Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Sabahın erken saatlerinde hemen hemen tüm gazeteleri gözden geçirirken, insan keyiften dört köşe oluyor.
Ve adeta kendini, farkına varmadan "Akbabanın 3 Günü" filminde rol almış gibi hissediyor.
O filmde, ABD basınını incelemekle görevli gizli servis elemanlarından biri, değişik haberleri yan yana getire getire Washington'daki "derin devletin", kamuoyunu da usul usul hazırlayarak, düzenlemekte olduğu bir planı çözümler...
***
Özellikle dış haberlere bakarken, biz de bir kez daha görüyoruz ki, 2004 yılı; "başkanlık" seçimleri nedeniyle Başkan Bush'un yılı olacak.
Dünkü Milliyet'in 3. sayfa manşetine bir bakalım:
"Uzaya çıkarma - Başkan Bush, Ay'da bir üs kurmak ve Mars'a insan göndermek için düğmeye basıyor. Sadece Mars projesi, tam 1 trilyon dolara mal olacak"
ABD kamuoyu için, olağanüstü bir seçim propagandası işte...
***
Ve yine dünkü Milliyet'in 1. sayfa manşeti:
"Anti - terör üssü - Washington, Ankara'yla anlaştı: İncirlik Üssü yeniden açılıyor, terörle mücadele merkezi oluyor"
Bir de Sami Kohen'in, "Yorum" başlıklı köşesindeki değerlendirmesine bakalım:
"Başkan Bush'un bugünlerde keyfi yerinde olmalı! Dünya haritasının başına geçtiğinde, izlediği politikaların yer yer meyvelerini vermeye başladığını görmek, herhalde onu ziyadesi ile memnun ediyordur".
***
Başbakan Tayyip Bey'in de, 26 Ocak'ta Washington ziyareti başlıyor. Başkan Bush'la da, özel bir görüşme yapacak.
ABD Dışişleri Bakanı Powell ise, şimdiden Tayyip Bey'in ziyaretiyle ilgili mesajlar vermeye başladı:
"Irak ve PKK konuşulacak. İlişkimizin gücünü teyit edeceğiz".
Ve bu arada sürüp giden Ankara haberleri. KKTC ile ilgili değişik görüşler vs...
***
Ünlü bir fıkrayla, özetin özetine gelelim şimdi de:
Osmanlı sarayında bir sünnet düğünü... Saray ağalarından, küçük oğlan çocuklarına düşkün biri; sünnet olacak çocuklardan gözüne kestirdiği bir tanesinin kirvesi olmaya kalkmış. Sünnet operasyonu sırasında, çocuğu kucağına oturtup elini kolunu tutacak. Ve yaptığı plana göre de, o sırada becerecek oğlanı...
***
Sünnetçi, kirvesinin kucağındaki donu çıkarılmış küçük çocuğun önünde diz çökmüş; tam operasyona başlayacağı sırada, işini becermeye çalışan ağanınki, birdenbire hedefinden kayıp, çocuğun bacakları arasından sünnetçinin önüne çıkmış.
Sünnetçi şaşkın mı, şaşkın:
- Bu da ne, demiş.
Ağa, gayet soğukkanlı:
- Bu model, demiş; padişah efendimiz emretti, sünnet bu modele göre yapılacak...
***
Henüz daha "Ah politika, vah politika" dönemlerindeyiz...
İşte politikayla ilgili birkaç ünlü söz:
"Politika öyle bir oyundur ki, ne kadar hata yapılırsa yapılsın; yapılacak daha bir yığın hata kalır."
"Politika; yoksulları zenginlerden, zenginleri de yoksullardan koruma gerekçesi arkasında; zenginlerin parasını, yoksulların da oylarını kullanma sanatıdır."
"Politika; insanların, en çok kendilerini ilgilendiren konulara karışmalarını engelleme sanatıdır."
"Politika; söz verip, verdiği sözü tutmama ve buna rağmen insanların tepesinde oturmayı başarma sanatıdır."
***
Başkan Bush'la başladık, Başkan Bush'la bitirelim yazıyı...
Acaba Başkan Bush, gözünün kestiği ülke politikacılarını nasıl görüyor?
Vaktiyle, kendince ehli keyif zenginlerden biri, yolda giderken; önünde yürüyen, ense tıraşı usturadan geçtiği için ensesi tabak gibi ortaya çıkmış birini görmüş. Gözü takılmış adamın ensesine; eğlenmek istemiş biraz da... Yoldan geçen birini çevirmiş:
- Al şu altını, git şunun ensesine bir tokat patlat, demiş.
Altını alan, gidip adamın ensesine bir tokat patlatmış. Adam birden geri dönmüş ve tokadı patlatan özür dilemiş:
- Sizi bir tanıdığa benzettim de, şaka yapayım, dedim...
Adam biraz söylenmiş, devam etmiş yoluna...
***
Az sonra bizim ehli keyif zengin, altını verdiği kişiye:
- Al sana bir altın daha, demiş; git bir tokat daha patlat şunun ensesine...
Ve adamın ensesinde bir tokat daha patlamış.
Adam yine öfkeyle dönmüş:
- Ulan, demiş, belanı mı arıyorsun serseri...
Tokadı patlatan:
- Yok, demiş, hani tanıştık ya; sana da şaka yapayım, dedim.
***
Bir süre sonra bizim zengin, bir altın daha vermiş tokadı patlatana:
- Git bir tokat daha patlat, şunun ensesine...
Ve yine adamın ensesinde patlayan tokat ve hırsından deliye dönen adam:
- Ulan bu kaçıncı oldu; şimdi alacağım seni ayağımın altına. Ne diye ikide birde gelip, ensemde tokat patlatmaya kalkıyorsun; kafayı mı üşüttün sen?
Tokatı atan:
- Yok, demiş, kafayı üşütmedim ben. Ancak şu arkamdaki herifte o kadar altın, sende de bu ense varken; çok daha tokat yiyeceğe benzersin sen...