Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

ABD’nin eski başkanı Barack Obama, bu hafta Yunanistan’daydı. “Stavros Niarchos Vakfı”ndaki konuşmasında “Şu anda 7/24 denizin dibindeki denizaltı hakkında konuşuyoruz. Ama Yunanistan açıklarında 700 sığınmacının öldüğü bir kaza da var. Haber yapıldı mı yapıldı, ama aynı yoğunlukta değil. Bu da insanların hayatta kalma ihtimalleri arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor” demesi, dünya gündemine oturdu. Bu sözleri salondakiler alkışlarla karşıladı.

Kimse kusura bakmasın ama bu sözlerin samimiyetine inanmak için hafızamızı tümden yitirmiş olmamız lazım. Gelin yakın geçmişi bir hatırlayalım, eski başkan Obama’nın bu sözleri söylemeye hakkı var mı bir bakalım...

Haberin Devamı

Mülteci krizi denildiğinde bizim hafızamızda sembol bir fotoğraf var: Eylül 2015’te ailesiyle birlikte Yunanistan’ın İstanköy adasına şişme botla geçmeye çalışırken boğulan, cansız bedeni Bodrum’da kıyıya vuran üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin fotoğrafı. O trajedi yaşanırken, Barack Obama görevdeydi. Biz haftalarca Obama’nın bu resme dönük tek bir açıklamasını duymadık.

Obama’nın eski bir ABD Başkanı olarak yapabilecekleri var mıydı? Elbette vardı. Dahası “Suriye’de kırmızı çizgimiz kimyasal silah kullanımıdır. Böyle bir şey olursa müdahale ederiz” diyen oydu. 2013’te Doğu Guta’da Esad rejiminin sarin gazı saldırısında 1.400’den fazla insan hayatını kaybetti. Hem Birleşmiş Milletler’in hem ABD’nin elinde Suriye rejiminin kimyasal silah kullanıldığına dair kesin kanıtlar vardı. Herkes Obama’nın Suriye’ye müdahale açıklaması yapmasını beklerken, o, bu insanlık dramını durdurmak için müdahale kararını alamamış, topu ABD Kongresi’ne atmıştı. Dahası Rusya’nın -Beşar Esad’a zaman kazandırmak için- kimyasal silahları ülke dışına çıkarma konusundaki teklife ‘Evet’ demişti.

O dönem ABD Savunma Bakanı olan Leon Panetta bile “Başkomutan olarak bir kırmızı çizgi çizdiğinizde, bu çizginin aşılması kritik öneme sahiptir. Esad’ın yaptığı bir meydan okumaydı, Obama buna cevap verememekle dünyaya yanlış mesaj gönderdi” demişti. Nitekim o “mesajın” cesaretiyle Esad yönetimi, daha sonra da defalarca kimyasal silah kullandı ve mülteci kriziiyice içinden çıkılmaz bir hale geldi.

Haberin Devamı

Kulağını tıkadığı mesajlar

Eski ABD başkanı, görev süresince Suriye’ye müdahale konusunda hep bir tedirginlik içindeydi. Bu tedirginlik ve hareketsiz kalışın bölgede çok daha büyük tahribata yol açacağına dair analizleri dikkate almadı. O dönem ABD’li Büyükelçi Frederic Hof (Suriye krizi başladığında Obama’nın Suriye özel danışmanıydı) 9 Eylül 2015’te “Foreign Policy” dergisinde “Obama Gözlerini Aç” başlıklı yazısında şöyle diyordu:

“Milyonlarca Suriyeliyi varil bombalarına, açlık kuşatmalarına, kitlesel teröre ve toplu cezalara maruz bırakmaya karar veren yönetim (daha doğrusu Avrupa), şimdi bu kararın sonucu olarak, yüzbinlerce mülteciyle uğraşmak zorunda.”

Aylan Kürdi’nin ölümünden birkaç gün sonra “New York Times” gazetesinde iki etkili kalem Obama’yı hedefine koyuyordu. Roger Cohen, 10 Eylül 2015’teki köşesinde “Irak savaşının gösterdiği gibi, Amerikan müdahaleciliğinin korkunç sonuçları olabilir. Ancak Suriye’nin de gösterdiği gibi, ABD’nin müdahale etmemesi, aynı derecede yıkıcı olabilir. Bir şeyi yapmamak, yapmaktan daha az önemli bir karar değildir” diyordu. Birleşik Krallık’ın eski başbakanı David Cameron’ın o dönemdeki danışmanı Steve Hilton ise “Dünya mülteci krizinin sorumluluğu sadece Avrupa ülkelerinin üzerine değil, biraz da ABD’nin üzerine yüklenmeli” diye yazmıştı. Özetle, katliamları durdurmak için kılını kıpırdatmayan, mülteci krizinin büyümemesi için hiçbir somut adım atmayan eski başkan Obama, bugün vicdanlara seslenmeye kalkıyor. Kendini hiç yormasın...

Haberin Devamı

Obama’nın iki yüzü

Kazakistan’ın ‘Astana’ çıkışı

Kazakistan’ın başkenti Astana, 2017’den bu yana Suriye’de siyasi geçiş sürecinin konuşulduğu bir yerdi. Türkiye-Rusya-İran arasındaki görüşmelerin sadece mekânı değil, Suriye dosyasındaki önemli bir diplomatik mekanizmanın da adıydı. Bu hafta Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kanat Tumyshev, ev sahibi ülke olarak “20. toplantının, son toplantı olacağını” söyleyiverdi. Bu, üç taraf için de sürpriz olmuştu. Zira ne Rusya ne İran ne de Türkiye bu açıklama öncesi durumdan haberdardı. Tumysh bu çıkışının altını şöyle doldurdu:

“Suriye’nin bölgesel izolasyondan kademeli olarak çıkması, Astana Süreci’nin amacına ulaştığının bir işaretidir.”

Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünü de bu görüşüne bir destek olarak gösterdi. Bu izahlara bakınca bu açıklamanın, öyle durup dururken ortaya atılmış bir görüş olmadığı anlaşılıyor. Daha sonra Kazakistan Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen açıklamada da bu görüşü destekliyor:

“Astana formatındaki Suriye konulu uluslararası toplantıların katılımcıları müzakerelere devam etmek için toplu bir talepte bulunursa, Kazakistan ilerlemeyi dikkate alarak bir iyi niyet göstergesi olarak süreci yeniden başlatma olasılığını değerlendirmeye hazırdır.”

Bu bir geri adım gibi görünse de öyle değil. Açıklamanın tamamı okunduğunda, aslında Bakan Yardımcısı’nın söylediği gibi Kazakistan’ın bu süreci sonlandırmak istediği açıkça görülüyor.

Peki o zaman ne oldu da bir anda, habersiz şekilde böyle bir çıkış yapıldı? Rivayet muhtelif, ama hemen herkes mutabık ki, bu kararın arkasında lojistik meseleler ya da maliyet sorunları yok. Kazakistan üzerindeki bir “dış etki”nin devrede olması kuvvetle muhtemel. Rusya, Kazakistan’ın bu kararında bir “Batı etkisi” olduğu görüşünde. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, “Batı egemen ulusların içişlerine müdahale ediyor, Rusya’yla Kazakistan’ın arasını açmaya çalışıyor” diyerek açıklamaya tepki gösterdi. Batı’nın uzun süredir Kazakistan’la ilişkileri iyileştirmek için çabaladığı biliniyor. Kazakistan’ın ise Rusya ile de hassas bir denge üzerine kurulu ilişkileri var.

Obama’nın iki yüzü

Denge politikası

Kazakistan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Rusya’nın önemli bir müttefikiydi. Önce geçen yıl Ocak ayında ülkede iktidarı sarsan protestolar, ekonomik sıkıntılar, Kazakistan’ı -özellikle de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası- diplomaside bir denge politikası izleme zorunluluğuna itti. Bu, Rusya’ya nispeten mesafe koyan bir denge politikası. Savaşın ilk günlerinde Kazakistan’dan gelen “Kendimizi yeni bir demirperdenin arkasında bulmak istemiyoruz” açıklaması, Luhansk ve Donetsk’in tek taraflı bağımsızlıklarını tanımayacağının duyurulması, Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev’in Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve AB yetkilileriyle görüşmesi, savaşın sonlanması için BM ve uluslararası hukuka atıf yapılması bu pozisyonun açık göstergeleriydi.

Kazakistan bir süredir Çin ve Körfez ülkeleriyle ilişki kurmaya çalışıyor. Ayrıca Avrupa Birliği üyesi ülkelerle, örneğin Almanya ile petrol arzı için anlaşma yapmış, Fransa’yla ulaşım-tarım sektörlerinde ortak projelere başlamıştı. Enerji alanında AB’nin Kazakistan’la yakınlaşma çabaları ve bu ülkenin de Rusya ile arasına mesafe koyma ihtiyacı, tarafları ortak paydada buluşturuyor. Kazak- Avrupa ve genelde Kazak-Batı ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha derinleşmesi şaşırtıcı olmaz.