Şu sıralar evlerde çalıştırılan gündelikçi ve temizlikçilerin sigortalı olup olmayacağı konusu sürekli yazılıyor, tartışılıyor. Aslında iyi ki bu konu gündeme geldi de yaklaşık 700 bin emek sahibinin hakları için konuşmaya başladık.
Evde çalışanlar özellikle gelişmiş ülkelerde iş kanunlarının kapsamında.
Bu kişilerin hakları korunuyor, sosyal güvenlikleri sağlanıyor. Oysa ki, bizde durum bunun tam tersi. Ülkemizde ev hizmetlerinde çalışanlar İş Kanunu kapsamında değil. Yani bir anlamda işçi sayılmıyorlar. Sosyal Güvenlik Kanunu çerçevesinde, eğer bir evde düzenli ve sürekli bir çalışma yapıyorlarsa, ancak o zaman sigortalı sayılmaları gerekli.
Bu konu çok iyi bilinmediği için de, günümüzde ev hizmetlerinde çalışanlar arasında kayıtdışılık oldukça yüksek düzeyde.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamları, “diğer hizmet faaliyetleri” işkolunda çalışan kadınlar arasında kayıtdışılık oranını yüzde 67 olarak veriyor. Yani bu gruptaki her üç kadından ikisi kayıtdışı çalışıyor.
Bu rakamın yüksekliğinin nedeni, ev hizmetlerinde gündelikçi olarak çalışan kadınların sigortalanmaması. Sürekli olarak aynı evde çalışan ve çocuk bakımı, temizlik gibi işleri yapanların
Şu sıralar sürekli kıdem tazminatı konuşuyoruz. Aslında kıdem kadar önemli olan bir başka konu da ihbar tazminatı. 2012 yılında, Çalışma ve İş kurumu İl Müdürlüklerine çalışanlardan yaklaşık 100 bin şikâyet geldi. Doğal olarak bu şikâyetlerin önemli bölümünü (yaklaşık 25 binini) ücretle ilgili konular oluşturdu.
Ücret şikâyetlerinden sonra ikinci en yüksek şikâyet konusu ise ihbar tazminatıyla ilgili olanlar. İhbar tazminatıyla ilgili 23 bin şikâyet gelmiş. İhbar tazminatına ilişkin şikâyetler, kıdem tazminatı şikâyetlerini bile geçmiş. Bu durum aslında hayli şaşırtıcı. Demek ki, ihbar tazminatı konusu gerek işveren gerekse çalışanlar bakımından çok da bilinen bir konu değil. Bu nedenle bugün bu konuyu ele almakta fayda var.
İhbar tazminatı, kıdem tazminatı kadar bilinmemekle birlikte iş sözleşmesinin sona ermesi halinde ortaya çıkan çok önemli bir hak. Ne var ki bu, sadece işçi için tanımlanmış bir tazminat değil. İşveren de ihbar tazminatına hak kazanabilmekte.
Belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçisinin iş sözleşmesini fesheden işveren, bunu işçinin çalışma süresine uygun bir süre öncesinde işçiye bildirmek zorunda. Yani işçisini işten çıkarmadan önce, belli bir
İşyerinde, “yıldırma amaçlı psikolojik taciz” olan mobbing konusunda, son 2 yılda 6 bine yakın şikâyet yapıldı. Delillerle mobbing’i kanıtlayanlar, ihbar, kıdem ve manevi tazminat alabiliyor
İşyerinde gerçekleşen, sistematik hale gelen, kasıtlı olarak yapılan ve süreklilik gösteren, yıldırma ve işten uzaklaştırma amacı taşıyan, kişinin kişiliğinde, sağlığında ve mesleki durumunda zarar doğuran davranışlar ‘mobbing’ olarak ifade ediliyor. Mobbing’i yani bir nevi psikolojik tacizi, sadece işverenin değil aynı zamanda çalışanların başka bir çalışana veya bir grup çalışanın başka bir grup çalışana uygulaması da mümkün. Kişiyi yıldırarak, arkadaşlarının yanında küçük düşürerek, sürekli yıpratarak istifaya zorlamak bu kapsamda mobbing olarak değerlendiriliyor.
Mobbing çalışma hayatında çok yaygın olarak görülmeye başlandı. Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre 1.5 milyon çalışan mobbing’e uğruyor ve mobbing’in ülke ekonomisine maliyeti 13 milyar euro. Aynı araştırmada ortaya çıkan çok daha vahim bir sonuç, ülkede gerçekleşen intiharların yüzde 10’unun nedeni olarak mobbing’i işaret ediyor.
6000’e yakın başvuru
Ülkemizde mobbing’e ilişkin veriler henüz kapsamlı olarak
Kıdem tazminatı çalışanlar için çok önemli. Bu tazminat, aynı işverene bağlı olarak uzun yıllar çalışmanın ve işyerine verilen hizmetin bir karşılığı, temel bir hak.
Çalışma Bakanlığı sürekli olarak her 10 çalışandan sadece 1’inin kıdeme hak kazandığını söyleyerek yeni sisteme olan ihtiyaca işaret ediyor.
Hükümet yeni sistem ve bir tazminat fonu kurulması konusunda ısrarlı. Bu konuda geçen yıl da tartışmalar yapılmış, sendikalar ve işverenlerle ortak bir noktada buluşulamamış ve Başbakan’ın talimatıyla fon meselesi rafa kaldırılmıştı.
Bu kez Başbakan, tarafların üzerinde mutabık olmadığı bir kıdem sistemini kesinlikle hayata geçirmeyeceklerini belirtti.
Üçlü kurul toplanacak
Hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan üçlü danışma kurulu, bu hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından toplantıya çağırılacak.
SORU: İş güvenliği uzmanı çalıştırmaya ne zaman başlamam gerekiyor?
CEVAP: İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve yardımcı sağlık personeli çalıştırma zorunluluğu işyerindeki çalışan sayısı ve tehlike sınıfına göre farklılık gösteriyor. Yani tüm işyerleri aynı anda iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve yardımcı sağlık personeli istihdam etmeye başlamıyor. Bazı işyerleri için bu yükümlülük başladı, bazıları için 1 Ocak’ta başlayacak.
Kanuna göre;
- 50 ve üzeri çalışanı olan işyerlerinin tamamı 30 Aralık 2012’den itibaren iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinden (uzman, hekim) hizmet almak zorunda,
- 50’den az çalışanı bulunan çok tehlikeli ve tehlikeli işyerleri 1 Ocak 2014’ten itibaren bu yükümlülüğü yerine getirmeye başlayacak,
- 50’den az çalışanı bulunan az tehlikeli işyerleri ile kamu kurum ve kuruluşları ise 1 Temmuz 2016’dan itibaren iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinden hizmet almaya başlayacak.
SORU: İşyerimin hangi tehlike sınıfında olduğunu nasıl öğrenebilirim?
Sosyal girişim istihdam açısından bakıldığında dünyada oldukça önemli bir alan. Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) ise yüzde 57’sinin ücretli çalışanı yoktur.Yüzde 41’lik kısmının insan kaynakları 6 ile 20 gönüllü çalışandan oluşuyor. Aralık 2012 verilerine göre vakıf ve derneklerde çalışanların (32 bin kişi), aktif nüfusa oranı binde 6, toplam istihdam içindeki payı binde 13 oldu. Bu rakamlarla Türkiye AB ülkelerinin oldukça gerisindedir. Gelişmiş ülkelerdeki sosyal amaçlı işlerde çalışanların aktif nüfusa oranı toplam yüzde 7.41 seviyelerinde iken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 1.91’de kalmıştır.
Kâr amacı yoktur
Sosyal girişim tamamen sosyal bir amaca hizmet etmek için kurulan ve bu sosyal hizmeti devam ettirebilmek için herhangi bir işletme gibi davranan organizasyonlardır. Sosyal girişimlerde kâr patrona aktarılmaz, sosyal amaçlarda kullanılır. Sosyal girişimciliğin yarattığı en önemli ekonomik değerlerden birisi istihdama olan olumlu katkısıdır. Günümüzde sosyal girişimciliğe önem veren gelişmiş ülkelerin verilerine baktığımızda, sosyal girişimlerin yeni bir çalışma alanı yarattığı ve önemli bir istihdam potansiyeline sahip oldukları
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin kadın istihdamını artırmaya yönelik paketle ilgili herhangi bir endişeye gerek olmadığını söylüyor. Paketin tamamı bilinmediğinden güçlü tarafların yeterince tartışılamadığını ve eksik bilgi üzerine boş yere endişe duyulduğunu belirten Şahin, “Özel sektör rahat olsun.
Çünkü biz 10 yıldan beri özel sektörün önündeki engelleri kaldıracak ve omuzlarındaki yükü azaltacak bir ekonomik program hazırladık” diyor. Bakan Şahin kadın istihdamında Fransız modelinden bahsediyor.
Fransa’nın başkenti Paris’te iş dünyasında kadın oranının yüzde 69 olduğunu belirten Şahin bunun yüzde 40’ının esnek çalışmayla, Türkiye’de uygulanacak modelle yapıldığını anlatıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda Bakan Şahin’le yeni paketi konuştuk.
Özel sektör pakette neler bulacak?
Özel sektöre yeni yük getirmek veya kadının istihdamı önünde yeni engeller oluşturmak değil seçenekleri artırmak, seçeneklerle beraber katı çalışma hayatındaki durumu rahatlatmak istiyoruz. Peki bu nasıl olacak?
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 2012 yılı sonunda kayıtdışıyla mücadele için uygulamaya koyduğu “meslek kodlaması” sistemi işe yaradı. SGK’nın prim gelirlerinde bugün itibariyle ciddi bir artış görülüyor. 2013 itibariyle prim gelirleri öngörülenden yaklaşık 4.2 milyar TL fazla verdi.
Kayıt içinde kayıtdışılık dediğimiz, çalışanların aldıkları ücretten daha düşük seviyede ücretle sigortaya bildirilmeleri. Çalışan ayda 3 bin TL ücret alıyor, ancak işveren bu çalışanını asgari ücretten SGK’ya bildiriyorsa işte bu duruma kayıt içinde kayıtdışılık diyoruz. Bu şekilde işveren çalışanı adına daha az prim ödemiş oluyor. SGK’da bu yolla prim kaybediyor, gelirleriyle giderlerini denkleştiremediği için her yıl devlet bütçesinden yardım almak zorunda kalıyor.
Asıl çalışan kaybediyor
Bu kaçak türünde asıl kaybeden çalışanın kendisi. Emekli olduğu dönemde alacağı aylık, primleri düşükten gösterildiği için gerçekte alabileceği emekli aylığının çok altında kalıyor. Özellikle Ekim 2008 sonrasında aylık hesabında daha düşük aylık bağlama oranı devreye girdiğinden asgari ücretten primi yatanın alacağı aylık da en düşük emekli aylığı kadar oluyor.
Çalışanın primini düşükten yatırma