Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları

Padişah, özel dalkavuğuyla vakit öldürürken: -Ben demiş; “hünkarbeğendi”yi çok seviyorum, sen ne düşünüyorsun patlıcan hakkında?
* * *
Dalkavuk da:
-Patlıcan mı, demiş; sultanımın ağzına layık muhteşem bir sebzedir, hele “hünkarbeğendi”. Hâk-i pâyiniz kulunuz bendeniz de bayılırım ona...
* * *
Padişah:
-”Patlıcan musakka” da öyle, demiş; onu da çok seviyorum.
-Sultanımın hakkı alileri var elbet; Allah’ın bir lütfudur patlıcan.
* * *
Padişah bu kez:
-”Patlıcan oturtma” ile “patlıcanlı kebap” da fena değil ama, eh işte, demiş.
* * *
Dalkavuk da:
-Hâk-i pâyini kulunuz bendeniz de, demiş; patlıcanlı bir yemek söylendiğinde, biraz tereddüde düşerim, hele “oturtma” ile “kebap”sa...
* * *
Ve Padişah:
-Ama, demiş; “patlıcan karnıyarık”tan hiç hoşlanmıyorum...
-Alt tarafı patlıcan işte, nesinden hoşlanacaksınız ki?...
-”İmambayıldı”dan ise nefret...
-Tam bir rezalet sultanım, tam bir rezalet bu patlıcan...
* * *
Padişahın birden tepesi atmış:
-Bre, demiş; sen ne hınzır mel’unsun; demincek patlıcanı öve öve yere göğe koyamıyordun, şimdi de yerin dibine batırmaya başladın, yıkıl hemen karşımdan...
* * *
Dalkavuk, yerlere kapanarak, ayaklarını öpmeye başlamış padişahın:
-Hâk-i pâyiniz bendeniz kulunuz, patlıcanın dalkavuğu değilim ki, demiş; sadece sultanımın dalkavuğuyum.
* * *
Küçük bir memurcuk, amirinden zılgıt yedikçe, arkadaşlarıyla dertleşirken:
-Ne yapacaksın, derdi; köprüyü geçinceye kadar, “ayı”ya, “dayı” demek zorundasın.
* * *
Bir gün işine nihayet verildi o memurcuğun. Kovulduğunu açıklamaya dili varmadı zavallının; artık dayanamayıp bizzat kendisinin istifa ettiğini söyleyerek:
-”Geçme namert köprüsünden, ko apartsın su seni” demeye başladı.
* * *
1950’li yıllarda da, muhalefetteki bir milletvekili, iktidara veryansın eder dururdu.
* * *
Bir süre sonra aynı milletvekili, iktidar kanadına geçip, muhalefete veryansın etmeye başladı.
* * *
Kendisine eski sözleriyle, şimdikiler arasındaki çelişi sorulduğunda:
-Oradayken öyle görünüyordu, buradan da böyle görünüyor, diyordu.
* * *
Vaktiyle söylediklerinin, bir zaman sonra tam tersini söyleyen bir siyasetçiye de; neden böylesi bir dönüş yaptığı sorulmuştu.
Siyasetçi:
-Dün dündür, bugün bugün, demişti.
* * *
Durumlarını sağlam görenler arasında; bazı kişilerin de, kendi aleyhlerinde konuştuğunu duyduklarında; burunlarını kıvırarak söyledikleri söz malumdur:
-Ateş olsa cürmü kadar yer yakar.
* * *
Ancak kendileri de, daha güçlü birine kızdıklarında, tam tersini söylerler bu kez:
-Hadi bakalım, gününü görecek o da; ummadık taş baş yarar.
* * *
Acaba İran’ın tepesindeki siyasetçi mollalar, hâlâ “rubai”lerini sevip, okuyorlar mı Ömer Hayyam’ın?
* * *
9 yüz yıl önce yaşamış olan Ömer Hayyam’ın, o zamanlar yazmış olduğu “dörtlük”lerden işte bir tanesi, Hüseyin Rıfat çevirisiyle:

Haberin Devamı

Paramız yok ki bir güzel sevelim;
Bademiz (şarap) yok ki, içip de haykıralım.
Demek günaha girmenin yolu yok,
Çaresiz kalkalım namaz kılalım.
* * *
“Arap Baharı”ndaki ayaklanmalarda da, “özgürlük” isteyenlerden kimsenin aklına gelmemiştir Hayyam’dan da birkaç şiir okumak...
* * *
Bizim demokrasimizde de, 150 yıl önce yaşamış olan Ziya Paşa’nın ünlü bir beyitinin -lider siyasetçilerin hamasi sözleri gibi- herhangi bir alana veya bir parka yazılması hoş karşılanır mı acaba?
* * *
Örneğin şöyle bir beyit Ziya Paşa’dan:

Haberin Devamı

Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat (düzen)
Bin türlü teseyyüp (aldırmazlık, boşverme) bulunur hanelerinde.
* * *
Çevir kazı yanmasın...
Kim ne kadar çevirirse çevirsin, yine de bazen yanıyor galiba; çünkü burunlara sık sık yanık kokuları da geliyor.