Finans dünyasının içinden bir arkadaşımla konuşuyordum. “Krizin neresindeyiz?” diye soru sordum. Yani dipte miyiz, yoksa yeni dipler mi arayacağız? Şaka yollu bir cevap verdi:
“Sana makro bilgiler verebilirim, aynı zamanda mikrolarını da... Grafikler çıkartabilirim, analizler yapabilirim. Geçmiş krizlerle bugünkü arasındaki benzerlikleri, farklılıkları da anlatabilirim. Ama öyle olaylar yaşıyor, öyle konuşmalara tanıklık ediyoruz ki; kimin neyi ne kadar bildiği konusunda herkesin bir fikir birliği içinde olabileceğini zannetmiyorum...”
Önüme her gün onlarca rapor, araştırma, inceleme geliyor. Vakit buldukça bunları okuyorum, bazılarını da saklıyorum. Benzer yorumlar da var, birbirinden çok farklı olanlar da...
Çok değil...
Temmuz, ağustos aylarında bunların neredeyse zıt raporlar sunan kurumlar olmuştu. Demek ki, geleceği doğru okumak o kadar kolay değil. Bu ekonomist dostum ise gerçeğe en yakın tahminler yapan bir kişidir. Değerli dostum devam etti:
“Sana söyleyebileceğim çok önemli ve öncü göstergeler var. Ama hiçbiri şimdi söyleyeceklerimin yerini tutmaz.”
“Nedir?” dedim.
* * *
Anlatmaya devam etti:
“Elimdeki veri her şeyin önüne geçebilir. Kadınların kıyafet satışlarında yüzde 18.2’lik bir düşüş olmuş. Kadınları ancak derin bir resesyon korkusu durdurabilir.”
Ayakkabı satışlarında ise yüzde 9.7’lik bir gerileme olmuş.
Bu bir gösterge midir bilemem ama birçok erkek için ayakkabı satışlarının düşüyor olması ekonomide ciddi bazı problemlerin olduğunun bir göstergesidir diyebiliriz.
Elbette bunlar şaka yollu geçen konuşmalar...
Geçen gece Ekonomist ve Capital dergilerinin Citibank’la birlikte yaptığı ortak söyleşi toplantısında konuk konuşmacı Deniz Gökçe’ydi. Gökçe her zaman olduğu gibi iyimser bir ruh halindeydi. Konuşmasında Türkiye’nin avantajlı olduğu yönleri sundu.
Gerçekten de 2001’deki kriz ortamına bakıldığında kamu borcunun gayri safi milli hasılaya olan oranı yüzde 22’lerdeyken bugün bu oran artılarda geziyor.
O gün krize kamu borçlu yakalanırken, bugün böyle bir risk ortada bulunmuyor.
Gökçe’ye göre özel sektör borçları da uzun vadeli ve çevrilebilir nitelikte...
Tabii reel sektör temsilcileri Gökçe’yle biraz farklı düşünüyorlardı.
Hükümetin başta IMF güvencesini arkasına almasını ve sektörlere göre bazı teşviklerin gündeme getirilmesini istiyorlardı.
* * *
Örneğin İzmir’in yakından tanıdığı işadamı Kemal Zorlu, herkesin finansal krizi konuştuğunu ancak özel sektörün ne halde olduğunu konuşanın çok az olduğunu ifade etti. Haklıydı...
Bankalar arasındaki likidite sıkıntısı, dövizdeki yangın, borsanın yaşadığı depresyon konuşuluyor da üretimin nasıl devam edeceğini dile getiren sadece bu kesimin temcilcileri oldu. Onlar da hükümet tarafından ağır eleştiriler aldı. Sonuç olarak şöyle bir yorumda herkes birleşti:
“ABD ve Avrupa ne kadar çabuk toparlanırsa Türkiye de o kadar hızlı yoluna devam eder.”
Bazı gelişmeler bizim dışımızda ama bazıları bizim yapacağımız düzenlemelere bağlı...
2001’den çıkışı sağlayan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı Kemal Derviş hazırlamıştı. Yapısal ve radikal aldığımız önlemler sayesinde bugün saydığımız avantajlara sahip olduk. Ama bir süredir bu programı yapan ve işleyişini sağlayan Derviş’ten uyarılar geliyor. Ve Türkiye’nin yeni programlara ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Bu uyarıları dikkate almamız gerekiyor.
Kadınların kıyafet alırken düşünüyor olması, dolapları dolduran ayakkabılara rağmen yenisini alma iştahının kesilmesi bir göstergeyse...
Piyasalarda sıkıntı var demektir.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025