Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Şaka değil, seçimlere sadece 55 gün kaldı.  

Ve Türkiye hala garip bir boşlukta sallanıyor gibi.  

Elbette bugün içinde bulunduğumuz koşulların Türkiye tarihinde bir benzeri yok. Kısaca hafıza tazelemek gerekirse, zaten ciddi bir ekonomik sıkıntının etkisi altında yaşadık deprem felaketini. Onun öncesinde örneğin göçmenler meselesi önemli bir sorun olarak zaten ortadaydı. 11 ili vuran deprem kabaca 13 milyon insanın hayatını belki bir daha asla aynı olamayacak şekilde değiştirdi.  

Belki çoktan unuttuk ama hâlâ milyonlarca vatandaşımız çadırlarda ve konteynerlerde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Çadırda veya konteynerde bir düzgün hayat ne kadar mümkün orasını siz düşünün. Dahası, bu vatandaşlarımızın hemen her gün karşılanması gereken gıda ve temizlik ihtiyaçları var. İhtiyaçların çoğu tek kullanımlık malzemelerden karşılandığı için de sürekli ve titiz bir çöp toplama-temizlik ihtiyaçları var. Dahası, yakınlarını kaybetmiş, hayatları darmadağın olmuş bu vatandaşlarımızın ciddi bir psikolojik desteğe ihtiyacı var. Yalnız olmadıklarını bilmeye, görmeye, hissetmeye ihtiyaçları var. Her şeyden önce bir eve, yeniden yuva diyebilecekleri bir yere ihtiyaçları var.  

Haberin Devamı

Sadece depremin vurduğu illerde değil civar kentlerde ve büyükşehirlerde de hayat değişti. Zorunlu göç eden depremzedeler buralarda yeni bir hayat kurmaya çalışırken ön yargılar ve aşağılamalar dâhil- birçok sıkıntıyla karşılaşıyor. Öte taraftan, göç alan yerler açısından da bir anda artan nüfus ve bunun getirdiği ek ihtiyaçlar nedeniyle başka sorunlar çıkıyor ortaya.  

Ülke geneli açısından bakarsak, zaten sinirleri bir hayli gerilmiş bir toplum olarak hepimiz az ya da çok bu durumdan etkilendik. Üstelik artı depremler, şimdi sel felaketi…  Kısacası, 85 milyon Türk vatandaşı olarak hiçbirimiz iyi değiliz. Ama iyileşmek ve iyileştirmek zorundayız. Seçimler de bu iyileşme sürecinin güçlü bir adımı olma şansına sahip.  

Şimdi seçmen iradesinin sandığa en sağlıklı biçimde yansıması için teknik olarak yapılması gerekenler var. Öncelikle deprem bölgesinde sağlıklı bir seçmen listesinden ıslak imzalı tutanağına kadar, oy verme işleminin her adımının sağlıklı geçebilmesi için devlet gereken her şeyi yapmalı. Ardından da başka kentlere göç etmiş depremzede vatandaşlarımız için benzer bir çalışma yapılmalı. Çünkü bu kadar zorlu koşullar altında seçmen iradesinin sandığa olabildiğince sağlıklı yansıması geleceğimiz açısından hayati öneme sahip. Sonra kalkıp bir de “meşruiyet” tartışması yapma lüksüne sahip değiliz çünkü.  

Haberin Devamı

Nitekim geçen hafta belirttiğimiz üzere, seçimlerde yarışacak tüm taraflar toplumsal tabanlarını olabildiğince genişletme konusunda çaba sarf etmeye devam ediyor. AK parti ile Hüda-Par arasındaki ittifaka katılım süreci “Hizbullah” tartışması gölgesinde olsa da devam ediyor. CHP ile HDP arasında planlanan görüşme ise HDP’nin talebi ile ertelenmiş.  

Bu arada Millet İttifakı bileşenlerinden Saadet Partisi geçen hafta “Kümelenme” başlıklı yazıda işaret ettiğimiz ittifak içi kümelenme meselesini “ittifak içi ittifak” sözleriyle teyit etti.  

Haberin Devamı

Millet İttifakı’nın bu aralar başını ağrıtan asıl mesele ise Muharrem İnce’nin tutumundaki değişiklik. İnce geçen hafta Millet İttifakı’na yakın bir görüntü sergilemişti ya da ben öyle algılamıştım. Fakat sosyal medya popülaritesinin artmasıyla birlikte tavrını değiştirdi ya da ben öyle algıladım.  

Muharrem İnce etrafında dönen tartışmanın bir ayağı da sosyal medya popülaritesinin artmasıyla alakalı. Bunu iktidara yakın sosyal medya hesaplarının “operasyonuna” bağlayanlar çoğunlukta. Aynı şekilde Muharrem İnce’nin adaylık ısrarının ardından yine sosyal medyada aleyhine başlayan bir kampanya var. Burada da çoğunluk bu “operasyonun” muhalefete yakın sosyal medya hesapları üzerinden yürütüldüğünü düşünüyor.  

Muharrem İnce bireysel olarak insanüstü bir çaba harcayarak siyaset yapmaya çalışıyor. İçerikten bağımsız olarak sadece bu çabası bile -haddim olmayarak- takdire değer. Ama söylemlerinin bir çerçeveye oturmaması ve sistematik eksikliği İnce hakkında net bir siyasi kanı oluşmasını engelliyor. Dahası, gazeteciler ve sosyal medya figürleriyle kurduğu ilişki de çok sorunlu. Muharrem İnce büyük olasılıkla elindeki imkânların kısıtlı olmasından dolayı sosyal ağlarda daha görünür olmaya çalışıyor. Bu doğru bir strateji elbette. Ama aynı zamanda çok kaygan bir zemin. Çünkü iyi yönetilemezse bu durum kamuoyunun kendisine bakışını Türkiye’yi yönetmeye aday bir siyasetçi figüründen bir anda bir sosyal medya figürüne dönüştürebilir. Bu açık tehlike geçen hafta yine sosyal medyada yayılan “İnce Dansı” olayı ve gazetecilere -onların deyimiyle- “küsmesiyle” gerçeğe dönme sınırında olduğunu da gösterdi. Bu arada geçen hafta sonu yine sosyal medya üzerinden İnce’ye sıcak mesajlar gönderen CHP ileri gelenlerinin de suskunluğa büründüğünü görüyoruz. Bu da elbette manidar…  

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun gündemi deprem ve depremzedeler. Geçen hafta Kıbrıs’a yaptığı ziyaret de bu çerçevedeydi. Özellikle dikkat çekici bir çıkışı olmadı. Keza İyi Parti Genel Başkanı Akşener de pek ön plana çıkmadı geçen hafta. Fakat İyi Parti bu kez de Yavuz Ağıralioğlu’nu tartıştı. Yani Millet İttifakı gerek İnce meselesi olsun gerek Ağıralioğlu mevzusu olsun yine tartışmadan uzak bir görünüm sergileyemedi.  

Gerçi siyasetin bir hafta kadar daha gündemi aslında bambaşka: Listeler hazırlanıyor çünkü. Kim, nereden, kiminle girecek seçime? Bu hafta birçok nedenin yanı sıra biraz da bu nedenle boşlukta hissettik kendimizi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise beklenenin aksine önündeki meselelere odaklanmış görünüyor. Geçen hafta içinde daha çok depremle ilgili meselelerde ve uluslararası temaslarda çıktı kamuoyunun önüne. Devlet adamı görüntüsünün öne çıkarıldığı toplantılardı bunlar. Pek yukarıdan bir tonla konuşmaması ise bana Napolyon Bonapart’a atfedilen şu sözü hatırlattı: 

Düşmanın hata yaparken onu asla rahatsız etme!