Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

ABD’den son iki haftada Ortadoğu’ya iki kritik ziyaret yapıldı. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’ın geçen haftaki Suriye ziyaretinden sonra, bu hafta Savunma Bakanı Llyod Austin Irak’a gitti. Austin’ın gizli tutulan ve son anda duyurulan ziyareti, ABD’nin Irak’ı işgalinin yirminci yıldönümünün hemen öncesine denk getirildi. Bu ziyaretler zamanlama bakımından da önemliydi, zira İran ve Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkiler bugünlerde yeniden tesis ediliyor. Bu ziyaretler bu anlaşmanın da hemen öncesinde yapıldı.

Haberin Devamı

Irak ve Suriye’ye ‘İran’ ziyaretleri

Malûm, Irak uzun süredir ağır ekonomik sıkıntı da yaşıyor. Bu ekonomik kırılganlık ve bu halin siyasette yarattığı zafiyet İran’a alan açıyor. İran hem Irak içinde hem de bölgede nüfuz alanını genişletiyor. İran’ın Irak üzerinden Suriye’deki milis güçlere senelerdir silah gönderdiği iddia ediliyor.

Amerika’nın ve İsrail’in sahadaki en önemli rahatsızlıklarından biri bu. ABD’nin bölgede ‘DAEŞ ile mücadele’ diye izah ettiği faaliyetlerinin sebeplerinden biri de İran’ı bu bölgede dengelemek. Llyod Austin’ın ziyaretinin zamanlamasında önemli bir nokta daha var. Son dönemde İran ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi arasında gerilim büyüyor. Tahran yönetimi, Mahsa Amini’nin ölümünün ardından ülkede başlayan protestolar sürerken, Irak’ın kuzeyinden Kürt grupların İran içindeki gösterileri kışkırttığını, sınıra silah ve silahlı gruplar gönderdiğini iddia ediyordu. Buna misilleme olarak da, Erbil başta olmak üzere Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin topraklarını zaman zaman insansız hava araçlarıyla hedef alıyordu. Llyod Austin’ın Irak’a destek mahiyetindeki ziyaretinin bu boyutu da var. İran ise Savunma Bakanı Irak’tayken, ABD’ye ‘müdahil olma’ mesajını “insansız hava araçlarına müdahale edilirse karşılık verilir” şeklindeki tehdidiyle verdi. Amerika Irak’tan çekildi, ama bu ülkede hâlâ 2 bin 500 askeri var. Bu askerler bir anlamda Amerika’nın bölgeden elini eteğini çekmeye niyetli olmadığının işareti. Bilhassa da İran faktörü Irak içinde devredeyken.

ABD Savunma Bakanı’nın “Irak’ın güvenliği, istikrarı ve egemenliği için işbirliğimizi genişletip güçlendirmeye devam edeceğiz” açıklaması DAEŞ ile mücadelenin ötesinde Tahran’a verilmiş bir mesaj olarak yorumlanıyor.

Haberin Devamı

Çin sahaya iniyor

Bu hafta Ortadoğu’da yeni bir dönemi açan gelişme ezeli rekabet içinde olan İran ve Suudi Arabistan’ın “diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme” kararıydı. Bu gelişme Türkiye de dahil bazı bölge ülkelerince olumlu karşılandı, ancak Amerika açısından gayet rahatsız edici bir durumdu. Buradaki rahatsızlığın kaynağı sadece bu iki ülkenin yakınlaşması değildi, belki bundan daha fazla bu mutabakatın zemininin Çin tarafından hazırlanmış olmasıydı. Pekin’in bu hamlesi, ABD-Çin arasında yeni bir mücadele alanının açılacağını ortaya koyuyor. ABD’li uzmanların yaptığı yorumlara bakıldığında bu tedirginlik açıkça görülüyor. Bu çerçevede en dikkat çekici yorumlar, ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Atlantik Konsey’in uzmanlarına ait. Örneğin Özel Operasyonlar ve Terörle Mücadeleden Sorumlu Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı William F. Wechsler bu gelişme ile ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Çin yirmi yıldır bölgesel siyasi nüfuzunu istikrarlı şekilde artıyor. Çin, bölgedeki çıkarlarının yalnızca ekonomik olduğuna dair söz vermiş ve siyasi oyuncu olmayacağını söylemişti. Dünya dünün vaatlerine asla inanmamalıydı, bugünün vaatlerine de kesinlikle inanmamalı” diyor.

Haberin Devamı

Irak ve Suriye’ye ‘İran’ ziyaretleri

Eski bir istihbarat görevlisi olan Jonathan Panikoff ise “Ekonomik ve ticari bağlar yerini siyasi angajmana bırakır ve bu da sonunda istihbarat ve güvenlik işbirliğine yol açabilir. Bu, ABD’li politika yapıcıları için bir uyarı olmalıdır. Çin’in egemen olduğu bir Ortadoğu, ABD’nin ticaretini, enerjisini ve ulusal güvenliğini temelden baltalayacaktır” diyor.

Özetle İsrail’in güvenliğini ve İran’ı çevreleme politikasını bölgedeki dış politika öncelikleri sıralamasında bir ve ikinci sıraya koyan ABD için Çin’in bu gibi hamlelerle varlığını daha fazla hissettirmesi sancılı bir durum. Görünen o ki bu sancı giderek de artacak.

BM ikna edebilecek mi?

Türkiye ve BM’nin arabuluculuğunda varılan ‘Tahıl Anlaşması’nın süresi 18 Mart’ta yani haftaya Cumartesi bir kez daha doluyor. Anlaşmaya göre taraflardan biri yani Ukrayna ya da Rusya sürenin uzatılmasına itiraz etmezse anlaşma otomatik olarak uzuyor. Kötü haber şu ki, Moskova anlaşmaya “itiraz edeceğine” dair yine güçlü sinyaller veriyor. Geçmişte bir kez uzatılan anlaşmanın yeniden uzatılabilmesi için çabalar sürüyor. Bunun için kritik tarih 13 Mart Pazartesi. Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri Cenevre’de Rus müzakerecilerle masaya oturacak. Daha önce de birçok kez bu köşede yazdığımız sebepler bu sefer de masada. Ukrayna’nın tahılının az gelişmiş değil gelişmiş ülkelere gitmesi Rusya’nın itirazının birinci sebebi. İkinci sebep ise Rusya’nın gübresini ve tahılını hâlâ çıkaramamış olması. Bunun arkasındaki sorun ise Batı’nın uyguladığı yaptırım kararları ve sigorta şirketlerinin bu ürünleri taşıyacak gemilere dönük olası müdahaleler sebebiyle garanti vermemesi. Bu anlamda BM’nin Rusya’ya verdiği sözleri yerine getirmekte zorlandığı açıkça görülüyor. Zira BM, Batı’yı ikna etme garantisini Moskova’ya vermeyi taahhüt etmişti ama bu krizi bir türlü aşamıyor.

Irak ve Suriye’ye ‘İran’ ziyaretleri

Pazartesi BM Ticaret ve Kalkınma Ajansı UNCTAD Başkanı Rebeca Grynspan’ın ve BM İnsani Yardımlardan Sorumlu ismi Martin Griffiths’in Ruslara bu durumu anlatması, dahası Rusları ikna etmesi gerekiyor. Zira Rus yönetimi uzun süredir BM’ye inancını kaybetmiş durumda. Bunun bir tezahürü olarak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kiev’e kadar gittikten sonra Moskova’ya davet edilmemiş olmasının arkasında da bu güvensizliğin yattığını söylemek lazım. Bir başka yanlış olmayacak öngörü ise şu: Pazartesi günü yapılacak görüşmelerden sonuç alınamasa bile Rusya’yı ikna çabaları son güne kadar devam edecek.