En akılda kalan fıkralar cinsel fıkralar. Hadi bir de öyle bir örnek verelim.
* * *
Annenin biri, küçük kızını “hayvanat bahçesi”ne götürmüş.
Fillerin kafesi önüne geldiklerinde, erkek bir fil “ereksiyon” durumundaymış.
* * *
Küçük kız annesine:
-Filin şu sarkan şeyi ne, diye sormuş.
Annesi de:
-Filin hortumu, demiş.
-Hayır onu değil, arka bacaklarının altından sarkanı soruyorum.
* * *
Anne, ne yanıt vereceğini şaşırmış küçük kızına:
-O mu, demiş; hiçbir şey değil.
* * *
O sırada kafesin önünde bulunan gençten bir adam da, annenin yanıtını duyunca, kadına dönmüş:
-O da hiçbir şey değilse, demiş; gönlünüzün istediğini hiçbir zaman bulamayacaksınız.
* * *
Aşk da, kadın-erkek cinsel ilişkileri de, dişi-erkek çiftleşmelerinin ayrıntıları da; tıpkı kar yağışları, dere taşmaları, sel baskınları ve depremler gibi, Doğa mekanizmasının bir parçası.
* * *
1942’de, Pierre Louys’in ünlü “Afrodit” romanının Türkçe çevirisi “müstehcen”den, yani genel ahlaka aykırı bulunduğundan mahkemeye verilmişti.
* * *
Davayı aynı zamanda avukat da olan Esat Mahmut Karakurt savunuyordu ve mahkemede şöyle demişti:
-Dünya edebiyatının ünlü klasiklerini, Türkiye’de de okutmayalım da, mahkeme duvarlarına mı asalım?
* * *
Pierre Louys’in, “Fahişeler diyaloğu” diye bir eseri daha vardı ki, Paris’teki kitapçı vitrinlerinde bile pek görünmez, özel istek üstüne satılırdı.
* * *
Eser, sadece diyaloglardan ibaretti ve diyaloglar da pornografinin doruklarından biriydi.
* * *
Böylesi bir “pornografik” eseri, salt diyaloglarla yazabilmek içinse, Pierre Louys’in yeteneğine sahip olmak gerekti.
* * *
Amerikalı romancı Henry Miller’in ise tüm romanları, cinsel organların adlarıyla yazılmış bir pornografi şah yapıtıdır.
* * *
19’uncu Yüzyıl’da yaşamış ünlü ressam Courbet’nin de “Musèed’Orsay” de, salt kadının cinsel organını gösteren ve adı da “Dünyanın başlangıcı” olan bir tablosu vardır.
* * *
O tabloyu da Courbet’ye, o tarihlerde diplomatik sayılacak bir görevle Paris’te bulunan ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yakınlarından olan Halil Şerif Paşa ısmarlamıştı; çünkü kendisi, “erotik” tablolardan oluşan bir koleksiyon yapmaya meraklıydı.
* * *
“Pornografi”nin, “Ana Britanica”daki karşılığına baktım; “Kitap, resim, heykel, film vb. yapıtlarında cinsel istek uyandırmak amacıyla erotik davranışların sergilenmesi” diye başlıyor ve tarihçesini de uzunca bir makale halinde açıklıyordu.
* * *
Türk Dil Kurumu’nun “Türkçe Sözlük”ünde ise “pornografi”nin karşılığı şöyle açıklanmıştı:
“Açık saçık yayın veya resim; edebe aykırı kitap veya resim.”
* * *
Hayatın içinden aşkı da, cinselliği de, dişi-erkek çiftleşmesini de dışlama olanağı yok mu, yok...
* * *
Mevlana’nın ünlü “Mesnevi”sinde bile, pornografik anlatımlar vardır...
* * *
Ya hele Rodin’in, erotik ve pornografik heykelleri...
* * *
Necip Fazıl’ın da, 1923’te yazdığı belki dünya edebiyatında tek olan, “Hayal” adında bir “mastürbasyon” şiiri var:
Hayal
Bu akşam bir ateş duydum etimde,
Kadın kadın diye içimi oydum.
Ruhuma bir serin yer istedim de,
Alnımı mermerin üstüne koydum.
Birden karanlıklar sökülüverdi,
Odama bir hayal dökülüverdi,
Karşımda gerindi, bükülüverdi,
Onu gözlerimle çırçıplak soydum.
Artık ben ne günah olsa işlerim;
Yumuşak yastığa geçti dişlerim;
Bir an kadar sürdü can verişlerim;
Ey kadın, bu akşam sana da doydum.
* * *
Kuşaklardan kuşaklara da zaman zaman miras kalan, toplumsal koşullanmalarla “tabu”ları; sanatçılar, düşünürler ve bilimciler yırtar.
* * *
Doğa’nın gerçeklerine yeni pencereler açan, böylesi yaratıcı yeteneklerin üstüne kezzap döküldüğünde; hiç beklenmedik açmaz ve çıkmazlarla sık sık burun buruna gelmek de kaçınılmaz oluyor.
* * *
Neyse ki Türkiye, beyinleri sarmalayan eski kefenleri yırtacağı umudunu yavaş yavaş vermekte...