Dün kaldığım yerden devam ediyorum. Mert Arıkan ve arkadaşlarıyla bir sempozyum öncesi tanıştım. Benden kendilerini yönlendirmemi istemişlerdi. O projenin içinde olan birçok genç ya AISEC’le ya Rotary Değişim Programı’yla ya da Erasmus projeleriyle dünyanın farklı ülkelerindeki üniversitelere gittiler, bazıları da çalışma imkanı buldular. Mert de bu gençlerden bir tanesiydi.
İzmir aşığı her genç gibi gitmekte zorlandı ama şansına çıkan Hindistan’ı da değerlendirmek istedi.
Ben bu tür programların ve yurtdışında çalışma imkanlarının gençlerin üzerinde son derece faydalı olduğuna inanıyorum. Nitekim Mert, Hindistan’dan her hafta farklı gözlemlerini benimle paylaştı.
Hindistan’ın yazılım sektöründe nasıl ilerlediğini, dünyanın en önemli bilişim merkezlerinden biri haline geldiğini anlattı her mesajında...
Mert gibi birçok gencimiz gittikleri yerde kalıp kalmamak arasında çok bocaladılar, dönenler ise İzmir’de yeteri kadar iş imkanı bulamadıkları için İstanbul’un yolunu tuttular. EXPO’yu ise geri dönüş müjdesi olarak gördüler.
Mert’in bana yazdığı ama vakit bulup yayınlayamadığım şu notunu özetleyerek sizlerle paylaşıyorum:
* * *
“İzmir, EXPO’yu Milano’ya kaptırdı. Bu dünyanın sonu mu? Kesinlikle değil... İzmir, barındırdığı potansiyeliyle EXPO’nun getireceği katma değerin çok daha üzerinde bir ekonomik hacim yaratabilir. Bunu iki yıla yakın yaşadığım Hindistan deneyimlerimle söyleyebilirim.
Hindistan gibi dünyadaki bilişim endüstrisinin kalbinin attığı bir ülkede, oradaki en büyük bilişim firmalarından birinde çalıştım. Bundan çok değil, sadece 10-15 yıl öncesine kadar Hindistan’ın şu anki bilişim başkenti diyebileceğimiz Bangalor şehri de tıpkı İzmir gibi özellikle uygun iklim koşulları sebebiyle emeklilerin akın ettiği bir şehirmiş. Bilişim sektörünün bu şehirde gelişmeye başlamasıyla beraber şehrin çehresi de bir anda değişmeye başlamış. Önce yerli Hint teknoloji firmaları büyüyerek istihdamı artırmışlar ve şu an için Hindistan’ın en büyük ikinci ve üçüncü teknoloji firması olan Infosys ve Wipro şirketlerinin merkezleri burada ve sadece ikisinin toplam istihdamı yüz bin civarında ve ciro rakamları da yine sadece ikisinin toplamı hızla 10 milyar dolara yaklaşmakta. Yerli firmalarla beraber yatırım koşullarının uygunluğunu gören global firmalar da birbiri ardına yatırıma gelmişler. Bugün Bangalor’un en işlek caddesi MG Road’a (Mahatma Gandhi Caddesi) çıktığınız zaman Uzakdoğulusundan Amerikalısına, Avrupalısından Avustralyalısına dünyanın her köşesinden insanı bir arada görebilirsiniz. Bu sayede sadece bilişim sektörü değil, bunun yanında ulaşım, konaklama, emlak, yeme-içme başta olmak üzere farklı sektörlerde de talep büyümekte. Üstelik bu tarz bilişim firmalarında kullanılan en büyük girdi, nitelikli insan gücü ve bu işgücünün kullandığı nitelikli bilgisayarlar. Diğer sanayilerdeki gibi maliyeti yüksek, havayı kirleten ağır fabrika yatırımlarına gerek duymadan irili ufaklı teknoloji şirketleri çok küçük başlangıç sermayeleriyle kurularak büyüyebilir ve büyük ekonomik hacimler yaratabilirler. İzmir de Bangalor gibi sahip olduğu uygun iklim şartlarını bu şekilde bir avantaja çevirebilir. Tabii ki sadece uygun iklim şartları yeterli değil, bundan daha da önemli olarak uygun altyapının (havaalanı, otel, yol, telekom ve internet altyapısı), iyi eğitimli (çoğunlukla mühendis), İngilizce bilen, uluslararası standartlarda iş yapabilen nitelikli insan gücü, özellikle fikri mülkiyet haklarını da kapsayan sağlam bir hukuki altyapı da olmazsa olmazların arasında. Bunlardan iklim koşulları ve nitelikli insan gücü zaten İzmir’de mevcut. Etkin bir lobi faaliyetiyle diğer altyapı ve hukuki konular da hükmet desteğiyle halledilebilecek konular. Hindistan’ın bilişim otoritesi NASSCOM ve uluslararası danışmanlık firması McKinsey’in ortak raporuna göre 2010 yılında Hindistan, bilişim ve buna bağlı alt sektörlerle beraber 60 milyar dolarlık bir gelir elde etmesi öngörülmekte. Tüm bunları gerçekleştirmek çok kolay değil elbet, ama çok da zor değil. Öncelikle işe hayal etmekle başlamalıyız ve sonra da bu hayali gerçekleştirmek için çok çalışmalıyız. İzmir bugün nasıl yıllar önce EXPO’nun hayalini kurup bunun için çok çalışarak final aşamasına geldiyse aynı şeyi diğer hedefler için de pek ala yapabilir...”
* * *
İşte İzmirli gençlerin hayalleri...
Bu projeler hayata geçse İzmir’de doğup büyümüş bir genç başka yere gider mi?
Köy Enstitüleri’nden CHP’ye
Geçtiğimiz hafta kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitüleri’nin kapanış süreci konusunda edindiğim bilgiler Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu duruma nasıl geldiğini daha iyi anlamama yol açtı. Köy Enstitüleri’nin kapanış süreci, halk dalkavukluğu uğruna Atatürk’ün ilke ve devrimlerinden uzaklaşma, Güneydoğu’da kalıcı bir çözümden vazgeçilişi ve içinde bulunduğu çağın çok önündeki bir eğitim anlayışının katledilişiyle kısaca karşı devrimin başlangıcıyla örtüşüyor.
Köy Enstitüleri’nin bana düşündürdüğü, pek dile getirilmeyen önemli bir nokta da olanak sağlandığında ve doğru yönlendirildiğinde Türk insanının ne denli çalışkan ve zeki olabileceğini; bilgi ve yeteneğini kısa sürede nasıl katlayabileceğini göstermesi. Eğitim sorununun çözümünü, “Köylünün en kısa zamanda okur-yazar olması, tüm köylerin okula ve öğretmene kavuşturulması, buna özgü öğretmen yetiştirilmesi gerek” diye özetleyen ve askerde yetişmiş onbaşıları kastederek, “Onları köyden alıp, köyde öğretmenlik için gerekli bilgilerle donatalım ve kısa bir süre sonra da köye öğretmen olarak yollayalım. Ardından yeni girişimler gelir” sözleriyle Köy Enstitüleri’nin ilk adımını atan Atatürk, “çalışkan ve zeki” olarak nitelediği Türk insanına güvenmiş ve her zaman olduğu gibi haklı çıkmıştır. Hayatlarında köy görmemiş üniversite mezunu şehir çocuklarının köylerdeki “mecburi hizmet”lerinin neden verimli sonuçlar doğurmadığını da düşündürmüştür bu sözler.
Çağdaş bir yaşamı hedefleyen Hasan Ali Yücel’le İsmail Hakkı Tonguç’un bir arada yakaladıkları başarı, toplumun farklı kesimden gelen insanların ortak bir idealde bir araya gelmeleri gerektiğini, ülke çıkarına olan adımların ancak böyle atılabileceğini göstermiştir. Bugün bunu sağlayabilecek tek çimento Atatürk ilke ve devrimleri... CHP de artık kendine çekidüzen verip, halkla yeniden kucaklaşabilmeli. Kerhen değil, gönülden desteklenmek istiyorsa Atatürk’ün ilke ve devrimlerine daha sıkı sarılmalı, eğitime öncelik vermeli. Köy Enstitüleri’nin yerini alabilecek, günümüz koşullarına uygun ve uygulanabilir eğitim projeleri üretilebilecek insanlarla işbirliği yapmalı ve halkı değişim yaratabileceğine inandırmalı.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden,
ulgenok@ulgenok.net)