Tam da ‘terörsüz Türkiye’ sürecinin tıkandığı düşünülen bir evrede, PKK yeni bir açıklama yaptı ve geçen hafta sonu Türkiye’den çekilme kararını açıkladı. Meclis’teki komisyon ise çalışmalarının sonuna gelirken artık yasal düzenlemeler konusunda adımların hızlanacağı aşikâr.
Perşembe günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen DEM Parti İmralı heyetinin ‘sürecin hızlandırılması’ konusundaki vurgusu bu açıdan önemliydi. Lakin asıl mesele yasal değişikliklerin hangi çerçevede yapılacağı…
İki yasa ve AB
Herkes biliyor ki, ilk etapta değişiklik gerektiren iki temel yasa var: 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun. Bir tarafta DEM Parti’nin talepleri diğer tarafta ise iktidarın güvenlik hassasiyetleri var.
Peki iktidar bu sürece bir de Avrupa Birliği’nin (AB’nin) beklentilerini ekler mi? Yani uzun süredir ‘vize serbestisi’ müzakerelerinin tıkanıklık noktası olan yasayı
Libya, Muammer Kaddafi’nin 20 Ekim 2011’de öldürülmesiyle, “Arap baharının” en sancılı enkazlarından birine dönüşmüştü. Bu hafta devrimin yıldönümü olması sebebiyle, Türkiye’yi merkeze alarak, Libya’da neler olup bittiğine bakalım.
Ülke, aradan geçen 14 yılda kısmi bir istikrara kavuşsa da tam manasıyla toparlanamadı. Bugün hâlâ tek bir devlet otoritesi kurulabilmiş değil; dahası ‘bölünmüş bir egemenlik yapısı’ yerleşmiş durumda. Bugün hâlâ iki Libya var: Batı Libya’da bulunan Trablus merkezli “Ulusal Birlik Hükümeti” ve Doğu Libya’da Bingazi merkezli, Halife Hafter liderliğindeki “Libya Ulusal Ordusu” olarak bilinen asker-siyasi otorite.
Bu iki güç arasındaki çekişme, uluslararası desteğin de bölünmesiyle sonuçlandı. Mısır gibi bazı ülkeler Doğu’daki yönetimi desteklerken, Türkiye gibi bazı ülkeler Batı’nın yanında yer aldı. Bugün gelinen noktada ise iki Libya’yı birleştirmek
Mısır’da İsrail-Filistin savaşının geleceği için yapılan Şarm El Şeyh ‘Liderler Zirvesi’ geride kaldı.
ABD Başkanı’nın ‘tek adam şovunu’ izledik. O, bölgeye ‘barışı getirdiğini’ düşünedursun, anlaşmanın daha ilk aşamasında kriz çıktı. İsrail, ‘rehine cenazeleri verilmediği’ gerekçesiyle insani yardımların girişini engelledi. Oysa anlaşmada, ‘bulunamayan cenazeler’ için de bir çerçeve var. Mutabakatı bozmak isteyene, bahane çok…
Beşinci madde
9 Ekim’de İsrail ve Hamas’ın onay verdiği ve garantörlerin imzaladığı anlaşma metninin 5. maddesinin ‘e’ bendi, bunun için bir mekanizma kurulmasını öngörüyor ve şöyle diyor:
“Taraflar – aracılar ve Kızılhaç (ICRC) aracılığıyla - 72 saat içinde alınamayan ölü rehineler veya İsrail’de tutulan Gazzeliler’in cenazeleri ile ilgili bilgi ve istihbarat paylaşım mekanizması kuracak. Bu mekanizma, tüm rehine kalıntılarının eksiksiz ve güvenli bir şekilde çıkarılmasını ve serbest
Atina uzunca bir süredir diken üstünde... Bunun sebebi İngiltere-Almanya-Fransa ve İtalya konsorsiyumunun Türkiye ile Eurofighter/Typhoon savaş uçağı müzakerelerinde sona yaklaşmasıydı. Yunanistan, 40 jetin Türkiye’ye gönderilmesine ‘kendisine karşı kullanılacağı’ endişesiyle karşı çıkıyordu. Atina’nın son dönemdeki bir diğer itirazı ise AB Konseyi’nin kararıyla oluşturulan Avrupa Güvenlik Eylem Programı SAFE’e Türkiye’nin dahil edilme ihtimaliydi
İki sürecin de önemli yürütücülerinden Almanya’nın Dışişleri Bakanı Johann David Wadephul Ankara’daydı ve Alman bakana bu iki konuda Yunanistan’ın itirazlarının aşılıp aşılamayacağını sordum. Tırnak içi ifadelerine geçmeden önce edindiğim izlenimi paylaşayım; Eurofighter konusunda bir sorun yok. Avrupa’nın güvenliği için başlatılan SAFE programı içinse Türkiye’den bazı adımlar bekleniyor. İtirazları göğüsleyebilmek için de Ankara’nın AB’ye yaklaşması...
Jetler için geri sayım
Almanya
Bu haftaya, Ortadoğu’daki tarihi görüntülerle başladık. Pazartesi sabahı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’de ateşkes için ortaya koyduğu “20 maddelik planın” ilk aşaması kapsamında, İsrail-Hamas arasında rehine ve tutuklu takası yapıldı. Öğleden sonra ise Şarm El Şeyh’te geleceğe dönük “Niyet Belgesi” imzalandı. Dünyaya resim içinde “bir resim” verildi. Genele baktığınızda bu, “Ortadoğu’da barış mümkün” resmiydi... Detaya indiğinizdeyse, bölge ve Batılı ülkelerin ortaya koyduğu, ABD ile İsrail’e yönelik “Bu iş ilk aşamayla bitmez, iki devletli çözüm için buradayız” mesajıydı.
NETANYAHU KRİZİ
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed İbrahim Abdülhalik’in, Facebook hesabından saat 12.30 sıralarında paylaştığı bir mesaj, liderler zirvesinin yapılacağı “toplantı merkezinde” bomba etkisi yarattı. Abdülhalik, Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi’nin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile - ABD Başkanı Donald Trump yanındayken - telefonda
Ortadoğu diplomasisinde ‘fırsat kapıları’ nadiren uzun süre açık kalır. Eğer o fırsat kapısının bir kez daha suratımıza kapanmasını istemiyorsak, Paris’te perşembe günü yapılan toplantıyı, Mısır’daki ‘zaferden’ ayrı düşünmemek gerekir.
Neden böyle söylediğimizi kısaca özetleyelim: ABD Başkanı Donald Trump detaylarla uğraşan bir lider değil. Barıştan anladığı ‘ateşkes’. Oysa kalıcı barış daha detaylı bir zihniyet, incelikli bir siyasi irade gerektiriyor. Paris’te Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı Temas Grubu ülkelerinin temsilcileri ile Avrupa Birliği, Türkiye, İngiltere ve Kanada’nın dışişleri bakanlarının çabası ‘detaylara tutunmak’ diye okunmalı. Ev sahibi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘iki toplantı birbirinin tamamlayıcısı nitelikte’’ demesinin sebebi de bu.
Geriye kalan 12 madde
Mısır’da varılan mutabakat, en basit tanımıyla, ABD Başkanı Donald Trump’ın 20 maddelik planının ilk sekiz maddesini kapsıyor. Yani ilk aşamadan kasıt, ateşkes, rehine ve tutuklu takası, cenazelerin teslimi
“Biz Saddam’ın devrilmesini asıl zorluk sandık; oysa asıl ürkütücü olan ondan sonra gelen süreçti. Iraklılar kendilerini geçici yönetimin sahibi hissetmediler; bu sahiplik duygusu olmayınca meşruiyet de kayboldu.’’
Bu özeleştiriler, Irak’ın işgalinde ABD ile önemli bir rol oynayan İngiltere’nin o dönemdeki Başbakanı ve bugün Gazze için kurulması istenen yeni yönetim için ismi geçen Tony Blair’a ait.
O dönem yabancı bir yönetimin olmasına şiddetle karşı çıkan İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw ise ‘‘Başka ülkelerden danışmanlar olabilir ama Irak’ı yabancı bir hükümet yönetmemeliydi.’’ diyordu.
Bugün ABD Başkanı Donald Trump’ın sunduğu, perde arkasında hazırlıklarına Tony Blair’ın da katkı verdiği anlaşılan o plan, geçmiş hatalardan çıkarılan derslerle yazılmış gibi dursa da- yani Filistinlilerin dahil olduğu bir yönetim şeklini öngörse de- öngörülemeyenler her zaman çıkacaktır. Hele ki bu kadar büyük boşlukların
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu geride kaldı. Filistin meselesi 80’inci yıldönümüne damga vurdu. Gazze’de ateşkes için çabalar sürüyor ama Pazartesi gününden itibaren Batı Şeria’yı konuşabiliriz. Her ne kadar ABD Başkanı Donald Trump “Orada işgali tanımayacağım, bu kadar yeter” dese de, bölge ülkelerine bu konuda sözler verse de, 29 Eylül’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Trump’ı bu konuda ikna etmesi kimseyi şaşırtmaz. Korkulan da bu.
Arap liderlerin uyarısı
ABD Başkanı Donald Trump’ın New York’ta Arap ve İslam ülkelerinin liderleriyle yaptığı toplantıda sunduğu 21 maddelik plan, Gazze’de ateşkesi sağlayabilmek için yeni bir sürecin başladığını gösteriyor. Özel Temsilcisi Steve Witkoff da ‘Yakın bir dönemde ilerleme sağlanacak’’ diyerek bunu teyid etti.
Bölge liderlerinin Gazze’nin yanı sıra bir diğer endişesi ‘Trump’ın Batı Şeria’daki işgali tanıma ihtimali.’ O toplantıdan sonra Arap ve İslam ülkeleri bu konuda Trump’tan güvence