Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

“Ünlü olmak” diye bir şey var hayatta. Ünlü yazar olmak, ünlü şarkıcı, ünlü oyuncu, şef, sanayici ne olursa olsun, ünlü olsun da. Tanınmış kişi demek aslında, halk tarafından bilinen, izlenen, dinlenen. Günümüzde başarılı olmakla eşdeğer tutuluyor maalesef ünlü olmak. Ne kadar ünlüysen o kadar başarılısın algısı var toplumda ve bu durum güç zehirlenmesine yol açıyor insanlarda.

Kurtlar Vadisi dizisinden sonra kendini gerçekten Polat Alemdar sanmaya başlayan Necati Şaşmaz bunun yakın zamandaki en net örneği. Gündeme bomba gibi düşen bir ses kaydında kendisinin mehdi olduğunu ve seçilmiş kişi olarak bu topluma hizmet etmek üzere gönderildiğini söyleyen Şaşmaz, güç zehirlenmesinin ya da ün tahribatının kurbanlarından biri ne yazık ki. İkiyüze yakın bölüm süren dizide herkesi öldürüp bir tek kendi ölmeyince kendini peygamber ya da Mehdi hissetmiş de olabilir tabi. Gündelik hayatta da dizideki gibi siyah takım elbiselerle gezince, gittiği her yere, yanında yine dizideki gibi adamlar götürünce rolünü içselleştirip Polat Alemdar-mışcasına hareket edince böyle olacağı belliydi bence. Kafası karışmış, psikolojisi bozulmuş diyeceğim hatta üzüleceğim de; ‘Hz. Muhammed’in suretinde göründüm, seçilmiş kişiyim’ dediğini duyunca da bu cüret karşısında kızıyorum valla. Neye göre seçilmişsin, eşine, ailene, çevrene ne vermişsin de bunu hak etmişsin. Bence mehdilik ilanından önce bunu düşünmelisin!

Haberin Devamı

Önüne gelen kendini mehdi ilan ediyor, hayır ederken de hiç çekinmiyor-utanmıyor. Adnan Hoca da bir ara mehdi ilan etmişti kendini, Batman’da bir vatandaş da. Kişi başına düşen milli mehdi sayısı kaç oldu acaba ? :)

Ne demek Mehdi; Bir kere kıyamet alametlerinden biri. İnanışa göre kıyametin kopmasına yakın bir zamanda Mehdi, yeryüzüne inerek insanların islam kurallarına göre hidayete ermelerine yardımcı olacak. Misyon büyük, sorumluluk fazla. E bu durumda Mehdi olduğunu iddia etmek de ne bileyim, fazla saçma. Ya da Necati Şaşmaz artık şaştı mı acaba ?

…………………………………………….*…………………………………………….

O da bizi görüyor mu acaba ?

Haberin Devamı

Ün zehirlenmesi, ün tahribatı derken bir de ünden faydalanma diye bir şey var ki o da ayrı bir şenlik. Devir değişti, teknoloji gelişti, bilgiye ulaşım basitleşti diyoruz ama görüyorum ki hala yeni bir şey üretemiyoruz. Hem üretemiyoruz hem de ünlü olmuş olanın ününü sonuna kadar sömürüyoruz. Evet son dönemin en çok polemik yaratan reklam filminden bahsediyorum, İş Bankası’nın Maximum Kart’ın 20.yılına özel hazırladığı ve tiyatrocu Çağlar Çorumlu’nun Zeki Müren’i canlandırdığı reklam filminden! Farklı yorumlar, değişik bakış açıları var filmde, ‘taklitler asıllarını yaşatır’ mottosu ile. Filmde Zeki Müren jet skiye biniyor, atlıyor, zıplıyor, teknoloji hakkında konuşuyor. Hayatı boyunca hiç olmadığı kadar şeffaf, açık ve neşeli. Peki acaba yaşasaydı, kendisi böyle olsun ister miydi ?

Sanmıyorum! Onca parıltılı sahne hayatına, radikal sanat yaşamına rağmen evini, özel hayatını, acılarını, kahkahalarını hep uzak tutmuştu halktan. Sadece sahnede görebilirdi insanlar onu, özel hayatını, hobilerini, zevklerini paylaşmazdı ki. Özel hayatı, bir sis perdesinin ardındaki ebruli bir gizemdi. Bize de merak etmek düşerdi. Ne yiyor, ne içiyor, kimi seviyor, ne seyrediyor, sahne dışında ne yapıyor, konuşulurdu hep. Güneş olmak bunu gerektirirdi zaten, sanat güneşimiz tüm ihtişamıyla parlardı gökyüzünde. Kendini hep ayrı tutar, çıkmazdı pek insan içine. Oysa bu reklam filmi ile o gizemli özel hayat deşifre olmuş, Müren denizde, evde, sohbette, tüm haliyle adeta evimizin içinde. Onca ünlü varken sanat dünyasında, hem de yaşayan bir sürü ünlü dururken yıllar önce ölmüş ve en büyük hassasiyeti mazbut ve gözlerden uzak özel hayatına göstermiş olan Zeki Müren’li bir film çekmek, şık olmamış bence. Onun değerlerine de karşı çıkmak, yok saymak gibi olmuş bir de.

Haberin Devamı

Son olarak Vizontele filmindeki meşhur replik geldi aklıma. Vizonteleyi belediye başkanı şöyle tarif etmişti; ‘Televizyon yani radyonun resimlisi. Misal Zeki Müren'i hem dinleyecek; hem göreceksiniz!

Kalabalıktan bir ses gelmişti; ‘Peki Zeki Müren de bizi görecek mi ?

Görmese daha iyi olacak gibi sanki…

……………………………………………*………………………………………

Ölümsüzlük geliyor, hazır mısınız ?

Bilmem, hazır mıyız ? Bu ölümsüzlük mevzusu yıllardır konuşulur, tartışılır sonra da hop bir kenara atılır. Ama durum bu kez ciddi gibi sanki. Neden derseniz, dünyanın en zengin isimlerinden Jeff Bezos ve Yuri Milner, yaşlanmayı durdurmak ve ölümsüzlüğü bulmak için bir araya gelerek kolları sıvadı. İkili, 'Hücre yenileme programı' sunan biyoteknoloji firmasını finanse ettiklerini açıklayarak bu kadim ölümsüzlük mevzusunu yeniden manşete taşıdılar.

Dünyanın en güçlü devleti olmak kavramı yerini, dünyanın en güçlü insanı olma’ya bıraktı ufak ufak. Eskiden buluşlar ülkece değerlendirilirken şimdi bireysel başarılar, kimlikler ön planda. Örneğin Facebook, Instagram Amerika menşei ile değil Mark Zuckenberg ismiyle anılıyor. Yine Tesla ve SpaceX’ Ceo’su Elon Musk, vatandaşı olduğu Kanada ve Güney Afrikayı arkasına alarak değil sadece ismi ile tanınmayı tercih etti bunu da gayet iyi becerdi. Keza Amerika’nın en büyük şirketlerinden biri olan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos da gene aynı şekilde yürüyor, adıyla sanıyla şöhretiyle.

İşte haber de böyle düştü gündeme. Ölümsüzlüğe yatırım yapan Bezos, farkındaysanız. Amerika değil yani, sahip olduğu şirket de değil, Bezos’un ta kendisi. Ölümsüzlüğü bulur mu bilmem ama bulursa tarihin akışını değiştireceği kesin.  

Ölümsüzlük, tuhaf bir bilinmezlik ve bilinmeyene doğru yolculuk. Bununla ilgili o kadar çok film izledik ki bunun mümkün olabileceğine inanıyor insan. Hayatın bu kadar güzel, yaşamanın bu kadar anlamlı olmasının tek sebebi, bir gün bitecek olması bence. O yüzden kıymetli her an, yediğimiz yemek, gördüğümüz manzara, dayandığımız omuz, tuttuğumuz el. Ölüm korkusu bizi durduran sağlıksız olmaktan, kötülük yapmaktan. O yüzden boşverin ölümsüzlüğü, keyif alalım yaşamaktan !

………………………………………..*…………………………………………..

HAFTANIN EN’ leri ;

Haftanın Rezaleti; Hiç kuşkusuz A Milli Futbol Takımı tarafından yaşatıldı. Dünya Kupası elemelerinde Hollanda’ya 6-1 yenilen Türk Milli Futbol Takımı, televizyon başındaki futbolseverlere resmen saç- baş yoldurdu. Şimdi akıllarda şu soru? A Milli Futbol Takım Antrenörü Şenol Güneş, arka arkaya yaşanan hezimetlerle yıllık 3,3 milyon Euro maaşı hak ediyor mu ?

Haftanın Tartışması; Tahmin ettiğiniz gibi yine aşı! Aşı olmalı mı olmamalı mı? Aşı olmayan ayrıştırılmalı mı? Zorunlu olmalı mı olmamalı derken ilk olay, Yıldız Tilbe konserinin iptaliyle yaşandı. Aşı olmadığı ve buna da karşı olduğu için konserleri iptal edilen Tilbe’nin duruşunu değiştirip değiştirmeyeceği merak konusu!

Haftanın En Sıkı Takip Edileni; Tabi ki reyting savaşları! Yeni yayın döneminin başlamasıyla ekrana dönen diziler, programlar arasındaki izlenme savaşları iyice kızıştı. Seren Serengil’in Seda Sayan hakkındaki ‘artık bitmiş’ yorumları, dizilerin yarışmalara karşı var olma yarışı, mücadelenin daha sert geçeceğinin açık kanıtları. Hadi bakalım hayırlısı!

Haftanın şaşkınlığı; Metroları işaret eden ‘M’ simgesinin ‘U’ harfiyle değiştirilmesinin yarattığı kafa karışıklığı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İstanbul’da yapılan metro projelerine ‘U’ logosu koyma kararı almış. Boşuna sormayın bilmiyorum neden yapmış. Yapılacak onca iş, kurulacak onca hat varken buna gerek var mıymış, proje için çok mu şartmış ?  Ne diyeyim, valla bence olmamış !

CANSEN ERDOĞAN