Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Bilimsel anlamı;  Yapay zekâ teknolojilerinin beslediği dönüşüme katkıda bulunmak ve ülkemizin bu süreçten mümkün olduğunca faydalanmasını sağlamak amacıyla yapılacak çalışmalar bütünü. Bilimseli geç, bize faydası ne diye soracak olursanız nihai hedef, yapay zeka alanında istihdam edilen kişilerin sayısının arttırılarak bu alanda kişi başına düşen gayrisafi milli hasılanın yüzde beşe çıkarılacak olması. Yani sadece filmlerde görüp izlediğimiz yapay zeka, günlük hayatta ve ekonomik faaliyetlerde yaygın kullanılacak ve bu kullanımının ortaya çıkaracağı dönüşümlere uyumu kolaylaştırıp hızlandıracak düzenlemeler, bu stratejik plan ile hayata geçirilecek.

Haberin Devamı

Sizi bilmem de beni heyecanlandırmaktan çok korkutuyor bu yapay zeka mevzusu. Yapay zeka adı üzerinde belli bir zekaya sahip ancak zaman içinde kendini geliştirecek ve insan zekasına ihtiyaç duymadan kendini ileri seviyelere taşıyacak potansiyele sahip olacak. Evet tam da tahmin ettiğiniz gibi kontrolden çıkması da muhtemel olacak. Yani insanın kendi doğal zekasıyla yaptığı yapay zeka sayesinde bir makine düşünebilecek, konuşabilecek, öğrenebilecek ve en kötüsü de kendi kararlarını verebilecek. Eğer öyleyse İnsanlığa hizmet amaçlı çıkarılan bu buluşun dijital bir canavara dönüşme ihtimali olma ihtimaline karşı ne yapılabilecek?

Çok fazla bilim-kurgu filmi izliyorsun diyenler, insan zekasına, insan işgücüne, emeğine ihtiyaç duyulmayan günler kapıda, var mı buna bir cevabınız diyecek?

Gelecekte, şimdi olan birçok mesleği ortadan kaldırabilecek ve büyük bir işsizlik sorunu ile karşı karşıya bırakabilecek bir tehlikeden bahsediyorum. Elbette birçok kolaylığı da beraberinde getirecek, tek tuşla hayat, insanoğlu hele de tembel insanoğlu için daha da basitleşecek. Yapay zeka, yaratıcı çözümler getirecek, en karmaşık problemleri daha kısa sürede halledecektir. Peki ya insanı insan yapan en önemli şey, duygular ne olacak bu süreçte?

İnsanoğlu, tarih boyunca canı pahasına dahi olsa kendisine ve geleceğine zararlı davranışlarda bulunmuştur. Hani ‘neyin kafası bu” deriz ya mantık bulamadığımız davranışlara, işte bu tarz bir çok harekete imza atmıştır ademoğlu. O yüzden insan duygularına karşı şablon oturtmak pek de kolay değil. Alıngan, kıskanç, neşeli, espritüel gibi bazı karakteristik duyguların bir an için oluşturulduğu düşünülse dahi bir çok insan görülebilecek dengesizlik, şerefsizlik gibi duygular, hangi algoritmayla oluşturulabilecek ki!

Haberin Devamı

Yani diyeceğim o ki her ne kadar ürksem de yapay zekadan, bazı insanlar kadar tutarsızlık, nankörlük ve vicdansızlıktan bir yapay zekâ üretmek pek de kolay değil! Üstelik insana bahşedilmiş en kıymetli duygulardan biri olan hayalgücü iken bunu sığdırabileceğimiz bir makine tasarlanacak.

Valla onu bunu bilmem de Yapay zekâ insanlığın basına gelen ya en iyi şey ya da en kötü şey olacak!

Bilmiyorum bu işin sonu nereye varacak!

……………………………………………………*……………………………………………………

Çocuk Olmadan Asla!

Çelişkiler ülkesiyiz yeminlen. Bir yandan yapay zeka ile teknolojinin dibine vururken bir yandan da lokantalar çocuk kabul etmeli mi etmemeli mi, etmezse ceza kesilmeli mi tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Her kafadan bir ses, her köşeden bir kıyamet aldı başını gitti. Neymiş, lokanta konsept gereği çocuk alamıyoruz nasıl dermiş, böyle bir şey mümkün değilmiş. Çocuk almayan müesseselere derhal ceza kesilmeliymiş!

Haberin Devamı

Bir olayı abartmakta, allayıp pullayıp sunmakta üstümüze yok. Demagoji, duygusal taciz, ‘anayım ben ana’ tripleri, genetik kodlamamızda var, ne yapalım. Kızmayalım, bağrımıza basalım :)

Şaka bir yana niye bu kadar patırtı koptu anlamadım valla. Çocuk alınmayan bir çok yer var konsept gereği; Gece kulüpleri, kumarhaneler, revüler hatta oteller. Düğünlere dahi alınmıyorlar bazen, yazıyor davetiyede; ‘Çocuklara iyi uykular’. Bazı lokantalar da kıyafet yüzünden ya da damsız yani yanında bayan olmadan almıyor içeri. Tüm bunlar kabul ama bu değil- nasıl yani?

Ülkenin tamamında çocuklarla restorana girmek yasaklansa anlayacağım bu kızılca kıyameti de bazı restoranların bu konseptle çalışmasının yadırganmasını anlayamıyorum. Zaten ben her yere çocuğunu getiren, çanta gibi yanında taşıyan, büyüklerin muhabbetine sokan insanları da anlamıyorum ya. Ya arkadaşım, restoran sana çocuk sesinden ve çığlığından uzak, çocukları olan ebeveynler için çocuksuz bir akşam geçirecekleri sakin bir yemek yeme imkanı sunuyor, daha ne istiyorsun. Romantik, sakin ve sessiz bir akşam yemeğini hiç mi özlemiyorsun? Al işte imkan, işte konsept; Çocuğunla başka lokantaya, kocanla baş başa bu restorana git!

‘Çocuğum olmadan asla bir yere gitmem’ diyen bir güruh var, sanırsın adamı sürgüne gönderiyorlar yurtdışına, çocukları burada kalıyor bir başına. Yahu alt tarafı lokantaya gidiyorsun iki saat, onda da almayıver yanına, merak etme batmaz dünya :)

Benim bu konudaki fikrimi anlamışsınızdır, ben bir ekleme daha yapayım müsaadenizle; Konsept gereği çocuk almama işlemi salt lokantalarda değil uçaklarda- trenlerde de uygulansa güzel olmaz mı mesela :)

Soruma cevabı, tüm yolculuk boyunca arkada oturan çocuk tarafından koltuğu tekmelenenler, sürekli bir bağırma, mızmızlanma ve ağlama durumuna maruz kalan yolzedeler versinler ama :)

 

………………………………………………*……………………………………………………..

 

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Çocuklardan bahsetmişken artık 15 yaşa da uygulanabilen covid aşısı ve yaygarasından da bahsetmemek olmaz tabi. Malum Covid, tüm dünyada dalgalanmalarla gidiyor. Dönem dönem artışlar, dönem önem azalışlarla birlikte seyrediyor. En yaygın bulaş şekli de toplu halde bulunmak. O yüzden okullar açılmadan önce özellikle 15 yaş üstünün aşılanması konusunda ciddi bir çaba sarf ediliyor. Tabi sadece onlarla bitmiyor. Onlarla birlikte hatta öncesinde öğretmenlerin, okul içinde çocuklara temas eden bütün personelin aşılanması çok önemli. 0- 17 yaş grubu çocuklar Türkiye'nin yüzde 27,5'ini oluşturuyor. Evet onlar büyüklere göre hastalığı daha hafif ve kolay geçiriyorlar ama ne yazık ki de aynı kolaylıkla etraflarına bulaştırıyorlar. O yüzden hala aşı olunmalı mı- olunmamalı tartışmasına girmeye gerek yok, kendimiz için olmasa da etrafımızdakiler için aşı olmamız gerekiyor. Yani aşıya zorlamak insanlık suçu değil, aşı olmayıp da ailemizi, çevremizi tehlikeye sokmak, hayatlarıyla oynamak, bu vebali taşımak, asıl insanlık suçu bu ve suçun cezası burada değil ağırlaştırılmış haliyle ahirette! Orada görüşeceğiz elbette!

 

……………………………………..*………………………………………………………………

 

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın polemiği; yine Deniz Akkaya’dan geldi. Gülben Ergen’i üç erkek annesi olarak Selin Ciğerci ile görüştüğü için eleştiren Akkaya, çocukların homoseksüeller, transbireylerle görüşmesinin çocukların psikolojisi için zararlı olduğunu söylemiş. Ülke ayakta, Akkaya hapiste!

-Haftanın gafı; programında Kürtçe konuşulduğu için konuşmaları anlamadığını, ülkenin resmi dili Türkçe olduğu için, Kürtçe değil Türkçe konuşun şeklinde sert çıkışan Didem Arsan tarafından yapıldı. Ülke ikiye bölündü; Arslan haklıdır diyenler- haksızdır diyenler! Bir de reyting candır, gerisi teferruattır diye düşünenler!

-Haftanın yangını; Heybeliada’da başlayan ve zorlukla söndürülen yangından sonra şimdi de Kaz Dağları yanıyor. Bitmiyor, sönmüyor, bu acı sönmüyor!

-Haftanın sempatiği; Adana’nın Tufanbeyli ilçesinde iki yaşındaki çocuğun giydiği yırtık pantolon sorulunca; ‘Bu moda ama moda’ diye cevap vermesi, z kuşağının gümbür gümbür geldiğini hatırlattı bir kez daha :)

-Haftanın mutluluğu; Marmaris’te yaşanan yangın felaketi sonucu küle dönen ormanlardan birinde, kül olan arazide yeniden yeşeren bir bitki, siyaha dönmüş dal üstüne konan bir kuş, geleceğe dair umutları arttırdı bir anda. Haftanın en keyifli haberi oldu ayrıca :)

 

CANSEN ERDOĞAN