Yeryüzünden geçerken havanda su dövme tatavalarının dışında kalma özerkliği...Ahmetle eşi Sunanın Köyceğiz Gölüne karşı yeni kiraladıkları güzel bir mekânda, yeniden düzenlemeye uğraştıkları, geceleri müzikli "Koliba" lokantası... Bir rivayete göre Gazi, "kulübe"ye, "koliba" dediği için, lokantanın da adı "Koliba" olmuş.Bırakalım tarih karar versin, Gazinin "kulübe"ye, "koliba" deyip demediğine...***Göle karşı durmuş oturmuş eski lokantaların başında da, yüksek eğitimden geçmiş üç oğlu ve eşi Cahide Hanımla birlikte nüktedan Hasan Beyin işlettiği "Thera" gelir. "Thera" eski İyonya uygarlığının Köyceğiz Gölüne kadar inip kaybolmuş kentlerinden birinin adı...Hasan Beyin, "Fıstık" adında eski bir tanışımız olan, sevimlinin sevimlisi insancıl bir muhabbet kuşu var.***Hasan Beyin omzunda geldi "Fıstık". Elimi uzattım, elime atladı hemen. Parmak boyunda "Fıstık"; yumuk yumuk bir yüz, iki mini minicik gömük siyah göz ve sarımtırak ufacık bir gaga... Gaganın altında ve yumucuk bir göğsün üstünde, yeşilden kirli sarıya doğru açılarak inen tüyler... Siyahlı, sarılı, yeşilli, mini minicik noktalarla donanmış, yumucuk bir muhabbet kuşu kafası ve yeşilin zaferiyle renklenmiş kanatlar; bir de, uzunca yeşil bir kuyruk..."Fıstık" gerinir gibi, kanadının birini açtı mı; yeşille sarı karışımı bir paletin tam ortasında, incecik işlemeli, siyahımsı düz bir dantele görünmede...Bir ibadettir "Fıstık"ı sevmek ve onunla şakalaşmak...*** "Fıstık" avucumdan omzuma atladı. Sonra Solmazın avucuna ve omzuna. "Fıstık"ın sevgi gösterisi de, sevdiklerinin kulağını dürtüklemek gagasıyla...Hele bir de onun, masadaki bardağın kıyısına konup, başını suya soka çıkara; tüylerini kabarta titrete, nasıl yıkandığını görseniz...Kibardır da "Fıstık"; tavada kızarmış, taze mi taze barbunya balıkları geldiğinde, masadan uçup kafesine döndü "Fıstık"...***Havanda su dövme tatavalarının dışında ve özerk yaşamlar ortamında, ruhsuzluklar ötesi, gizemli bir yaşam tadının da; sen istersen görünen ibrişimleri vardır Köyceğiz dünyalarında...***Havanda su dövme tatavaları...Dünkü Milliyetin manşeti "Cumhurbaşkanı Sezer, Finlandiya gezisini erteledi - Son dakikada yoldan dönüldü - Kulislere göre iptalin esas nedeni polis dayağının geziye gölge düşüreceği endişesi. Resmi gerekçe ise program uyuşmazlığı" idi.21. yüzyılın başında dahi; neden asıl gerekçe değil de, resmi gerekçe açıklanır dünya kamuoyuna?Yararı nedir ve yararı kimedir, böylesi politik bir maskelemenin?Bir yanda akıp giden hayat; bir yanda terziliğini politikacılarla uydularının yaptığı bir "deli gömleği"yle, onun içine sokulmak istenen insan yığınları ve okullar.Size de artık çok demode gelmiyor mu, insanların içine sokulmak istendiği "deli gömlekleri"?..*** Yeryüzünden "var olarak" gelip geçen sanat ve bilim adamlarının, insanlığın ortak bahçelerine armağan ettikleri çiçeklerle; "2 kere 2, 4" çarpısında buluşmak benzeri, buluşmak yerine; "onlar-biz" ayrımı kimlerin işine, neden yaramakta; Falih Rıfkının deyimiyle, "kuzum lütfen söyler misiniz?.."Gidip bir Rumla, bir Ermeniyle, bir Yahudiyle, bir Rusla, bir Japonla, bir İngilizle, bir Arnavutla, bir Arapla, bir Amerikalıyla evlendiğinizde; çocuklarınız "biz-onlar" ayrımının dışına çıktığı zaman, kimin neresine giriyor kazık acaba; tepesinde saltanat sürecekleri insanların, oraya buraya kaydıklarını ve kendi sultalarının cenderesinden kurtulduklarını görecek olan iri kıyım tatavacıların mı?*** Kaba kuvvetle övünme anlamına gelen bir hamaset, bir hamaset...Neden resmi bir kılıf içine sokmalı ki, Osmanlı politik tarihini?Osmanlı padişahlarının özelliği, kadınlardan sözde ayıklanmış gibi görünen bir tahtta oturmalarıydı; ne yanlarında başı taçlı bir kraliçeleri vardı, ne önlerinde bir prensesleri...Anneleri açısından kimlerin torunu olduklarını da bilmeyen ve sürekli ya erkek kardeşlerini, ya babalarını, ya oğullarını öldürüp duran, garip bir koşullanmanın insanlarıydı padişahlar...Örneğin bendeniz, hâlâ daha onlara dalkavukluk ederek, "deli gömleği" terzilerine yamaklık etmek için mi geldim bu dünyaya Tanrı aşkına?Hâlâ daha bu tür tabulara tapınma geleneği aşılamadığında, uzay çağıyla evrensel bir valse katılma umutları da, geçtikçe gecikir, sütreli "cüzdani" gelirler de azaldıkça azalır, bilesiniz...***Hayatın akışı ne tabu dinler, ne "onlar-biz" ayrımı... Elektrik, elektronik, antibiyotik, televizyon, cep telefonu, aspirin, dolar, euro, internet, İngilizce, yarısı bataklığa dönen İznik Gölü, Elbistanın filtresiz termik santral bacaları ve beklenen İstanbul depremi, "onlar-biz" ayrımına göre mi ayarlanmada?Dişi erkek çiftleşmeleri de öyle...***Kimselerin tepesini attırıp, dalgamı geçmek için değil vallahi; sadece saydamlık hatırına, padişahların aynı zamanda kimlerin de torunları oldukları araştırılıp, okullarda okutulsa fena mı olur yani; olsa olsa "biz-onlar" ayrımı, biraz daha rendelenir işte...*** Bugün Köyceğizde gök masmavi... Gidip "Fıstık"la, "deli gömleği" terzilerinin havanda su dövme tatavalarını mı değerlendirsek acaba? c.altan@prizma.net.tr KÖYCEĞİZin çarşısı da, havanda su dövme tatavalarının dışında bir özerkliktedir; Köfteci Mehmetin, kaldırıma taşmış masalarından birine oturur oturmaz, hemen koşarak getirdiği fasulye piyazı da...