Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Ölmüş birini kıskanır mı insan ?

Ben kıskandım valla. Bu kadar çok sevilmiş olmasını, milyonlarca kişinin kalbine dokunmuş olmasını ve tanıyan tanımayan herkesin dualarla andığı Doğan Cüceloğlu’nu çok kıskandım. Herkese nasip olmaz çünkü bu kadar sevilmek, ardından böyle güzel anılmak…

Geçen hafta kaybettiğimiz, verdiği tavsiyelerle hayata, çocuklara dair öğütleriyle hümanistler kralıydı Cüceloğlu.

Meğer ne çok kişi okuyormuş kendisini, ne çok kişi dinliyor, sımsıkı kucaklıyormuş söylediklerini. Öyle bilimsel, teknik bir dil kullanmadığından mı yoksa yaşadıklarını, acılarını tüm samimiyetiyle paylaştığından mı bilmiyorum ama hepimizin Doğan ağabey’i idi o. Ah hele o annesini kaybedişini anlatışı, anlatırken ağlayışı, hepimizin yüreğini nasıl dağlamıştı. Ayrılığı kabullenemeyişi, ölümü inkar edişi ne kadar acıtmıştı yüreğini, yüreğimizi. Annesinin yokluğunu, “birkaç günlüğüne misafirliğe gitti” olarak düşünmeye çalışan ve buna da kendini inandıran o küçük çocuğun; “Üç gün oldu, beş gün oldu, bir hafta oldu annem gelmedi. Annem bir daha hiç gelmedi” diyerek ölümle yüzleşmesi, ağlatmıştı dinleyenleri. “Hayatta annen yoksa kimsen yok” dedi, hepimiz koştuk sarıldık annemize. “Annen yoksa bir şey istemeye de hakkın yoktur bu hayatta” dedi, kucakladık çoluğumuzu, çocuğumuzu, evladımızı.

Haberin Devamı

Ben, uzun yıllar önce tanıma şansı bulan kişilerdenim kendisini. Konuşmasını, esprili, eğlenceli dilini, hoca gibi değil de bizden biri gibi olan yazı şeklini çok sevmiştim. İlk eşi Emily ile söyledikleri daha doğrusu itiraflarıyla kalbimde nirvana’ya ulaşmıştı.“Emily'i ne kadar kırdığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Onun Amerikalı olmasını sanki bir insanlık suçu haline getirdim. O elinden geleni yapmaya çalışarak Türkçe öğrendi, Türk yemeklerini öğrendi, Türk arkadaşlarımla ve onların eşleriyle ilişki kurdu. Ama ben kendime kızgındım, Her fırsatta Emily'i kırdım, üzdüm, incittim; ona kızgındım…”

Hatalı olduğunu fark eden, yanlış yaptığını bilen biri üstelik bu kişi bir erkek. Kendiyle yüzleşebilen, birini üzdüğünde kendi de üzülen, özür dilemeyi bilenlere hayranımdır hep, ona da hayran oldum elbette. Onun sözünü hep dinleyen biri olarak da o yıllarda karar vermiştim; “Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar" demişti, ben de öyle yaptım.

Haberin Devamı

Seninle bir de buradan vedalaşmak istedim Doğan ağabey. Çok haklısın, “Etrafında kimseyi bulamamak zor, içinde kimseyi bulamamak ise daha zor” muş. Ama senin de hep dediğin gibi; “Mutluluk aramakla bulunacak bir şey değildir. Onu inşa etmek gerekir.”

Ben de öyle yapıyorum ! :)

……………………………………………….*…………………………………………

Yahu Mesih gelmiş diyorlar, yıllardır beklenen, gelecek mi gelmeyecek mi diye düşünülen kişi, Amerika’da çıkmış ortaya. Onun mucizeleri de günümüze göre; Parmağını şıklatıyor, milyonlarca kişi zengin oluyor, bir tweet atıyor milyar dolarlık şirketler, bir günde batıyor. Kripto paraların geleceğini artık yatırımcılar değil bizzat o belirliyor. Evet, Elon Musk’dan bahsediyorum, takipçileri tarafından mesih ilan edilen, ekonomist kişisi :)

Haberin Devamı

Uzaya gönderilen ilk kargo roketini yapmış adam, ilk spor elektrikli araba olan Tesla’yı üretmiş. Küresel iklim değişikliği ile savaşmak ve daha yaşanabilir bir dünya için güneş enerjisi şirketi kurmuş. İnsan beyni ile yapay zeka arası entegrasyonu sağlamak için çalışmalar yapmış. Trafik derdine çare olabilmek için The Boring Company isimli yer altı ulaşım hatları şirketi kurmuş. Şey biz de ne diyorlardı; “Valla adam yapmış !” :)

Sizi bilmem de Elon Musk denince aklıma, uzaydaki tarlasına domates, biber eken, Mars manzaralı verandasında kahvesini içen biri geliyor. Bitcoin’lerden inşa edilmiş evinde, kapısında dogcoin’leri, dünyaya kafa tutan bir dahi ya da deli !

Diyeceğim o ki; Kendisinin hayal sattığına yemin edebilirim ama ispat edemem :)
Hiçbir şey yapmasa bile kesin bir şeyler yaptı; İnanmıyorsanız bekleyin görün madem  !

………………………………………….*………………………………………………..

Takvimler 20 şubatı gösterdi ve nihayet ilk cemre düştü. Gerçi bu ara kafamıza taş da  göktaşı, meteor ve uzaysıgillerden bir şey de düşse pek görecek, fark edecek halimiz yok. Hava güzel olmuş, cemre buluta konmuş da ne olmuş, herkes eve hapsolmuş. Aşılar tam gaz olunuyor, umutlar bir azalıyor bir çoğalıyor.

Osmanlıca’da kor demekmiş cemre; sıcak hatta çok sıcak anlamında. Bizde de postacı gibi, hani postacı kapıyı üç kere çalar ya, cemre de öyle. Birinci cemre; havaya 20 şubatta düşüyor, havalar ısınıyor. İkinci cemre; suya, 27 şubatta, sular ısınıyor. Üçüncüsü de toprağa, 6 martta düşüyor, bahar başlıyor. Düşmez kalkmaz bir Allah da keşke izleyebilsek şu düşüşleri yaaaa.  Yüksek bir tepede, belki bir deniz kenarında ya da balkonda oturup güneşin doğuşunu, batışını izler gibi sanki. Bir yıldızın kayışına şahit olup dilek dilediğimiz gibi yakalasak onları düşerken. Tutsak avuçlarımızla taksak saçlarımıza…    

Yazarken geldi aklıma, kutuplara da cemre düşüyor mu acaba ? Yok yaa düşse anlaşılırdı, ısınırdı ortalık. Anca kötü yola düşer orada cemre o zamanda faydası olmaz cem-i cümleye :) Valla işin esprisi bir yana düşecekse gönüllere düşsün önce cemreler. Baharlar başlatıp çiçekler açtırsınlar. Derler ki sevdanın da üç cemresi vardır; Göze düşerse beğeni olur, kalbe düşerse aşk olur, ruha düşerse vazgeçilmezin olur.

İnsanlığa da düşsün cemre düşmüşken, merhamet getirsin, ısıtsın buz kesmiş vicdanları. Sevmeyi beceremeyenlere, değer kıymet bilmeyenlere, değil başkasını kendini dahi sevmeyenlere baharlar getirsin. Küçücük çocukları, gencecik askerleri, kadınları, hayvanları öldürenlere, ormanları yakıp kül edenlere insaf getirsin gelmişken. Havayı, suyu, toprağı ısıtsa ne olur cemre,  insanlığını kaybetmiş siluetler dolaşırken çevremizde !

Bence  Gökten üç cemre düşsün; Biri kalbe, biri akla, biri ruha..

Yaşatana, yaşayana ve de yaşadığının farkında olana… !

CANSEN ERDOĞAN