Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Bu hafta hem iç hem de dış siyasette bir aya yetebilecek kadar çok başlık vardı. İçeride HDP’ye açılan kapatma davası, dışarıda ABD-Rusya arasında “katil” gerginliği ve en az bu iki başlık kadar güçlü manşet değerine sahip pek çok konuyu tartıştık. Fakat bir süredir Afganistan başlığında dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor ve bu hafta da Moskova ev sahipliğinde Afgan toplantısı yapılınca, yazmak şart oldu.

Bilindiği gibi Donald Trump başkanlığındaki ABD ile Taliban, Katar’ın ev sahipliğinde 29 Şubat 2020’de anlaşma imzalamış ve Taliban’ın ABD ve müttefiklerine saldırmaması karşılığında 1 Mayıs 2021’e kadar Amerika dahil tüm yabancı unsurların ülkeden çekilmesini taahhüt etmişti. Ancak bu tarih yaklaşırken Taliban’ın Afgan güçlerine dönük saldırılarında artış oldu. ABD’nin yeni başkanı Joe Biden ise, 1 Mayıs’a kadar tüm askerlerin ülkeden çıkmasının zor olacağını söyledi. Anlaşmanın uygulanıp uygulanamayacağı belirsizken, ortaya çıkan üç gelişme kafaları karıştırdı: Birincisi ABD’nin sürece Türkiye’yi dahil etmek istemesi, ikincisi Katar’da Rusya-Türkiye ve Katar’ın Dışişleri Bakanlarının bir araya gelmesi ve son olarak da Moskova yönetiminin çok taraflı bir Afganistan toplantısına ev sahipliği yapması. Ben de bu üç gelişmenin ne anlama geldiğini, 30 yıldır Afganistan’ı çok yakından izleyen bir Türk yetkiliye sordum. İşte sorular ve yetkilinin bana anlattıkları...

Haberin Devamı

Afganistan satrancı

1- Rusya geri mi dönüyor?

Bu sorunun cevabı öyle anlaşılıyor ki net şekilde “Evet.” Konuştuğum Türk yetkili şöyle diyor:

“Rusya son 2-3 yıldır bölgedeki paydaşlarla Afganistan’da ABD’nin yaratacağı boşluğu doldurmak istiyor. Hatta diplomaside ‘ikinci yol’ dediğimiz toplantılardan birinde, üst düzey Rus yetkili bana ‘Afganistan’a geri geliyoruz, ama bu kez Kalaşnikoflarla değil kalemlerle’ demişti.”

İşin ilginci, Rusya bu süreçte ABD’yi dışlamıyor. (Moskova’daki toplantıda ABD yetkilileri de vardı) Aynı yetkili Rusya’nın ABD’lilere “Sadece dağlarda silahla mücadele vermediniz, eğitim gibi alanlarda yaptıklarınızla ülkenin gelişimine katkı sağladınız; bizler de geleceğiz ve geçmişteki hataları tekrarlamayacağız” mesajı verdiğini hatırlatıyor.

Haberin Devamı

“Moskova’nın Afganistan’da hedefi ne?” sorusuna aynı yetkili “Rusya, ABD’nin çekilmesinin ardından ülkeyi yeniden Taliban gibi unsurların devralmasını ve bölgede istikrarsızlığın yayıldığı bir sarmala geri dönülmesini istemiyor” diyor.

2- ABD sahayı Rusya’yı mı bırakıyor?

Bugüne kadar Afganistan savaşı için 2 trilyon dolara yakın para harcayan Washington’un, sahayı bu kadar kolay bırakmayacağını düşünenlerin sayısı az değil. Türk yetkili, yanılma payı bırakmakla birlikte, “Çin’in güçlendiği, Pakistan-Hindistan nükleer savaş riskinin ortada durduğu, Rusya’nın Suriye’de ve Libya üzerinden Doğu Akdeniz’de güçlendiği, Karabağ üzerinden Kafkaslar’da yeniden hakimiyet kurduğu bir konjonktürde, ABD yerleşik düzeni, Trump’ın dediği formatta askerlerin Afganistan’dan ayrılmasına hazır değildi. ABD bu süreçte anlaşmayı kâğıt üzerinde tutacak ancak Afganistan sürecini de Batı ve özellikle de BM şemsiyesi altına çekmeye çalışacak” diyor.

Haberin Devamı

Yetkiliye göre bunun temel sebebi de ABD’nin ülkeden ayrıldıktan sonra doğacak boşluğu Rusya, Çin, İran, Pakistan gibi ülkelerin doldurma ihtimali. Ayrıca Çin’in ‘Tek Yol, Tek Kuşak’ projesiyle batıya ve güneye kararlı şekilde açıldığı düşünülürse, “ABD açısından Pekin ile Moskova arasında kalıcı stratejik ve ittifak işbirliğinin önlenmesi çok önemli.” Türk yetkili ayrıca nükleer anlaşmada nasıl bir yol izleneceği belirsizken, İran’ın, arka bahçesinde ABD’den algıladığı varoluşsal tehditlere göre Afganistan’da pozisyonunu şekillendireceğini de önemli bir not olarak düşüyor.

İşte ABD’nin, Afganistan sürecini gözle görülür şekilde BM’ye kaydırmak istemesinin temel sebepleri bunlar. Türk yetkili, geçtiğimiz günlerde BM Genel Sekreteri’nin mevcut BM Afganistan Özel Temsilcisi Deborah Lyons’un yanı sıra Jean Arnault’u Afganistan ve bölgesel konulardan sorumlu yeni kişisel elçisi olarak atamasını, bunun bir işareti olarak gösteriyor.

3- ABD neden Türkiye’yi dahil etti?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’ye yazdığı mektupta, Afganistan konferanslarından birinin Türkiye’de yapılması için Ankara’ya davet götüreceği ortaya çıkmıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da o toplantının Nisan ayında Türkiye’de yapılacağını açıkladı. Konuştuğum yetkili, ABD’nin Türkiye’ye karşı pozisyonunu “Biraz yanında tutma, biraz Türkiye’nin potansiyelinden istifade etme” cümleleriyle tanımlıyor.

Türkiye 2001 yılından itibaren Afganistan’da önemli bir yere sahip. ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) ve NATO Kararlı Destek Misyonu’nun bir parçası. Türk yetkili, “Hem NATO üyesi hem de Müslüman bir ülkeyiz. Türkiye Afganistan’da hiçbir zaman muharip güç olmadı, ayrıca bütün taraflar nezdinde olumlu bir ağırlığı var. Washington bu süreçte Türkiye’nin bu pozisyonunu ‘katkı sağlayıcı unsur’ olarak kabul ediyor. Doha’da tıkanan süreci Türkiye’deki bir toplantı ile yeniden açıp, geçmişte Bonn sürecinde olduğu gibi, bu kez Taliban’ın bir kısmının da dahil olacağı, daha sürdürülebilir bir süreci artık Batı’da (Almanya ve Norveç gündemde) ve BM eksininde devam ettirmek istiyor” dedi. Yani ABD nihai hedefine giden yolda, Türkiye’nin avantajlarını da kullanmak istiyor gibi...

Türk yetkili, Türkiye bir barış konferansına ev sahipliği yapacaksa bunun tek seferlik olmaması gerektiğinin de altını çiziyor. Türkiye’nin Afganistan ile tarihsel bağlarını hatırlatan yetkili, “Türkiye Afganistan sorunun çözümünde uzlaştırıcı, güven inşa edici rolüyle, tüm paydaşlarla kapsamlı, sürdürülebilir bir perspektif içinde, kolaylaştırıcı olmayı kabul etmelidir” uyarısını da yapıyor. Yetkili, “Kalıcı barışa tarafsız şekilde katkı yapan Türkiye pek çok başka alanda da ilişkileri yeniden normalleştirme için fırsat penceresi bulabilir, bu süreçten kârlı ve itibarlı çıkabilir. Afganistan’ın yeniden inşasında söz sahibi olur ve ekonomik avantajlar elde edebilir” diyor.

4 - Katar sürecin dışına itilmiş mi oldu?

Bunun cevabı ise net şekilde “Hayır.” Çünkü bu süreçte hiçbir taraf Katar’ı dışlamayı istemiyor. Katar’ın “uzlaşmaya değil uzlaşmazlığa katkı yaptığını” düşünenler elbette var. En son, Afganistan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Büyükelçisi Katar’ı “Taliban’a şiddeti azaltmak konusunda yeterince baskı yapmadığı” için suçlamıştı. Hatta ABD’nin 2013’te Katar’da ofis açan Taliban’ı “konfor alanından çıkarmayı istediklerini” de söyledi. ABD’nin Afganistan toplantılarını Katar dışında Türkiye dahil farklı ülkelerde rotasyon şeklinde yapılması fikrine yönelmesinin temel sebeplerinden biri de bu.

Türk yetkili, “Bir toplantının Türkiye’de olmasına Katar da itiraz etmez. Ayrıca Taliban ofisi hala orada. Sürecin sekteye uğraması halinde Katar yine önemli bir ülke haline gelebilir. İşte tüm bu sebeplerle Katar’ı bu süreçte kimse dışlamak istemiyor” dedi. Rusya da bu görüşte olduğu için Moskova’da yapılan toplantıya Katar’ı Türkiye ile birlikte “onur konuğu” olarak davet etti. İşte 1 Mayıs’a geri sayılırken, Afganistan dosyası küresel ve bölgesel güçlerin perspektifinden böyle şekilleniyor.