Hele hele apartmanlardaki kalorifer donanımının bakımını üstlenmeye kalkmış bazı üçkâğıtçılar; evin içine kadar dalarak, bir Şark kepazeliğinin tuzağına düşürmüşlerse yazı odanızı dahi...***Bir haftalığına da olsa, sonbahar renklerinin günlük ağaçlarında ve çınarlarda ağıtlaştığı, ıssız sakin Köyceğiz pastoralinde biraz nefes almak...Ve mis görüntülü bir sürprizle de karşılaşmak...Bizim evin önünden geçen, çukurlu tümsekli yer yer su birikintileriyle de kaplı öksüz yolu, iyi bir şair de olan Belediye Başkanı Salih Erbay, nihayet parke taşlarıyla döşetivermiş; çöküntü topraklar, sazlar otlarla gudubetleşmiş kıyı kanallarından, bizim bahçe duvarının dibine düşen bölümü de, betonlu çimentolu bir çalışmayla gelinlik kıza çevirmiş.Köyceğiz'de gördüğümüz her özen, yeter bizi sevindirmeye; teşekkürler 7 yıllık Başkan dostum Salih Erbay'a...***Köyceğiz'e gelir gelmez, Fethiye'deki evlerinden kalkıp bizle buluşmaya koşan Muğla Barosu'nun en sevilen genç ve başarılı avukatlarından Taner Aktop ile zarif eşi Mireille...Onlarla geçen saatler; koltuk ve saltanat düşkünü mesleksiz fasaryacılarla, yarattıkları kanlı ve karanlık bataklıkların, ufuklar ötesine süpürüldüğü saatler...***Köyceğiz'den Marmaris'e doğru giderken Akyaka beldesine sapıp, çam ormanları içinden geçen yollardan yüksük kadarcık İskele Koyu'na inmek...Gök masmavi, ortalık günlük güneşlik, koy minicik özel bir deniz gibi...Minicik koyu çerçeveleyen yüksek tepenin üstünde, çıplak gövdesinin bitiminde yemyeşil dallarını, bir balerin edasıyla sağa sola doğru açmış birkaç çam ağacı...***İskele Koyu'nun kıyısındaki tek lokantanın mezeleri de güzel, şarabı da, güveçte karidesi de...Fıkralar, kahkahalar, Verlaine'den karşılıklı tamamlanan şiirler:Damın üstündeki gök,Ne kadar mavi, sakin ne kadar.Damın üstünde bir ağaç;Hafifçe sallanıyor yapraklar.***Küreselleşme sürecinde şapa oturmaya başlayan demagoglar saltanatı...Kozmos'la, Kâinat'la, Evren'le; insanlığın buluştuğu en tipik görüntü "sıfır"ın yuvarlak dairesi...Ay, yuvarlak bir daire; güneş, yuvarlak bir daire; tekerlek de öyle; bardağın ağzı da öyle; şişenin ağzı da; tabak da; pervane de...Hepsinin özeti "sıfır"ın yuvarlak dairesi."Sıfır" iptal edilse, nice olurdu acaba insan yaşamının hali?***Çınlayan kadehler ve gül gülebildiğin kadar.O sırada üst düzey militerler, "kâbus senaryoları" kurma ve üstesinden gelme talimlerine gerek duysalar bile...***Mireille, Köyceğiz'e geldiğimizi nasıl sezip de, hemen kapı önünde belirdiğini bir türlü anlayamadığım radyom bakışlı, simsiyah kedicik Otello'yu soruyor:- Bu kez göremedim, diyor; ne oldu Otello'ya?Evet, bu kez ortalıkta görünmedi Otello. O Otello ki, ben oturunca hemen kucağıma tırmanıp oturur; ben buzdolabına gidince, ayaklarımın altında dolanır; ben kanepeye uzanınca gelir yanımda yatar ve başını okşarken, elimi hafifçe ısırıverme numaraları çekerdi.- Ne oldu bilemiyorum, diyorum.Ve o akşam eve döndüğümüzde bakıyoruz ki, Otello bizi bekliyor bahçede...- Gel benim güzelim, gel benim akıllı kedim...***52 hafta sonra kim bilir neler ve neler tartışılacak özellikle Türkiye'de.Şöyle bir haftacık, politik tatavaları umursamadan kendi âleminde yaşayan Köyceğiz'de, azıcık dolaşmak ıssız, sessiz bir göl kıyısında...Ve kendi kendine de gülmek bazen:- Ya şu "sıfır" olmasaydı diye... c.altan@prizma.net.tr Çağdaşlıkla, çağdışılığın birlikte fokurdayıp durduğu netameli bir kazana dönen İstanbul'da; insan bazen görünen ve görünmeyen kördüğümlerin ruhsal ve beyinsel sarmalıyla, öylesine dipsiz bir bıkkınlığa uğruyor ki; ıslak bir gömleği çıkarmak ister gibi, sırtından çıkarıvermek istiyor devedikenleriyle de süslenmiş bir saçma sapanlık dünyasıyla ortamını.