Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Eskiden sabahları günaydın diyerek başlardık güne. Şimdi ise uyanır uyanmaz alıyoruz telefonu elimize, biz uyurken neler olmuş acaba diye. Günaydın kelimesi yerini, ‘Yok artık’a bıraktı. İlk söylediğimiz söz, okuduğumuz haberle birlikte; ‘Şaka mı bu?’ oldu sabahları.

İşte o sabahlardan birine uyandım yine. Uyku mahmurluğu ile uzandım telefona ve bakakaldım ekrana. Bundan iki yıl önce, Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşayan 21 yaşındaki Berfin Özek, ayrıldığı için yüzüne asit dökerek kendisini tanınmayacak hale getiren eski erkek arkadaşı Casim Ozan Çeltik ile evlenmiş.

Haberin Devamı

Olayım meydana geldiği an asidin etkisiyle yüzünün büyük kısmı yanan, sağ gözünü kaybeden, diğer gözünde kısmen görme kaybı olan Özek'in ameliyat masrafları, Sağlık Bakanlığının girişimleri sonucu Muğla'nın Bodrum ilçesindeki özel bir hastane tarafından üstlenilmişti. Sanığın, "kasten öldürmeye teşebbüs"ten müebbet hapis cezası istemiyle yargılandığı davada Berfin; “Keşke ölseydim! Çektiğim acılar 1-2 yıla sığacak acılar değil. Adalete güveniyorum. En yüksek cezayı almasını istiyorum” demişti.

Berfin Özek, ameliyatları sürerken bir dilekçe vererek Ozan Çeltik'i affettiğini ve bu konu ile ilgili tüm şikayetlerinden vazgeçtiğini bildirmiş; “Onu seviyorum, onunla evlenmek istiyorum o da benimle evlenmek istiyor' diyerek avukatlarını azletmiş. Tutuklu olarak yargılanan Ozan Çeltik tahliye olmuş ve çift nikahlanmış. Sosyal medya, bu nikah fotoğraflarıyla adeta yıkılmış.

Bergen filminden bir sahne izliyormuşum gibi sanki. Onun hayatı da böyle değil miydi allahaşkına? Hayatını mahveden, geleceğini gaspeden, davanın takipçisi Türk halkını kahreden bu adamla evlenmek çaresizlik mi, şuursuzluk mu? Kendisini bir daha kimsenin istemeyeceği korkusu mu, bilimsel tabirle Stockholm Sendromu mu?

Acıların kadını Bergen’e sadece adıyla değil kaderi ile de benzeyen Berfin’in pek tabiki psikolojisi iyi değil! Sağlıklı düşünemiyor, bana artık kimse bakmaz diye düşünüp kurda sığınan kuzu oluyor. Yüzüne acımasızca asit atan adam ise hapisten kurtulmak istiyor. Bir an için Pollyanna damarım kabarıyor, düşünüyorum acaba kendi kararttığı hayatı kurtarmaya mı çalışıyor!

Haberin Devamı

Yok yok, neyse ki o damar usulca iniyor ve mantığım, kızın korkusundan bunu yaptığını söylüyor. Belki tehdit ediliyor belki de bu haliyle hiç istenmeyeceğini, yalnız kalıp bir başına öleceğini düşünüyor!

Coğrafya bir kaderdir evet, kaderi de belirleyen seçimlerdir!

Her seçim bir kaderdir bazen de en büyük kederdir !

…………………………………………………*…………………………………………………………

Düğün Gecesi;

Aralık ayının ışıltısına, kırmızısına, yeşiline, yeni yıl neşesine inat olabilir mi Şeb-i Arus’un da aralık ayına denk gelmesi. Dinginliği çağrıştırıyor çünkü, derinliği, sessizliği ve sonsuz teslimiyeti!

Şeb-i Arus, düğün gecesi demek. Mevlana en büyük aşka, Yaradan’ a kavuştuğu geceyi;

“Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” diyerek düğün gecesi olarak tanımlıyor. Bir şey söyleyeyim mi, ben ölümden korkmuyorsam bugün, o kadar da korkutucu gözükmüyorsa bana,  bunda Mevlana’nın etkisi çok. Farklı bir yanı var Mevlana’nın, diğer düşünürlerden farklı bir yanı.  O- bu –şu diye ayırmadığı için insanları belki. Tüm dinlerin özünün aynı olduğuna, sevginin evrenselliğine inandığı için, dine kattığı estetik boyutla ya da dansı, müziği, şiiri dinsel ritüellere kattığından mı bilmem ama çok sevilmiştir hep, sayılmıştır. Kendi ruhunu kattığı bir farklılık yaratmıştır Mevlana; Dansla müzikle şiirle İslam Rönesansını gerçekleştirmiştir.

Haberin Devamı

Bana göre ise müthiş uyumu, kaosu, kuantumu ve birbirine bağlı olan her şeyi zamanında çözmüş, çelişkilerin hayatın özü olduğunu kabul etmiş şahsiyettir kendisi. Bir peygamber değildir elbette ki, ancak kutsal bir kitaptır, yazdığı Mesnevi’si…

Sizi bilmem ama semazenler beni çok etkiler. Fırsatınız olursa Galata Mevlevihanesi’ne gidin bir kere, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Semazenlerin, tasavvuf müziğiyle ve derin bir teslimiyetle kendi etraflarında dönüşü, bir inanışı temsil ediyor. O dönme hareketi, insanın doğuşunun, yüce Allah’a ulaşmanın, kainatın oluşumunun ve insanın kainatta dirilişinin sembolü. O müzik ise insanın kalp ritminden esinlenerek bestelenmiş.

Mevlana’yı hayatta en fazla etkilemiş kişi Şems, Şems, Mevlâna'yı Mevlâna yapan kişi. Karşılaşıncaya kadar Mevlâna, bir alim, Konya’nın sevgilisi, olgun ve makul baş müderrisi. Lakin aklın ve bilimin sınırları içinde dolaşan mantıklı bir İslam aliminden bir fırtına, bir sanatçı çıkaran Şems!

Ne çok okuyorum bu aralar onu, beni anlatıyor sanki, söylemek isteyip de söyleyemediklerimi. Ne güzel diyor Şems-i Tebrizi; "Sonsuzluğa götüren bir denizin kıyısına varmıştım. O zaman anladım ki susmak bir cüsse işi, derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor, derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli..."

Ne tek başına akıl ne de tek başına kalp yetiyor dünyada. Birini seçsen diğeri imtihanın oluyor, hayat seni tam oradan vuruyor. Değiştirmeye çalıştıkça kendimiz değişiyoruz, cesaret edemedikçe güçsüzleşiyoruz. Oysa Şems-i Tebrizi’nin şu dizeleri, ne güzel anlatıyor, teslimiyetin güzelliğini;

 “Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’ diye endişe etme. Nereden biliyorsun, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını, bir düşünsene…”

 Ölümü bile bir son değil bir başlangıç olarak kabul eden, “Düğün gecesi” diyen, ardımdan yas tutmayın diye vasiyet eden büyük Üstat; Nurlar içinde yat !

…………………………………………*……………………………………………………………………..

Kutlanan ironik günler;

Hayat, devir, çağ her şey hızla değişiyor ama gelenekler, kutladığımız önemli gün ve tarihler o hızla değişemeyince ortaya trajikomik ve de ironik durumlar çıkıyor. Aralık ayı da bu günlerin ikisine evsahipliği yapıyor. Bunlardan birisi; Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası!

Hani küçükken okula ceviz, üzüm, elma gibi ülkemizde yetişen ürünlerden götürür, kafamıza taçlar takar; “Yerli malı, yurdun malı- onu kullanmalı!” konulu şiirler yazar, etkinlikler yapardık. Şimdi ad olarak var kutlanacak günler listesinde de kutlanmıyor eskisi gibi hararetle. Türk malına rağbet yok artık, Avrupa’dan gelmişse iyidir mantığı güdülmekte. Amerikan malı ise dayanıklıdır deniyor, Alman malı ise evladiyelik. O yüzden her şeyimiz ithal; Gömleğimiz de mikserimiz de çanak-çömleğimiz de meyve-sebzemiz de! Üretmek konusunda değil ama tüketmek konusunda bir dünya markasıyız hele de hızlı tüketmek konusunda rakip tanımayız! Dolar almış başını giderken, çektiğimiz nefesi bile neredeyse döviz ile alacakken bence yerli malı mevzusunu el almalıyız. Yok yok mevzuya acil dalmalıyız, yerli malımıza sahip çıkmalıyız. Biz çıkmayıp başkası çıkarsa da oturup ağlamamalıyız!

Bir diğer gün de 20 Aralık’ta kutlanan Uluslararası İnsani Dayanışma Günü. Birleşmiş Milletler tarafından dünyada fakirliğin yok edilmesi için çalışmak ve bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla kararlaştırılan güzide bir gün kendisi. Lakin bu gün kutlanmasına karar verildiği 2005 yılından beri dünya her yıl daha da fakirleşti. İnsani kaynaklar tükenme tehlikesi ile karşı karşıya, millet birbirini yeme noktasında- bazı bölgelerde bu mecaz değil sözlük anlamında. İnsani dayanışma, buhar olup uçmuş durumda. İnsanlığın kalmadığı şu dünyada, dayanışmadan bahsetmek mümkün mü acaba?

……………………………..*……………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Ameliyatı; 2016’da geçirdiği mide küçültme ameliyatından sonra 30 kiloya yakın kilo veren Seren Serengil, daha sonra olduğu ameliyattan sonra tıpta ‘Dumping Sendromu’ denen hastalığa yakalandı. Ağızdan beslenemeyen, beslenince fenalaşan, pankreas, böbrek ve karaciğerleri iflas etme noktasına gelen Serengil, bu hafta büyük bir operasyon geçirecek. Zayıflama uğruna geldiği bu noktayı, ibret olsun herkese diyerek anlatan Serengil’e acil şifalar diliyorum!

Haftanın Varyantı; 1,5 yılımızı felç eden Covid-19’un, peşimizi bırakmaya pek niyeti yok gibi!

Aşılanıyoruz, sürü bağışıklığı kazanıyoruz, korunmaya çalışıyoruz- tam bitti artık kurtuluyoruz derken ilk olarak Güney Afrika'da tespit edilen ve Yunan alfabesinin 15. Harfinin adı verilen  Omicron isimli varyant, gündeme bomba gibi düştü. Ülkemizde de görülmeye başlayan bu varyant ile herkes panikte, moraller diplerde! Bir düş yakamızdan Covid be, dön artık geldiğin yere!

Haftanın Açıklaması; Ağzından çıkan bir cümleyle dünya piyasalarını altüst eden, kripto para müessesini tweetleri ile idare eden, Tesla ve SpaceX'in kurucusu Elon Musk, yaptığı açıklamalarla gene gündemin nabzını belirliyor. Geçen hafta son dönemin popüler mesleklerinden “influencer” olmayı düşündüğünü söyleyen Musk, Tesla'nın bazı ürünlerinin satışında Dogecoin kabul edeceğini açıklayarak kripto paranın değerinin 10 dakikada yüzde 25 artmasını sağladı ve coin dünyasını sağlam salladı. Bir cümle ile dünya ekonomisini değiştirebilen, düzenleyen Elon Musk da yakında kendini mesih ilan ederse haklı :))

Haftanın Beklentisi; Asgari ücrete gelecek zam hayali! 7 milyona yakın çalışanı doğrudan, tüm vatandaşları da dolaylı olarak  etkileyen yeni asgari ücreti belirleme çalışmalarında resmi süreç devam ediyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yeni asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında kural gereği dört kez toplanıyor. Yapılan 3 toplantıda mutabakata varılamadı, son toplantı tarihi ile ilgili belirsizlik sürüyor, konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek için randevu bekleniyor. Asgari şekilde yaşayabilmek için belirlenecek bu bedel, bu aralar Milli Piyango hayali ile birlikte üstünde hayal kurulan tek şey!

CANSEN ERDOĞAN