Hipnozların yarattığı körlüklerle, mezarlığa dönüşmüş kuşakların vaktiyle nasıl kazıklanmış olduğunu gösteren; eğlenceli, görkemli, harika bir yolculuk...Oligarşik bir saltanatın; "bağımsızlık" şalı altında; adeta gizli, özel bir sömürge bataklığına dönüştürdüğü, kapalı bir kutu olan Türkiye...***Uzay teknolojisinin yan bir ürünü olan uydu yayınlarının da katkısıyla; Hazineden geçinenler kesiminin üst takımı tarafından hiç sevilmeyen "saydamlık"ın, kapalı bir kutunun içine doğru burnunu uzatması...***Yolsuzluklar, soysuzluklar, vurgunlar, rüşvetler, karmanyolalar, salkım saçak ortaya dökülmeye başladıkça...Her türlü rezilliğin kurcalanmasını barikatlayan, 78 yıllık faşist Ceza Yasasına; ne sivil-asker bürokratların, ne de muhalifi, muvafıkı ile politikacıların niçin hiç karşı çıkmamış olduğu merak edildikçe...Ve merak edildikçe yerel seçimlere katılan aday adayı sayısının neden 5 milyona çıktığı; siyasal parti sayısının da neden 50yi aştığı...Adeta gizli bir sömürgeye dönüştürülmüş bir bataklıkta; en büyük rantın da, "yönetim saltanatı"nda olduğu, çıkar ortaya...***Haydi gelin biz şimdiden başlayalım eğlenmeye...Genellikle mesleki bir kişilikten yoksun oldukları için, kimliklerine "mistik bir fanatizmde" koltuk değneği arayan dostları çok şaşırtacak bir gerçek işte; Fatih Sultan Mehmet, Hıristiyan olduğunu açıklamıştı...Türkiyedeki bütün kiliselerin, cümle kapısının iç tarafına asabilecekleri, Fatihin ünlü mısralarını bir kez daha tekrarlayalım:"Avniya -Fatihin mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunuBelde zünnarini boynunda çelipayı gören"(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)***Şimdi de gelelim Mehmet Akifin, Arap dünyasıyla ilgili politik mısralarına:"Türk, Arapsız yaşamaz; kim ki yaşar der, delidir;Arapın Türk ise, hem sağ gözü, hem sağ elidir."Biliyorsunuz, olaylar pek doğrulamıyor Akifin iddiasını. Ekmek parası için Iraka giden kamyon şoförlerinden öldürülenlerin sayısı, 80i aştı...Ya görevli olarak gönderilen gencecik 5 polis...Akifin mısraları için politik bir yargıda bulunalım:- Onlar geçmişte kaldı...***İsterseniz tazeliğini sürdüren mısralara da şöyle bir göz atalım:İşte Ziya Paşadan; irikıyım makam sahiplerinin yolsuzlukları ve sorumsuzluklarıyla ilgili olarak açılan son davalarda, hukukçu dostların çaktırmadan anımsayacağı mısralar:"Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamatBin türlü teseyyüp (boş verme) bulunur hanelerinde"***Ve Tevfik Fikretin volkanik patlayışı:"Bu sofracık efendiler, ki yutulmaya çok hazırHuzurunuzda titriyor -şu milletin hayatıdırŞu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır (can çekişmekte)Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapırYiyin efendiler yiyin; bu sofra iştahı sizinDoyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin."Tevfik Fikret, İttihatçı vurgun ve soygunlarına karşı şahlananınca da, ne oldu bilir misiniz?Enver Paşa, takım taklavatını bağırtmaya başladı sokaklarda:"Kopsun seni Fikret diye alkışlayan eller"***Günümüzün "statüko"dan yana olan, neden "statüko"dan yana oldukları da az çok belli olan tosunları; yolsuzluk, soysuzluk, vurgun, soygun, rüşvetlere karşı, edebiyatımızdaki alevli başkaldırılar için, "onlar geçmişte kaldı" diyemeyeceklerinden, şöyle diyebilirler:- O kadar yolsuzluk başka ülkelerde de oluyor; birkaç çürük elma için, devletin imajını yıpratmayalım arkadaşlar...***Kendilerini "kadir-i mutlak - kesin bir gücün mutlak sahibi" sanan megalomanlar ise, yozlaşmaya karşı çıkanları da suçlayabilirler:- Bazı hainler, zaten yargının pençesine düşmüş sanıkları bahane ederek, ülkeyi kapkara göstermeye kalkmasınlar; şanlı bir tarihin çocukları olan bu millet, balyoz gibi iner kafalarına sonra...***Derken efendim, hamaset naracılarının da neleri hapazladığı çıkmaya başladıkça ortalığa...İşte 21. yüzyılın hazırladığı eğlenceler...***Bir de tabii "bağımsızlık" kavramının kullanım çeşitleri var. Faili meçhul cinayetler, yerinde infazlar, işkenceler türü, "insan haklarını" çiğnemeyle ilgili dış merkezli uyarılara karşı kullanımı ayarlanan "bağımsızlık"...- Burası bağımsız bir ülke, iç işlerimize kimse karışamaz.Böylesi şoven bir formülün içindeki gerçek anlam ise şudur:- Bizler kimsenin karışamayacağı bir ülkenin yöneticileriyiz; yönettiklerimizi ister asar, ister keseriz. Kime ne bizim içeride yaptıklarımızdan?..Sonra da diplomatik pazarlıklar sonucu, kimsenin haberi bile olmadan birtakım askeri üsler dahi verilebilir bağımsız ülkede; tosunların sırtını sıvazlayan ağabey ülkelere...***Şimdiye dek kapalı bir kutu olan Türkiyeye de, saydamlık içeri doğru burnunu uzatmaya başladı...20-25 yıllık bir çalkantıdan geçilse bile, bir zamanların fanatik körlükleri, politik ihtirasları ve bin bir çeşit hergelelikleri ortaya çıktıkça; harika cümbüşler yaşanacak...Evet, evet; ne mutlu 21. yüzyıllıyım diyene... c.altan@prizma.net.tr 20-25 yıllık bir çalkantı döneminden geçilse de; Türkiye, 21. yüzyılın ufuklarına doğru yola çıkmış bulunuyor.