Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Onların, siyasal bayram demeçleri gibi, birbirine benzer yazılar olup olmadığını şimdi tam kestiremiyorum.Alıp incelemek gerekir; 50 Şeker, 50 de Kurban Bayramı yazısından kaç tanesinin birbirine benzediğini, kaç tanesinin de benzemediğini...Bu kadar elektronik ayarlı bir meraka, kim ilgi gösterecek ki, gerek bulunsun...***Gerçi basındaki son yüz yıllık bayram yazılarıyla bayram demeçleri, bir doktora tezi konusu olsa; Türkiyenin - hiç değilse İstanbulun - sosyolojik profili de, biraz daha net çıkabilir ortaya...Ve böyle bir profilde; ola ki, Ortadoğu uzantılı bir ortaçağın iz düşümleri, daha ağırlıklı olarak da kabarıverir.***Bendenizin tatil kültürüm hiç gelişmedi. Herhalde bıkıp usandığım ve özdeşleşmediğim bir işin çarmıhına gerilmediğim için.Sartreın çarpıcı bir saptaması var:- En büyük tembellik, sevdiğin işi yapmaktır, diyor.Her ne kadar, Ortadoğu uzantısında bir ortaçağ iz düşümlerinin -maskelenmiş de olsa- ağırlıklı bulunduğu bir toplumda "yazı"yla uğraşmak, binbir bela ile çember çevirmek de olsa; ömrünü kağıt kalemle yoğurup gitmenin avutuculuğu, renkli bir tatil kadar oyaladı bendenizi... Herhalde...Dünyanın neresine gitsem, sabahları kalkıp içimden fıskıyelenen yazıları yazmayı, oralarda da sürdürmüştüm büyük oranda...10 - 15 yıl önce Şeker ve Kurban bayramlarında gazeteler çıkmaz, sadece gazeteci cemiyetlerinin Bayram gazeteleri çıkardı. O bayram gazetelerine de, yazılar yazmayı o kadar severdim ki gençliğimde...***Çocukluğumdan bu yana gönlüm pek ısınmadı Kurban Bayramlarına...Küçükken dişi bir kuzu armağan etmişlerdi bana. Adı Usluydu. Uslu büyüdü, zamanla iki koç doğurdu. O minik koçlar zıplar hoplar, kendilerine avucumu uzatınca da, gelip tos vururlardı.Ve bir Kurban Bayramında, benim haberim yokken evdeki büyüklerin, onları kurban ettiğini öğrendim.Zaten tavuk kesilirken bile bakamayan bir tabansızım...Yani efendim, lütfen kusuruma bakmayın; bendenize göre pek değil, bahçemsi yerlerde, sokak aralarında koyunların kesilip durduğu bayramlar...Hele bir de onların meleyişlerini duyuyorsam.***Öteden beri merak eder dururum, "deliye her gün bayram" deyiminin nereden kökenlendiğini...Kendimce bazı yakıştırmalar da yaparım ama, doğruluk termometresini bilemem...Bayramlar, sıra dışı günler... Bayram yerlerinin kurulduğu günler... Tanıdıkların, birbirlerinin evine, "bayram ziyareti"ne gittiği günler... Eniştelerin baldızlarını öptüğü günler...Hani, bir ölçüde "ağır ol da molla desinler" ciddiyetine boş verildiği günler...***Delinin ise zaten, ortak güncel bir hayat gergefine uyduğu yoktur. Tıpkı bayramlarda; akıllıların da, kendilerini azıcık dağıtır gibi olmaları örneği...Ola ki, ortak basmakalıp bir görüntünün dışına çıkmayı; sorumluluklara oranla, kahkaha atıp durmayı daha çok yeğlemeyi tükürüklemek için, damgalaştırılmıştır "deliye her gün bayram" deyimi...Kimsenin de aklına gelmemiştir, her gün kendilerince bir bayram yaşamayı benimseyenlerin, böylece deliliğe prim kazandıracağı...Ve "deli - kanlı" denen genç erkekler paralelinde, "deli kızlar"ın da yoğunlaşacağı...Kuşaklar değiştikçe, toplumsal koşullanmalarda da değişimler olur tabii.Sadece kuşaklarla "iki kere ikinin dört ettiği" değişmez; bir de, "paraları kimin verdiği" sorusu...***Ve işte yine bir bayram...Geçmişteki bayram yazılarının hiçbirinde "bayramı kutlama" elbet unutulmadı...Kurban Bayramınız kutlu olsun; gelecek tüm bayramlarınız da... Hani ola ki, bakarsınız fırsat kalmayabilir onları tek tek kutlamaya da... c.altan@prizma.net.tr Artık gerilerde kalmış yarım yüzyılı aşkın bir dönem içinde, yazdığım bayram yazıları da yüzü aşkın olmalı.