Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Artık ittifaklar netleşti. Daha da önemlisi -en azından cumartesi günü itibariyle- siyasi partilerin seçimlere hangi milletvekili listeleriyle girecekleri de hemen hemen kesinleşti. Millet İttifakı cephesinde önemli birkaç gelişme var. Mevcut sistem “ittifak içi ittifakları” da cesaretlendiren bir sistem demiştik daha evvel. Nitekim Millet İttifakı bileşenlerinden Gelecek, Deva ve Saadet partileri bir süre bu sistem üzerinde çalıştıktan sonra -büyük kümelenmenin kazandıracaklarının kaybettireceklerinden fazla olduğunu fark ettikleri için- CHP listelerinden seçime girme kararı aldı. CHP ve İyi Parti ise 12 ilde (sayı artabilir) ortak listeyle, geri kalan yerlerde ise kendi logolarıyla ve adaylarıyla seçime girecek. Ortak listeyle girilen yerlerde ise “fermuar formülü” yani “bir o partiden, bir diğer partiden” formülü uygulanacak.  

Haberin Devamı

Cumhur İttifakı’nda ise MHP’nin kendi listesiyle seçime girecek olması bir dezavantaj doğuracak elbette. Geçen hafta Devlet Bahçeli bu açıklamayı yaptığı andan itibaren hemen herkeste “bu bir taktik olabilir. Bahçeli son anda kontra bir hamle yapabilir” beklentisi hâkimdi ama en azından cumartesi gününe kadar bu hamle gelmedi. Ama pazar akşamına kadar, yani bu yazı yayımlandıktan sonraki 17 saatte bu hamle hala gelebilir.  

Peki, açıkça ortak liste daha avantajlı idiyse neden Cumhur İttifakı’nın bileşenleri, özellikle de MHP ortak listeyle seçimlere girmedi ve Millet İttifakı bileşenleri -ortak listede karar kılmış olmalarına rağmen- neden uzun bir süre ayrı girme formülü aradı? 

Bu sorunun yanıtı aslında bu seçimlere dair yapılan tahminlerin dayandığı temel sistematiğinin bizleri neden hatalı sonuçlara götürebileceğinin de yanıtını veriyor. İttifaklar daha evvel de vurguladığımız gibi “1 oyun bile önemli olduğu” bu sistemde seçmen tabanının genişletilmesi açısından hayati öneme sahip. Ama bir başka önemli nokta daha var. Olabildiğince geniş bir toplumsal tabana ulaşıp toplumsal temsil gücünü ve meşruiyetini artırmak. Her iki ittifak da bu meşruiyet ve temsile halel gelmemesi için elinden geleni yapıyor. Her iki ittifak açısından daha önce vurguladığımız adımların yanı sıra Millet İttifakı’nın hâlâ çok ufak siyasi partiler ve gruplarla temasını sürekli üst seviyede tutması da Cumhur İttifakı’nın Hüda Par’ı dışarıda bırakırken DSP’yi içeriye alması da bu açıdan değerlendirilmeli.  

Haberin Devamı

Bu meşruiyet ve temsil tek tek siyasi partiler açısından da önemli elbette. Çünkü partilerin kurumsal birlikteliği, tabanlarının da bir araya geleceği anlamına gelmiyor. Bu durum aynı zamanda ittifaklar içi bir çelişkiyi de gün yüzüne taşıyor. Partiler bir taraftan daha güçlü siyasi temsil için bir araya gelmek ve yakınlaşmak diğer taraftan ise kendi seçmen tabanlarını genişletmek ve onların oy verme davranışlarını yönetebilmek için kurumsal kimliklerini güçlü tutmak adına biraz ayrı durmak zorunluluğu ile de karşı karşıya. Yani her bir partinin bir yandan da kendi tabanlarını parti kurmaylarının belirlediği oy verme stratejisine ikna etmesi lazım. Çünkü bir Saadet Partilinin CHP amblemine oy basması psikolojik ve duygusal açıdan ne kadar zorsa, bir DSP’linin AK Parti amblemine mühür basması da aynı derecede zor gelebilir. Dolayısıyla, “Şu partinin oyu şu kadar. Bunları alt ata toplayıp seçim sonucu tahmin edilebilir” diye özetleyebileceğimiz sistematik hatalı sonuç verebilir.  

Haberin Devamı

Haftanın bir başka gelişmesi ise Muharrem İnce ile ilgili gelişmelerdi. Eminim takip etmişsinizdir. CHP’nin önde gelenleri İnce’ye çeşitli teklifler götürüldüğünü açıkladı. İnce ise bunların “ittifak değil imha planı” olduğunu söyledi. CHP tarafında hala tam açık olmasa da aralık bir kapı olduğunu söylemek mümkün. Ama görünen o ki Muharrem İnce açısından durum tam aksi. Kendisini tarihin önünde sınamaya kararlı. 

Bir diğer ittifak olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda da yukarıda bahsettiğimize benzer bir liste krizi yaşanıyor/yaşandı. HDP kurumsal kimliğinden tamamen vazgeçmiş gibi görünüyor. Anayasa Mahkemesi’ne sözlü savunma vermeyeceğini açıkladı. Bu seçimlere Yeşil Sol Parti listelerinden girecekler ve siyasi hayatlarına da böyle devam edecekler. Anlaşmazlık ise TİP’in bazı yerlerde kendi listesiyle seçime girme isteğiyle ortaya çıktı. Bu mesele elbette yukarıda bahsettiğimiz “meşruiyet ve temsil” açısından değerlendirilebilir. Ama işin içinde “Türk Solu-Kürt Solu” ayrımı gibi bir takım kökü çok eskiye dayanan ve her iki taraf açısından da kördüğüm olmuş meseleler yattığını da unutmamak lazım gelir.  

Siyasi partilerin sosyal ağlardaki görünürlüğü de günbegün artıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TOGG direksiyonunda Emine Erdoğan ile birlikte verdiği görüntü ve “Direksiyonda kim var” mesajı bu kullanımın iyi bir örneği. Bu arada Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 5 renkli LED’le Tik Tok’a girişi, Selvi Kılıçdaroğlu’nun yeni yeni görmeye başladığımız videoları da dikkat çekti. Muhalefet de bu alanı en geniş ölçüde kullanmaya başlamış görünüyor.  

Bu arada gönüllüler tarafından oluşturulan siyasi ürünler ya da bu maksada hizmet edecek tarafsız sosyal medya üretimleri de her taraf için hayati öneme sahip. Çünkü hem doğal hem de çok daha etkili ürünler bunlar. Örnekler her iki taraf açısından çok fazla ama mesela bir üniversite öğrencisi ve bir sosyal medya personası olan Muhammed Nur Nahya’nın skeçleri siyasi bir tarafgirlik içermemesine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından bir hayli olumlu sonuç doğuruyor.  

Artık seçim takvimde beklenecek yeni bir şey kalmadı. Pazartesi gününden sonra artık önümüzde tek bir kritik tarih kalacak, 14 Mayıs.  

Yani seçim asıl şimdi başlıyor.