklere vereyim coşkuyu- vereyim coşkuyu diye oturuyorum bilgisayar başına da mümkün olmuyor asla!
Düşünüyorum da dünya, bir virüs sebebiyle bizleri eve hapsetmek için, 3.Dünya Savaşı’nı başlatmak için bizim neslin büyümesini mi beklemiş acaba?
Tek kanallı televizyonlu, cep telefonsuz, internetsiz bir dünyaya gözlerini açan, okuyup da bir meslek sahibi olabilmek için gece- gündüz çalışan, ailelerini mutlu etmek için çocukluk ve de gençliklerini ıskalayan biz zavallı X ve Y kuşakları, çalıştık- çabaladık, unumuzu da eleyip eleğimizi astık, bizim de hakkımız artık biraz rahatlık derken, hop dünyada pandemi hop savaş meydanlarında pandomim!
Rusya- Ukrayna arasında tuhaf bir savaş yaşanırken İsrail Filistin’i darmadağın ediyor. Dünya da bu korku filmini çekirdek çitleyerek izliyor. Bence uzaylılar da geldi gelecek ama şu ortamı görünce onlar da muhtemelen çekiniyor.
Dünya karışık,
Dünyanın en zor cümlesi nedir?
Yalnız, 'Sizce nedir?' diye sormadım dikkat ettiyseniz! Çünkü sizce-bizce diye bir durum yok, bilimsel gerçekler var! Yapılan araştırmalar, dünyanın en zor eyleminin Özür dilemek, en zor cümlesinin de “Özür dilerim!” olduğunu ortaya koymuş!
Ne o dudaklar büküldü, burunlar kıvrıldı öyle! En son ne zaman özür dilediniz birinden, söylesenize! Haksız olduğunuzu bildiğiniz halde, zor çıkmadı mı ağzınızdan bu kendi küçük- etkisi büyük cümle?
Valla kabul edelim, kolay değildir özür dilemek! Erdem ve cesaret ister! İçine bolca hava doldurduğumuz o kibirli gururumuz, kulağımıza; ‘özür dilemeeee! özür dilemeeee!’ diye fısıldasa da mütamadiyen, ona prim vermeyen özgüven, diler özrünü, atar topu karşı tarafa! Tabi tabi, özür dilemek, tam da topu karşı tarafa atmaktır, avantaj artık ondadır. Hata yapan hatasını anlamış ya da anlamış gibi yapmış, özrünü dilemiştir. Eylem sırası karşı taraftadır; ya kabul edip konuyu
40'lı yaşların en güzel yanı nedir diye sorarsanız, hayata başka bir pencereden bakıyor olabilmek üstelik bundan haz alabilmek derim!
Gerçekten de önceki, yıllarda fark etmediğim birçok şey şu sıralar önüme geldikçe, başka açılardan da bakabildiğimi ya da şöyle diyeyim- bunu başarabildiğimi- görmek mutlu ediyor beni!
Önceden kızdığım bir şeyin altında yatan sebebi araştırmak, güneşin doğuşundan- batışından heyecanlanmak, yıllar önce izlediğim bir filmden, okuduğum kitaptan haz almak, büyüdüğümü- tamam tamam yaşlandığımı- hissettiriyor. Bundan da mutluyum yani! Ama yaşlanmaktan değil tabi :)
“Nereden çıktı şimdi bu mevzu, neden geldin bu kafalara?” derseniz, oğlumun ödevinden geldi! Okulda dönem ödevi olarak ünlü yazar Tolstoy’un klasikler arasında en üst sıralarda olan eseri ‘Anna Karenina’ kitabının okunması ve tahlil edilerek yorumlanması verilmiş, ben de vefakar ve cefakar bir Türk anası olarak durumu kendime vazife edinmiştim. “Canım sana ne! Çocuğun ödevi bu, sen niye karışıyorsun bu
Son zamanlarda okuduklarım, gördüklerim ve hayretle izlediklerime bakınca, biz büyürken dünya ne sıkıcıymış aslında. Sistem aynı, bürokrasi aynı, seçim sonuçları, sınav konuları, liderler, öğretmenler, gezilecek yerler, gidilecek ülkeler hep aynı. Oysa şimdi öyle mi, her an bir adrenalin, aksiyon, sonunu bilememe, yarını tahmin edememe! Ay ne rutinmiş hayatımız önceden baksana şu işe!
O kadar çok olay oluyor ki dünyada, yetişmek kolay değil! Bir yandan memleketi takip et bir yandan dünyada olup bitenden haberdar olmak için gayret et- Biz sağ, hayat selamet!
Yine bir Amerikan seçimi yine bir eril- dişil rekabet!
Bildiğiniz Joe Biden, Temmuz 2024 başkanlık tartışmasındaki kötü performansının ardından gelen tepkilerin ardından yarıştan çekilmiş ve yardımcısı Kamala Harris'i desteklediğini açıklamıştı. Harris de 5 Ağustos'ta partinin resmî adayı olmuştu.
Cumhuriyetçi Parti üyesi Donald Trump, 2020 başkanlık seçimlerinde Demokrat Partici Biden'a karşı kaybettikten sonra ikinci bir dönem için yeniden seçime girdi. Girdi garibim