Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumartesi günü size bir kitaptan, bir aileden ve bir sivil toplum örgütünden bahsettim.
Kitabın ismi “Kör Uçuş”tu. Yazan Gültekin Yazgan‘dı.
“Kör Uçuş”, çok küçük yaşta görme yetisini kaybeden Yazgan‘ın hayat mücadelesini ve başırı öyküsünü anlatıyordu.
Beni asıl etkileyen, Yazgan‘ın o dalgalı hayatındaki Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nı kurarken içindeki ruh haliydi.
Yazgan, Braille Alfabesi‘ni ve nota sistemini kendi kendine öğrenmiş. Dışarıdan ilkokul, ortaokul ve liseyi bitirmiş. Hukuk Fakültesi’ne girmiş, İngilizce öğrenmiş. İngiltere’den getirdiği kabartma kitapları çevirmiş, Hukuk Fakültesi’nde dersler vermiş.
Ve emeklilik döneminde en başa...
Yani kendisi gibi küçük yaşta hayata tutunmak zorunda olan çocuklar, gençler ve yeni başlangıçlar yapmak isteyen büyükler için Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı projesini hayata geçirmiş.
*   *    *
İşte Gültekin Yazgan‘ın ağzından derneğin kuruluş öyküsü...
“ABD’de öğrenciler için ders kitapları hazırlamayı amaçlamış bir sivil kuruluşu vardır. Adı, Recording for the Blind and Dislexic. Hizmetlerinden yararlanan üyeler 100 bini aşmıştır. 1994’te New Haven‘daki şubeyi ziyaret ettiğimde kuruluşun stoklarında on bin ders kitabının master kasetleri vardı. Bir apartman dairesinde bulunan şubede altı okuma kabini vardı. Hepsinde de gönüllü okuyucular okumakla meşguldüler. Şimdi kitap stokları yüz bini geçmiş. Kayıt tekniğinde de dijital kayıt sistemine geçmişler. Bu kuruluşun başta gelen gelir kaynakları sponsorlardır. Bir de İngiltere’den örnek verelim: Londra’da bulanan National Library for the Blind tüm dünyaya kitaplık hizmetleri veren bir sivil kurumdur. 1894’te kurulmuştur. Bunun da yüzlerce sponsoru vardır. Bu kitaplığın benim yaşamımda önemli bir yeri vardır. Aydın Halkevi’nde İngiliz Kültür Heyeti denilen İngiliz kuruluşu tarafından İngilizce kursu açılmıştı. Ben de oraya devam etmeye başlamıştım. Elimdeki kabartma yazı cetveliyle kursun ders kitabını kopyalamıştım. İlk gün kursu İngiliz Kültür Heyeti’nin bir müfettişi ziyarete geldi. İskoçyalı öğretmenimiz Mr. Fulton bizi tanıştırdı. Aradan iki ay kadar geçmişti. Günlerden bir gün, İngiliz Kültür Heyeti’nin Türkiye Temsilcisi Mr. Grant Aydın’a gelmiş; benimle görüşmek istemiş. Yanına gittim; başarılı bir öğrenci olarak beni kutladı ve yanında getirdiği bir çuval kabartma kitabı armağan etti. Bunlar arasında bir sözlük, birkaç gramer kitabı ve edebiyat eserleri vardı. İlk kez kabartma kitap görüyordum. Gözlerim sulandı. O sırada Londra bombardıman altında yaşıyordu, ama Londra’daki bir kitaplıktan bana bu kitaplar ulaşmıştı. O zamandan beri her zaman okuyacak kitabım oldu. İnternet sitelerindeki kitap listelerinde seçtiğim kabartma kitapları ödünç olarak hemen gönderiyorlar. Bazı Türk romanlarının çevirilerini bile basmışlar; Türkçelerini kabartma kitap olarak bulamadığım için o kitaplıktan ödünç alıp okudum. Ülkemde de böyle güçlü bir kitaplık olsa diye düşündüm. Okula devam eden görme özürlülerin sayısı giderek artıyordu, yurdumuzun yüzlerce kentinde, köyünde yaşayan görme özürlülerin çevresinde yararlanabilecekleri bir kitaplık yoktu. Hem görme özürlü öğrencilerin hem de öğrenci olmayan görme özürlülerin yazılı kaynaklardan yararlanabilmek için başkalarına muhtaç olmaktan kurtulması gerekliydi. İzmir’deki bir grup dostumla birlikte yıllarca düşlediğim bir kitaplığı kurup yaşatmak amacıyla harekete geçtik. Ekim 2003’te İzmir Görme Özürlüler Kitaplığını Kurma ve Yaşatma Derneği‘ni kurduk. Kitaplık, 2 Ekim 2004 gününde açıldı. Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı gün geçtikçe gelişmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki kitaplık kuruluşlarının düzeyine erişmek için çaba gösteriyoruz.”
*   *    *
Tülay ve Gültekin Yazgan müthiş işler yapıyor.
Binlerce görme engelli kendilerine yeni bir hayat kuruyor.
Cumartesi yazımdan sonra birçok kişi arayıp Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’na destek vermek istediğini söyledi.
Web adreslerini tekrar ediyorum.
www.turgok.org
Telefonları da şöyle: (0232) 483 30 23


Hırs ve iddia aynı şeyler değil
Sanatçı Nilüfer, Milliyet Pazar’da ne güzel demiş:
“Hayatın değerli olduğunu 40’ımdan sonra anladım. Ben şu andan itibaren hiç yeni şarkı yapmasam da olur. Ama bu beni genç tutuyor. 30-40 yaşlar arasında insan hırslı oluyor, işten güçten başka bir şey görmüyor. 40’tan sonra bilinçleniyorsun, hayatın değerli olduğunu anlıyorsun. Çıtayı fazla yükseltmemek lazım. Hırs insanı yıpratan bir şey. 30’la 40 arasında tırmanıyorsun. Daha bir hayatın götürdüğü yere gidiyorsun. Kendine zaman ayıramıyorsun. Kendiniz önemli olmuyorsunuz o noktada. İşten güçten gözünüz hiçbir şeyi görmüyor. Ama zaman geçtikçe ve oturup düşününce hayatımın değerli olduğunu anladım.”
Aslında hayatın anlamını anlamak için illa da 40’lı yaşları beklemek gerekmiyor.
Hayata gönül gözlüğüyle bakıp; hırs ve iddiayı karıştırmamak gerekiyor. Evet; hırs yıpratmakla kalmıyor, ilişkileri de bozuyor. İddia ise sadece bireye değil, topluma da çok şey katıyor. İddialı olmayız ama hayatı da anlamalıyız.
Kendimiz için...
Hepimiz için...