Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Evlere kapanalı bir yılı geçmiş bile. Sinemaya, tiyatroya, lokantaya, tatile, eğlenmeye gidemeyeli bir yıldan fazla olmuş. Buluşarak kah ağladığımız, efkar dağıttığımız, kah gülmekten katıldığımız dostlarımızı, uzun yemek masalarında pazar kahvaltıları yaptığımız ailemizi, sevdiklerimizi rahat rahat görmeyi, sarılıp öpüşmeyi ne çok özledik. Sosyalleştiğimiz her alan, kağıttan kule gibi yıkılırken başımıza, gamsız gülüşlerimiz, düşlerimiz yetim kaldı nicedir. Tek sosyalleşme aracımız telefon kaldı elimizde. Alo’larca hasret taşıyor hatlar, aradığımız numaraya ulaşılıyor hep. 

Haberin Devamı

Yeni yeni programlarla görüntülü konuşmalar, grup görüşmeleri, houseparty sohbetleri, az biraz sosyalleşmek isteyenlerin can simidi. En çok duyduğum ses ‘alo’ bu aralar, evde, işte, sokakta, markette…

Peki biliyor muydunuz ki günde kimbilir kaç kez kullandığımız "Alo" sözcüğü, gerçekte bir sevgilinin kısaltılmış adı. Evet doğru ve o sevgilinin tam adı Allessandra Lolita Oswaldo. Allesendro, telefonun mucidi Graham Bell'in sevgilisi. Graham Bell, telefonu icat edince ilk hattı sevgilisinin evine çekmiş.

Graham Bell, telefonu çaldığında arayanın sevgilisinden, Allessandra Lolita Oswaldo'dan başkası olamayacağını bildiğinden açar açmaz; "Allessandra Lolita Oswaldo" diyormuş. Bu zamanla kısalmış ve telefonu her açışında onu "Ale Lolos" diye zamanla da daha kısaltarak ‘Alo’ diyerek karşılamış. Kendini bu icadına ve çalışmalarına fazlasıyla kaptıran ve işnden başka bir şey düşünmeyen Graham Bell’in ilgisizliğinden yakınan ve bunalan  Allessandra, Graham Bell'i terketmiş.

Graham Bell ise sevgilisi ile uzun uzun konuşmak, sohbet etmek için icat ettiği telefonun başından olur da bir gün sevgilisi arar umudu ile hiç ayrılmamış. Zamanla telefon hatlarının sayısı giderek artmış, başkaları da Bell’i aramaya başlamış fakat o, telefonun her çalışında kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu "Alo" diyerek açıyor ve artık herkes "Alo" diyormuş. O günlerde hemen herkes ondan duydukları ve sebebini de bilmediklerinden, telefonu "Alo" diyerek açmaya başlamışlar. Yani bugün hepimizin günde bilmem kaç kez kullandığı "Alo" sözcüğü, terk edip giden bir sevgilinin adı, yarım kalmış bir aşkın ağıtıymış meğer !

Haberin Devamı

…………………………………………..*…………………………………………………………

Pandemi döneminde en iyi yaptığınız şey nedir diye sorarsanız cevabım; ‘Hayal kurmak’ olur. Dışarılara çıkamazken evlere tıkılmışken hayatın koşturmacasında, çalışıp da para kazanmak için debelenirken bir anda her şey durunca vaktimiz oldu bence, düşünmek ve düşlemek için…
Tam da bu zamanda çıktı bu hikaye karşıma;

Amerikalı bir işadamı, iş seyahati için Meksika’ ya gitmiş. Limanda gezinirken balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçıyı görmüş:

– Merhaba balıkçı, teknen balık dolu, bu kadar balığı ne kadar zaman da tuttun ?

Balıkçı cevap vermiş:

– Bir iki saatte tuttum.

İşadamı merak etmiş:

–  Neden biraz daha uğraşıp daha fazla tutmadın?

Balıkçı omuz silkerek, cevaplamış:

– Bu kadar balık bizim için yeterli, daha fazlasına ihtiyacımız yok ki.

İşadamı merak etmiş, peki demiş, günün kalan zamanında ne yapıyorsun,günü nasıl geçiriyorsun?

Haberin Devamı

Balıkçı, anlatmış bir gününü:

– Sabahları denize açılırım, ihtiyacım kadar balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım, onlarla vakit geçiririm. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp, şarap içer, gece yarısına kadar eğleniriz.

İşadamı kendinden emin bir şekilde:

– Bak demiş istersen ben sana yardım ederim. Balık tutma işine daha çok zaman ayırmalısın. Büyük bir tekne ile daha çok balık tutabilirsin. Elde edeceğin gelirle başka tekneler de alırsın. Kısa zamanda bir balıkçı filosuna sahip olursun. Çok balık yakaladığın için balığı aracılara değil, doğrudan işleme tesislerine satabilirsin. Hatta daha sonra kendi balık işleme tesisini bile kurabilirsin. Benim yardımlarımla balıkçılık sektöründe lider olursun.

Balıkçı merakla sormuş:

– Bu dediklerinizi yapmak kaç sene sürer sinyor ?

İş adamı:

– Tahminen 15-20 yıl sürer, ama sonrası daha güzel, şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanabilirsin.

Balıkçı heyecanlanmış:

– Milyonlar kazanırım ha, peki sonra bu parayla ne yapacağım ?

İşadamı hayalini anlatmış:

– Sonra emekli olursun. Şirin bir balıkçı kasabasına yerleşirsin.Bundan sonra artık zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla, torunlarınla oynarsın. Eşinle keyfince istediğin kadar siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içer ve gece yarısına kadar gülüp eğlenirsin. Sence de mükemmel değil mi ?

Balıkçı gülümsemiş ve cevap vermiş; Ben şu anda da bu hayali yaşıyorum ki zaten !

Kime zengin denir acaba ?

Çok parası olup hayatı boyunca durmak bilmeden çalışana mı, yoksa hayatı zenginmişcesine yaşayana mı ?...

……………………………………….*…………………………………………

Zaman demişken nicedir kafama takılan bir konuyu paylaşmak istiyorum sizinle; Özellikle yeni neslin mesajları kısaltma halleri !

-Slm cnm, nbr nslsn ?

-İidr cnm sndn ?

Ya bu nedir Allahaşkına! Aradaki o harfleri kullanmadın da ne oldu? Bir gün lazım olur diye mi saklıyorsun? O harfleri yazacağın zamanı neye harcıyorsun? İki, üç harf az yazdın diye madalya mı kazanıyorsun ?

Bir şey diyeyim mi, bu sadece dili katletmek değil aynı zamanda karşındakine karşı saygısızlık, ilişkiler arası yapaylıktır. Çünkü bu tarz yazımın ardında şu vardır; “Seni ancak bu kadar dikkate alıyorum…”

Son zamanlarda o kadar sık denk geliyorum ki bu diyaloglara. İnsan önemsediği, sevdiği ya da saydığı kişiye kelimeleri harfleri özenerek seçer hatta imla kurallarına bile dikkat eder. Böyle harf hırsızlığı, söz arsızlığı yapmaz. Sevdiğine böyle kelimelerle aşk mektubu yazabilir mi insan? Ya da “Slm patron” diye hitap edilebilir mi patronuna? “Nbr nslsn” diye mesaj atılır mı babaya ?

Olmaz çünkü yemez. Çünkü değerlidir karşındakini, risk almaya değmez. “Zamandan kazanıyoruz biz, böyle yazarak” demişti birisi, sorduğumda sebebini. İki-üç harfle kazandığı o zamanı artık nasıl harcıyorsa…

İnsanoğluna aynı oranda dağıtılmış, eşit miktarda paylaştırılmış tek şey belki de zaman. Herkese yirmidört saat verilmiş günlük. Başka bir deyişle kimseye yirmi üç ya da yirmibeş verilmemiş. Bu açıdan bakınca, ‘zamanım yok’ kelimesi saçma gözüküyor aslında.

İnsanın karşısındakine verebileceği en güzel hediye, ona ayıracağı zaman bence. Çünkü;

Sevdiklerinize zaman ayırmazsanız, zaman sizi sevdiklerinizden ayırır !…

CANSEN ERDOĞAN