Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta cumartesi günü sabah erken saatlerde kapı çalındı. Açtım, karşımda apartman görevlisi. “Su kesik” dedi. “Depoya da baktım yarısı dolu. Biraz idareli kullanır mısınız?”

“Elbette kullanırız” da dedim kendi kendime de neyin nesiydi bu su kesintisi. Kadıköy Belediyesi’nin duyuru sayfalarına baktım, planlı ya da acil bir çalışma duyurusu da bulamadım. Neyse, günü öyle geçirdik.

Akşam saatlerine doğru apartman görevlisi tekrar çaldı kapıyı. “Abi” dedi “su saatlerini çalmışlar.” Üstelik sadece bizim binanın değil birkaç komşu apartmanın su saatlerini de çalmışlar.

Haberin Devamı

Aklıma hiç oturmadı

“Nasıl ya” dedim, “nasıl su saatini çalmışlar!” Aklıma bir türlü oturmadı o cümle çünkü. Su saati çalmak öyle kolay bir iş değil. Gerçi bizimki dâhil, bahsettiğim binaların su saatleri yapının dışında hatta bir 50 metre kadar uzağında, yola yakın bir yerde. Binadan kimsenin gecenin bir yarısı görmesine imkân yok. Yoldan gelen geçen olsa bile o da pek seyrek. Ama yine de kolay değil. Boruları demir testeresiyle kessen her bir borunun kesilmesi en az beş dakika sürer. Dört binanın su saati demek de en az 20 dakika. Ama bu hırsızlar anlaşılan yanlarında alet edevatla geziyorlar, çünkü bizim saatleri muhtemelen kurbağacık gibi bir aletle söküp, ana hattı da kör tapayla tıkamışlar. Bayağı uğraşılmış ve yatırım yapılmış bir iş. Tamam, uğraşılmış da değer mi acaba? Kullanılmış bir su saatini kaç liraya satarsın ki?

Bakın, dikkat ederseniz, “Kime satarsın ki?” diye bir soru sormuyorum. Biliyorum ki her türlü malı satabileceğiniz bir pazar muhakkak vardır da değer mi onca çabaya ve hırsız damgası yemeye?

Vatandaşlar da sordu

Aradığım sorunun yanıtını ise hafta içi haber bültenlerimizde buldum. Benzer olay bir süredir İstanbul’un farklı ve birbiriyle alakasız semtlerinde de yaşanmış. O olaylarda da vatandaşlar benimle aynı soruyu soruyorlardı: Değer mi?

Değmeyeceğinin yanıtını da yine haberden öğrendim. En fazla 30-40 liraya satabiliyorlarmış su saatlerini. Dahası, sadece su saatleri değil, musluk, demir kapı, rögar kapağı ve hatta elektrik, telefon kabloları... Son iki yıl içinde bunlara birde teknolojik gelişmeye paralel olarak fiber kablo hırsızlığı eklendi.

Haberin Devamı

Demem o ki haber diye baktığımız konu bir cumartesi sabahı kapınıza dayanabiliyor. Benden söylemesi...

İnşallah kandırılmışımdır

Daha evvel de olurdu, zincir marketlerin kapılarında bekleyip bir hayırseverin kendisine bir iki parça erzak almasını bekleyen insanlar. Ama bu aralar sayılarının maalesef arttığını görmemek için kör olmak lazım. Maalesef.

Cuma akşamı eve gelmeden önce yolda bir marketin önünde durdum. Saat 21.00 olmuştu bile ve marketin içinde pek fazla müşteri yoktu. Alacağım bir iki parça malzemeyi aldım ve kasaya yöneldim. Böyle durumlarda pek şanssızımdır. Nitekim ben daha adımımı bile atamadan marketteki o birkaç müşteri alışverişini tamamladı ve kasalara benden önce ulaştı. Önümde iki kişi, yan kasada iki kişi. Paralar verildi, ürünler alındı, dışarı çıkıldı.

Girerken fark etmemiştim, marketin önünde bekleyen bir kâğıt toplayıcısı vardı ve benden önce çıkan bir müşteriye sesleniyordu. Adam oralı olmadı, yürüdü arabasına gitti. Kâğıt toplayıcısı kafasını çevirip bu sefer de bana seslendi:

Haberin Devamı

“Abi, bana bir çocuk maması alır mısın?”

Gayri ihtiyari durdum, çocuk maması lafını duyunca. O da bundan cesaret alıp sanırım isteğini tekrarladı. “Tamam” dedim. Ben geri dönüp markete girerken bir de mamanın markasını ve kaç yaş için istediğini de söyledi. Ona da “tamam” dedim. İçeri girdim, mamayı aldım, parasını ödedim, dışarı çıktım.

Tüm bunlar olurken de aklımdan “Acaba ütülüyor muyum?” sorusu geçiyordu tahmin edeceğiniz üzere. İçimdeki iyiliksever ben ve insanlara güvenmeyen ben arasında şu minvalde diyaloglar geçiyordu:

Seni kandırıyor.

Kandırmıyor

Kullanılmış su saati satılabiliyorsa, poşeti açılmamış bebek maması da satılabilir. Hem de iyi paraya.

Ama adam mama adı ve yaş gibi ayrıntılar verdi.

Olsun, bu onun ne kadar profesyonel olduğunu kanıtlar.

Dışarı çıktım. Adamın yanında bir başka kâğıt toplayıcı daha vardı. Elimdeki poşeti uzatırken içimdeki güvensiz ben dayanamadı ve “Al kardeşim. İnşallah beni kandırmıyorsundur” deyiverdim. Üst üste güvenceler verdi, yanındaki adamı -amcaoğluymuş- şahit gösterdi. “Neyse” dedim, güldüm yürüdüm gittim.

Arabanın kontağını çalıştırırken dank etti kafama.

“İnşallah” dedim, “inşallah. Kandırmıştır beni.”