Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Haftanın haberleri son derece tatsız, ileri derecede tuzsuz, rengi de siyaha çalan gri. Rekorlara doymayan dolar kurundan, Azerbaycan- Ermenistan Savaşına, Boğa burcundaki Ay Tutulmasından yeniden hortlayan Düzce Depremi’ne kadar son derece keyifsiz konular gündemde.

Lakin ben bildiğiniz yerlerden sormayacağım, sağ gösterip sol vuracağım ve gündemin siyah karanlığına inat beyaz umutları yazacağım ve buna da yenilenerek hizmete açılan Atatürk Kültür Merkezi ile başlayacağım;

Bir dönemin unutulmaz binasıydı Atatürk Kültür Merkezi nam-ı diğer ‘AKM’. 80’li 90’lı yılların buluşma yeriydi. Sanatın göbeği, değil sadece semtin, şehrin de simgesiydi. AKM ilk olarak Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları’nın eserlerini icra etmek amacıyla 12 Nisan 1969’da “İstanbul Kültür Sarayı” adıyla hizmete açılmış. 1970 yılının Kasımında, Arthur Miller’ın Cadı Kazanı isimli oyununun temsili sırasında meydana gelen büyük yangın neticesinde bina tekrar onarılarak 1978 yılında Atatürk Kültür Merkezi adıyla yeniden hayata geçirilmiş. Doç. Dr. Yüksek Mimar Mühendis Hayati Tabanlıoğlu'nun son şeklini verdiği çalışma, 1950'lerin yalın ve işlevsel mimari anlayışının tipik bir örneği olarak gelişmiş mekanik kapasitesiyle Türkiye’nin en gelişmiş gösteri sanatları mekânı kabul edilmiş.

Haberin Devamı

2000'li yıllara kadar hizmet vermeye devam eden binanın, pek çok bakımdan kullanılamaz duruma gelmesi sebebiyle Atatürk Kültür Merkezinin yenileme projesini hazırlamak üzere Tabanlıoğlu Mimarlık görevlendirildi. Binanın ilk halini inşa eden Hayati Tabanlıoğlu’ndan sonra son halini projelendirerek hayata geçiren kişinin Hayati beyin oğlu olması, olayın başka bir keyfi, kadersel esprisi olsa gerek!

Atatürk Kültür Merkezi, üzerine yapılan onca yorum, eleştiri ve spekülasyonlardan sonra, 2040 kişilik Opera Salonu, 802 kişilik Tiyatro Salonu, AKM Galeri, AKM Çok Amaçlı Salon, AKM Çocuk Sanat Merkezi, AKM Müzik Platformu, AKM Müzik Kayıt Stüdyosu, bir bilgi merkezi olarak kurgulanan ve müzik, sanat, mimari, tasarım gibi ihtisas başlıklarına odaklanan AKM Kütüphane, AKM Yeşilçam Sineması ve AKM Tasarım Dükkânı işlevleriyle oluşturulan birimleriyle nihayet 29 Ekim 2021’de görkemli bir törenle açıldı. ‘Kim yaptı’, ‘Neden yaptı’, ‘Keşke yıkılmasaydı’, ‘Yerine Avm yapılacaktı’ safsatalarına, gerilime, ayrıştırmaya, bunu siyasi malzeme yapmaya gerek yok artık. Konuşacaksak ‘yıllık program yeterli mi’, ‘Etkinlikler daha da çeşitlendirilmeli mi’, ‘Puccini’nin niye hiç operası yok, acaba programa eklenmeli mi’ bunları konuşalım. Binanın eski halinin dış görüntüsüne sadık kalınarak yapılmasını alkışlayalım. Açılır açılmaz tüm etkinliklerin biletlerinin tükendiğine, operadır- baledir- sergidir halkın sahip çıktığı, sanata aç olup doymak için sabırsızlandığına mutlu olalım.

Haberin Devamı

Gelen eleştirilerin çoğu dar koltuk aralarına, koltuk numaralarının iki koltuk arasında olmasından sebep karışıklık yarattığına ve akustik sıkıntısına dair. Aman canım, o kadar kusur kadı kızında da olur. Kentin kalbine, taşıdığı ada yakışır bir bina ya, gerisi zamanla hallolur!

Haberin Devamı

Gerisi Afgan, Arap ve Suriyelilerin işgal ettiği, şehrin batıya dönük aydınlık yüzünü, Ortadoğu’nun karanlık çehresine döndüren bağnazların Taksim’inin tümden eski haline dönmesinin başına. İnanması bizden, gerisi Allah’tan inşallah !

…………………………………………………..*…………………………………………………

Köprüyü geçene kadar!

Umut yolunda, pozitif güzergahta vites düşürmeden ilerlemeye devam ediyorum :)

Köprüyü geçene kadar saygıda kusur etmediğimiz dayılara, köprülerden hangisini geçip hangisini yakacağını bilemeyen dostlara selam göndererek bir köprüye daha ayak pardon parmak basıyorum;

Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü derken şimdi de ‘Çanakkale geçilmez’i, ‘Çanakkale’den geçilir’ yapan 18 Mart Köprüsü’ne kavuştuk. Atatürk 10.yıl Nutku’nda; ‘Demir ağlarla ördük anayurdu, dört yandan’  demişti, biz de köprülerle otobanlarla donattık köyleri, şehirleri!

İki yakamızı bir araya getiremesek de iki yakayı bir araya getirebiliyoruz neyseki. Köprü, Gelibolu ile Lapseki’yi bağlıyor, Çanakkale oraya nasıl dahil oluyor peki? Yüksekliği 69 metre lakin altından geçecek gemilerin maksimum 70 metre, yeni tip yolcu gemilerinin ise 73 metreye ihtiyacı olduğuna dair iddialar var, o halde ne olacak şimdi? Yap-işlet- devret modeline göre yaptırılan köprü için günlük geçiş taahhüdü 45.000 araç oysa Gestaş verilerine göre, yılın en yoğun dönemi olan bayram tatillerinde bile boğazı geçen araç sayısı günlük 10.000 araç, ayıklayın hadi taşı maşı değil pirincin ta kendisini!

Yatırım maliyeti ile fayda oranı dengeli mi, kendi kendini kaç yılda amorti eder ki kısmına takılmayacağım zira bu yaz üç saat feribot sırası bekledikten sonra, gerekliliğine inandığım köprü olur kendisi :)

Vatana millete hayırlı olsun, Anafartalar’ın inci kolyesi!

………………………………………………….*…………………………………………………….

Samuray Kılıcı, yakıp yıktı dünyaları

Buraya kadarmış, umut dolu haberler. Kirden, üzüntüden kararmış hayatımıza biraz mavi biraz sarı katmaya çalıştım ama bir yere kadar. Masum bir kadının kanı bulandı yazımın bundan sonrasına, bir annenin feryadı karıştı satırların arasına. Bir samuray kılıcı, böldü bir değil birçok hayatı!

Ataşehir’de lüks bir sitenin önünde, inşaat firmasında mimar olarak çalışan Başak Cengiz, yolda yürürken elinde samuray kılıcı bulunan bir kişinin saldırısına uğradı. Zavallı kadına arkadan yaklaşan psikopat, elindeki yaklaşık 75 cm uzunluğundaki samuray kılıcını peş peşe sapladı. Kadın yerde hareketsiz kalana kadar bıçaklamaya devam eden psikopat, elindeki kılıçla olay yerinden yaya olarak uzaklaştı. Kadını hiç tanımayan, canı birini öldürmek isteyen, erkek kendisine karşı koyabilir diye çekinip bir kadın seçmeye karar verip Başak Cengiz’i öldürdüğünü söyleyen katil Can Göktuğ Boz, tutuklandı.

Öyle kızgınım ki, öyle öfkeli, öyle çaresiz hissediyorum ki…

Ne söylesem ne desem dökülür kalbimin kabuğu, çözülür kalemimin buğusu bilemiyorum…

Ruhsal ve beyinsel ezikliği, fiziksel üstünlükle giderebileceğini zanneden insan diyemeyeceğim yaratıkların acizliği mi? Kendini zaptedemeyen, öfkesini kontrol edemeyenlerin sefilliği mi bu?

Bağrında bastırılmış duygular, kanayan yaralar yatan bütün toplumların ebesi şiddet. Tahakküm ve korkunun insan olma duygusunu öldürdüğü zihinsel çöllerde yetişir. Kadını koruyan kanunlar koyulmadıkça, kadına şiddet karşısında dimdik durulmadıkça, cezalar uygulanmadıkça dayakla öldürülen, kılıçla bölünen, satırla parçalanan kadınlara her gün yenileri eklenecektir. Ve öldüren kadar buna sessiz kalan, çözüm bulmayan da günahkardır. Vebali çok ağırdır, bu dünyada olmasa da inanın öbür tarafta, hesap itinayla kapatılacaktır!

………………………………………………..*………………………………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın En Yükseleni; Tartışmasız dolar kuru oldu. Aslında sadece haftanın değil tüm zamanların rekorunu kırarak nihayet çift haneli sayılara geldi, piyasalar delirdi. Türk Lirasının dolar karşısındaki neredeyse aşağı çakılarak düşmesini dehşet ve depresyonla izlerken bu kara bataktan fenomen Bahar Candan’ın mottosuyla çıkmayı denedim. Ne demişti; “Doların 10 TL olması iyi oldu, Türk Lirasına çevirirken çarpmak zor oluyordu, şimdi bir sıfır ekliyorsun, sonuca ulaşıyorsun”. Bir bunu söyleyen fenomene bakıyorum bir bunu takip edip ünlü eden garip ülkeme ve diyorum ki; ‘Bana fenomenini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!”

Haftanın En Pis Hareketi; Brass Against Müzik Grubunun solisti Sophia Urista’nın ABD'nin Florida eyaletinin Daytona kentinde düzenlenen bir festivalde, sahnede olduğu sırada pantolonunu indirerek yere yatan hayranının yüzüne işemesi kesinlikle! Urista, çığ gibi büyüyen tepkiler karşısında, sahnede sınırları zorlamayı sevdiğini, o gün de sınırları fazla zorladığını bu yüzden de üzgün olduğunu belirtmiş. Valla bizim buralarda trafikti, zamdı, dolardı, hastalıktı diye ağzımıza ediliyor demek Amerika’da da yüze işeniyor!

O zaman da aklıma tuvalet kapılarında asılı şu yazı geliyor; ‘Büyük 5 -TL- Küçük 1- $’  :))

Haftanın Tutulması; 19 Kasımda Boğa burcunda gerçekleşecek olan Ay Tutulması. Merkür geri gitti, Venüs düz gitti, Jüpiter geldi, Satürn’ün boyu devrildi derken bir ay kalmıştı tutulmayan. Ne yapalım yani, ‘tutmayın küçük enişteyi’ diye mi bağıralım, güneşe; ‘Söyle şuna da tutulmasın’ diye ricada mı bulunalım?

Haftanın Zaferi; Türk Milli takımı’ndan geldi. Kötü başlayan eleme maçlarının son 2 haftasına hızlı başlayan milli takımımız 6-0’lık Cebelitarık galibiyetinin ardından Karadağ maçını da kazanınca 2022’de Katar’da yapılacak Dünya Kupası Play-off maçlarına katılmaya hak kazandı. O zaman ne diyoruz; “Durmak yok, sonuna Katar gideceğiz!” :)

Haftanın Prodüksüyonu; Netflix’in Cuma günü yayına giren dizisi Kulüp oldu. 1950’lerin Kozmopolit Türkiyesine ışık tutan ve farklı senaryosu, göz dolduran oyunculuklarla yılın en iddialı yapımlarından biri olan dizide Selim karakterinin aslında Zeki Müren’in kariyerinin başlangıcını oynadığı konuşuluyor. İzledim- beğendim, tavsiye ederim !