Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Seçime nasıl bir siyasi panoramayla gireceğimiz az çok kesinleşti. Son iki haftadır siyasetteki ana hareketliliği oy tabanını ve toplumsal meşruiyetini artırma çabasının şekillendirdiğini izliyorduk. Bu süreç artık sona erdi. Şimdi ise sırada milletvekili listelerinin kesinleşmesi süreci var. 9 Nisan’a kadar tüm siyasi partilerin milletvekili aday listelerini YSK’ya göndermesi gerekiyor. Seçim takviminde 7 Nisan tarihi de kritik. Bu tarih, “ittifaktan vazgeçen partiler olması halinde” yapılacak düzenlemeleri içeriyor. Bu düzenleme şu an gördüğümüz siyasi kümelenmenin de her an “değişme potansiyeli” olduğunu hatırlatıyor. Bu hafta izlediğimiz gibi…

Haberin Devamı

Karizmaya faça

Haftaya Cumhur İttifakı açısından “karizmaya hafif faça atan” iki gelişme ile başladık. Cumhur ittifakı ile görüşmeler yapan ve süreç boyunca genelde olumlu sinyallerin veren Fatih Erbakan birden fikir değiştirdi ve ittifaka katılmama kararı aldı. Üstelik bu kararını da açıklamalarının olumlu olacağını uman milyonlarca seçmenin izlediği canlı yayında açıkladı. Aynı gün eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten de benzer bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Ak Parti Genel Merkezi’nde görüşen Şimşek görünen o ki Erdoğan’dan açık bir davet almış ve bu daveti nazikçe reddetmişti. Olay bu kadarla sınırlı kalabilirdi aslında ama Şimşek, aktif siyasete girmeyeceğini sosyal medyadan açıklayınca konu alenileşti. Erbakan’ın açıklamalarıyla aynı güne denk gelmesi ise kamuoyundaki etkisini katladı.

‘Önemsizleştirme’

Erdoğan’ın tüm bu süreçte daha evvel belirttiğimiz biçimler ve konular dışında pek bir açıklama yapmadığını gördük. Daha çok parti kurmayları konuştu. Açıklamalarında ise “Şimşek ile Erdoğan’ın zaten sık sık görüştüğü, son görüşmenin de benzer bir görüşme olduğu, Şimşek’e bir teklif gitmediği” gibi başlıklar çerçevesinde durumu “önemsizleştirme” hedefine yönelik açıklamalardı. Nitekim Erdoğan da perşembe günü aynı yönde bir açıklama yaparak, “Şimşek ile ekonomik gelişmeler konusunda fikir alışverişi yaptıklarını” ifade etti. Burada “olumsuz gelişmelerle Cumhurbaşkanı’nı yan yana getirmeme” stratejisi etkisini gösterdi ve konu yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladı.

Haberin Devamı

Ama asıl önemli gelişme ittifakların protokollerini YSK’ya teslim için son tarih olan cuma günü yaşandı. Cumhur İttifakı’nın YSK’ya giden heyeti içinde YRP yöneticileri de vardı. Yani tüm hafta boyunca yürütülen çalışmalar meyvesini vermiş ve YRP ittifaka katılmaya ikna edilmişti. Muhtemelen daha önceden belli olan bu gelişme, sürenin sona ereceği cuma günü saat 17.00’den hemen önce açıklanarak etkisi katmerlenmişti. Dahası, Hüda Par ile yapılan ittifaka katılım görüşmeleri sırasında kamuoyunda dile getirilen “Hüda Par-Hizbullah ilişkisi” eleştirilerinin getireceği yıpranmaya karşı da bir formül geliştirildi. Parti ittifak dışında bırakıldı ama adaylarının Ak Parti listelerinden seçime girmesinde anlaşıldı.

Bu iki kriz sırasında da hem Ak Parti kurmaylarından hem de Ak Parti’ye yakın kanaat önderleri tarafında yapılan açıklamalarda kullanılan dile de dikkat çekmek gerek. Bu dilin “muhatabı eleştiren ama rencide etmeyen” bir tona sahip olması hem Ak Parti’nin kamuoyu önünde tek sesliliği sağlama başarısını gösterdi hem de mevcut krizin çözülmesi yönünde -muhatabına kontrollü baskı uygulayarak- Ak Parti’ye büyük avantaj sağladı. Benzer durumu Millet İttifakı’nın yaşadığı krizde göremediğimizi de hatırlatalım.

Haberin Devamı

Olumlu gelişme

Benzer hamlelerin Millet İttifakı tarafından da atıldığını görüyoruz. Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da hitap ettiği toplumsal tabanı ve oy tabanını genişletmeye çalışıyor. Bu çerçevede örneğin Doğru Parti’ye yaptığı ziyaret ve sonrasındaki ortak açıklamalar ittifak adına olumlu gelişmelerdi. Keza iki haftadır partisinin grup toplantılarını deprem bölgesinde yapması ve depremzedeler yönelik mesajları da puan toplamasını sağladı. Bunun yanında sosyal medyayı “bireysel” kullanımı da dikkat çekici. Burada sergilemeye gayret ettiği “birleştirici, uzlaştırıcı” Cumhurbaşkanı adayı kimliği de yine kampanyası açısından olumlu sonuç doğuruyor.

HDP’nin yanı sıra Sol Parti, TİP ve EMEP’in de içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın desteğini alması da Kılıçdaroğlu açısından önemli bir puan. Fakat HDP ile yapılan görüşmeler tüm seçim kampanyası boyunca başını ağrıtacak gibi görünüyor Kılıçdaroğlu’nun. Hem Erdoğan’ın sözleri hem de ittifak içinden yükselen sesler bu konuda ağır eleştiriler içeriyor.

Kılıçdaroğlu ise bu konuyla ilgili açıklamalarında yeni bir strateji belirlemiş gibi görünüyor. Buna göre de HDP’nin kurumsal yapısı değil de HDP seçmeniyle ilişki kurma görüntüsü sergilemeye çalışıyor ve açıklamalarıyla bu durumu pekiştirmeye gayret ediyor.

Fakat Millet İttifakı kendi içinde çatışma görüntüsünü silmekten hâlâ uzakta. Çünkü -bu kez kurumsal olmasa da- yine İYİ Parti cenahından bir ismin, Yavuz Ağıralioğlu’nun açıklamaları ve bunlara yönelik bir alternatif iletişim çabasının olmaması Millet İttifakı’nın daha bir süre tam birlik görüntüsü veremeyeceğini gösteriyor.

İnce’nin katkısı

Bu görüntüye Muharrem İnce’nin katkısı da büyük elbette. İnce hafta boyunca yaptığı açıklamalarla ciddi bir siyasetçi ve Cumhurbaşkanı adayı görüntüsünden sosyal medya figürüne dönüşmek üzere. Mevcut koşullar altında İnce’nin bir siyasi geleceğinin olmasının tek yolu var gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu ile uzlaşmak ve hatta yeniden CHP’ye dönmek. Şu an takip ettiği yolda devam ederse 14 Mayıs’tan sonra hitap ettiği seçmen kitlesi gözünde çok olumsuz bir duruma düşerek siyasetten tamamen tasfiye olma seçeneği güçlü bir şekilde karşısında duruyor. Fakat Kılıçdaroğlu ile uzlaşması durumunda önünde bakanlıktan genel başkanlığa kadar bambaşka yollar açılabilir.

Siyasette hızlı hareket edebilmek büyük bir meziyettir. Ama siyasette asıl “sabır” en büyük meziyettir. Erdoğan da Kılıçdaroğlu da bu meziyete sahip olduklarını çok kez ortaya koydu. İnce ise şimdilik aksini göstermeye devam ediyor. Oysa biliyoruz ki tekkeyi bekleyen çorbayı içer.