Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Şimdi tam zamanını hatırlamıyorum, seçimlere kadar liderler ve seçim odaklı yazılar yazacağımı söylemiş, öyle de yapmıştım. Türkiye seçimini yaptı ve sadece seçime odaklanan yazıların da sonuna geldik. Ama görünen o ki siyaset artık çok daha fazla yer kaplayacak hayatımızda ve buradaki yazılarda.

Mesela…

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni cumhurbaşkanlığı kabinesini açıkladığından bu yana ülkenin konuştuğu ve tartıştığı konu kabinenin yapısı oldu. Bu kabinenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemde izleyeceği politikaya dair ne gibi ipuçları verdiği uzun uzun tartışıldı. Tüm bu tartışmaların üzerine, bana kalırsa, söylenecek tek bir şey var: Bu dönem göreceğimiz siyaset ve yönetim anlayışı şartlar neyi gerektiriyorsa o yönde olacak. Örneğin yeni kabinedeki isimler tartışılırken açık ara öne çıkan iki ismin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kabinedeki varlığı da bunun en önemli kanıtı. Eminim ki Hakan Fidan kendi alanında (mesela İsrail, Mısır ve elbette Suriye konularında) en az Mehmet Şimşek kadar ciddi ve ses getirecek adımlar atacaktır ama biraz da ekonominin aciliyeti gereği Mehmet Şimşek daha ön planda.

Haberin Devamı

Zira Mehmet Şimşek görevi devralır almaz yaptığı açıklamada ülkeyi ciddi bir kemer sıkma döneminin ve sıkıntının beklediğini açık açık dile getirdi. Deyim yerindeyse, acı ilaç içeceğimizi ve bunun başka yolunun olmadığını vurgulayarak vatandaştan sabır istedi. Açıktır ki seçimden henüz çıkmış, kendi oyu yüzde 52’yi aşarken, partisinin oyu yüzde 25’e inmiş bir iktidar açısından çok riskli adımlar. Ama mevcut ekonomik parametreler ve ahval içinde yapılması gereken o acı ilacın içilmesi ise çare yok, o ilaç içilecek. Ama elbette ana mesele bu acı ilacı kimin içeceği meselesi olacak. Süreç boyunca her toplumsal kesim kendi gücü ve örgütlülüğü ölçüsünde kendisine düşen yükü azaltmaya çalışacak. Her bir sektör bakanlıklar ve hükümet nezdinde kendince haklı sebeplerle lobi yapacak ve ödeyeceği faturayı düşürmeye çalışacak. Çalışan, ücretli ve dar gelirliler ise sistemin yapısı gereği bu süreçten en çok etkilenen kesim olacak. Faturanın tek başına dar gelirliye çıkmaması içinse sendikaların ve muhalefet partilerinin devreye girmesi ve belki de demokratik ve meşru bir toplumsal muhalefet örgütlemesi gerekecek. Bunu yapabilecek mi muhalefet peki, işte orası biraz netameli. Özetle, yeni dönem ve yeni kabine açısından gördüğümüz, “gereği neyse onu yapacak” bir kabine olacağı.

Haberin Devamı

Muhalefet ise bambaşka havalarda. Bırakın gelecek süreci tasarlamak, daha son birkaç ayın muhasebesini bile doğru dürüst veremeyen bir muhalefet var karşımızda.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu cuma günü katıldığı Sözcü TV canlı yayınında söyledikleriyle ve performansıyla seçmeninin en azından bir kısmının üstelik hiç de azımsanamayacak bir kısmının yaşadığı duygusal kopuşu daha da derinleştirmiş gibi görünüyor. Seçim öncesinde de vurguladığımız gibi, Kılıçdaroğlu temsil kabiliyeti yüksek bir ittifak oluşturdu. Bu ittifaktaki partileri bir arada tutmayı başardı. Koyduğu siyasi hedef yolunda ve o yolun gerekleri açısından da başarılı bir çalışma yürüttü. Ama attığı her başarılı adımın bir de yan etkisi oldu. Farklı toplumsal tabanları temsil eden siyasi partileri bir arada tuttu ama bu partilerin tabanlarını kendisine ısındıramadı. Muhafazakâr seçmen CHP’ye oy vermedi. Bunda elbette Saadet Partisi hariç ittifaktaki diğer parti yönetimlerinin düşük performansının da etkisi oldu. Siyasi partiler bir arada tutuldu ama bunun bedeli 40 milletvekili ve hafif bir “dolandırılmışlık” hissi nedeniyle kurumsal anlamda CHP’ye pahalıya patladı. Propaganda konuşmalarında kullandığı esnek dil ve bu dil aracılığıyla her kesime ulaşma çabası ise özellikle ikinci turdan sonra tutarsız, eklektik ve çelişkili bir görünüm sergilemeye başladı.

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu açısından seçim sonrası en dikkate alınması gereken gelişme ise -hayır istifa etmemesi değil- seçmeninin beklentisine rağmen kapsamlı bir muhasebeye girişmemesi oldu. Nitekim bu tür bir muhasebeye girişse ve yenilginin nedenlerine dair ikna edici bir açıklama yapsa durum farklı olabilirdi. Hatta CHP Genel Başkanlığı koltuğunu uzun bir süre daha durumu sorgulanmadan koruyabilirdi. Ama Sözcü TV’ye verdiği röportajda da gördük ki Kılıçdaroğlu bu eleştiriyi yani seçmenini yalnız bıraktığı eleştirisini kabul etmiyor. Aslında hiçbir eleştiriyi kabul etmiyor ama özellikle “yalnız bırakma eleştirisine” iki kez basın toplantısı yaptığını söyleyerek yanıt veriyor. Gerçekten de seçimden sonra birçok açıklaması oldu Kılıçdaroğlu’nun ama hiçbiri bahsettiğimiz “muhasebe” konusuyla alakalı değildi. 28 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun ilk sosyal ağ mesajı “Süper Lig Şampiyonu olan Galatasaray camiasını yürekten kutluyor, Şampiyonlar Ligi’nde başarılar diliyorum” mesajı oldu. Sonraki mesajında LGS’ye giren çocuklara başarı diledi, tekvandocu şampiyonlarımızı kutladı. İlk siyasi mesajı ise 5 Haziran’da Can Atalay’ın tutukluluğuna yaptığı kısa bir itiraz mesajıyla geldi. Ertesi gün depremzedelerin elektrik faturalarıyla ilgili bir eleştiri, bir sonraki gün ise bir taziye mesajı paylaştı. Ama en dikkat çeken mesajı ise 8 Haziran’da geldi:

“Süper Lig’e yükselen Pendikspor camiasını kutluyorum.”

Neyse ki benim seçmenim ve vermem gereken bir hesabım yok. O yüzden rahat rahat yazabilirim:

Pendikspor camiasını ben de kutluyorum.