Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin dergisi ESİAD Yaşam’da Dilek Gappi’nin Nezih Öztüre’yle yaptığı güzel bir röportaj vardı.
Öztüre şöyle diyor.
“Tanrı bana zenginlikte de acıda da bonkör davrandı. Karşılığında, benim sahip olduklarıma sahip olamayanlarla hayatı paylaşmak durumundayım...”
Nezih Öztüre, sosyal sorumluluk projelerine sahip çıkan ve savunan işadamlarından biridir.
Bu projeleri bir imaj çalışması olarak değil, toplumsal fayda yaratmak için yapar.
Bunların dile getirilmesinden de çoğu zaman hoş karşılamaz.
“İyilik yap denize at” felsefesini sonuna kadar savunur.
Gerçekten de hayatını, olanaklarını herkesle paylaşır.
Bir araya geldiğimizde genellikle hayatı konuşuruz, insanların yaşam alışkanlıklarından, gelecek hayallerden ve elbette İzmir’den, Türkiye’den...
O da ben de hayata bakışımızda “gündelik sadelik” kavramı öne çıkarırız.
Sadeliğin insana en yakışan duruş olduğuna, insanı olgunlaştıranın da sadelikten geçtiğine inanırız.
* * *
Dünya ekonomisindeki son gelişmeler insanları da, toplumları, hatta ülkeleri de yeni alışkanlıklara zorluyor.
Belki de dünya bir özeleştiri sürecinden geçiyor.
O yüzden Nezih Öztüre’nin bu röportajını bulup okumanızı tavsiye ediyorum.
Bu Pazar için de size bir özet yapıyorum.
Öztüre bakın neler diyor:
“Ruhun sadece maddi varlıklarla zenginleştirilemeyeceğine inandım. O yüzden kitaplar hazırlıyorum, fotoğraf çekiyorum, sanata destek olmaya çalışıyorum...”
“Rutin işimizle para kazanıyoruz ama biz ‘ne olursa olsun para kazanalım, agresif büyüyelim” diyen bir grup değiliz. Sindirerek büyüme taraftarıyız...”
“Özel hayatımız olduğunu hiçbir zaman unutmuyoruz. İnsan kendisini keyiflendiren konularla ilgilenmeli.”
* * *
“Türkiye’nin en iyi üç okulundan biri sayılan İstanbul Teknik Üniversitesi’ne birinci tercihim olarak gittim. Spor yaptım madalya aldım, sanatla uğraştım sergi açtım. Bir sürü beğendiğim şey var, hepsini kendimde hak görüyorum. Ancak tek şeyi hak görmüyorum. O da israf...”
“Bir tane montum varsa, yenisini aldığım zaman öbürünü ihtiyacı olana veriyorum. Lüzumsuz tüketimler yaratıp dünyayı kirletmeye hakkım yok. Hiçbir arabayı 200 bin kilometreden evvel değiştirmem. 4 bin motorlu bir arabayı, 20 bin kilometrede değiştirmeyi açık söylüyorum şımarıklık olarak görüyorum. Gömleklerimi soluncaya kadar kullanıyorum, bundan da hiç utanmıyorum.”
* * *
“Hayatımı üçe bölmeye uğraşıyorum. Üçte birini işime ayırmak istiyorum, üçte birini kendime ayırmak istiyorum ki bu bölümde ailem var, sanat var, hobilerim var. Balık tutuyorum, fotoğraf çekiyorum ve bunlara para lazım diyenlere de gülüyorum. Hayatımın üçüncü kısmı da sosyal aktiviteler. Ben kendimi hep borçlu hissettim.”
“Bu borcu da en fazla ödemeyi sevdiğim yer eğitim kurumları. Ben bir eğitim gönüllüsüyüm. Bornova Anadolu Lisesi Vakfı’nın yıllarca başkanlığını yaptım. Yapılabilecek en iyi şeyin eğitim olduğu inancındayım.”
* * *
Gündelik sadelik kriz sonrası bu dünyanın en fazla konuşacağı kavram olacak. İyi pazarlar...

Atlantis Manisa’da mı?
Dünya tarihini araştırırken karşılaştığım bazı gerçekler, uygarlık tarihinde Öntürklerin yerinin örtülmeye çalışılırken, Yunan ve Mısır gibi uygarlıkların yanında, kaybolduğu öne sürülen bazı uygarlıkların gizeme bulandırılıp, abartılarak, tüm uygarlıkların başlangıcı şeklinde sunulmaya çalışıldığını gösteriyor. Birkaç yıl önce, yaşamı boyunca Sümer tabletlerini araştırmış Muazzez İlmiye Çığ’a kayıp Mu Uygarlığı konusunda düşüncelerini sormuş ve aldığım “Kim görmüş o tabletleri?” yanıtından sonra uygarlıkların “kayıp” değil “somut” kanıtlarını araştırmaya yönelmiştim.
* * *
Ancak kayıp ülke Atlantis’in yıllardır çalıştığım Manisa kentinde olduğunu öne süren “The Sunken Kingdom - The Atlantis Mystery Solved (Batmış Krallık Atlantis Gizemi Çözüldü)” kitabının yazarı arkeolog Peter James’in yazdıklarını okuyunca konuyu biraz araştırdım.
Manisa’nın aydınlarından araştırmacı, yazar ve dağcı Haydar Aksakal rehberliğinde Yarık Kaya’ya ve Tantolus’un Tahtına tırmanan, Ağlayan Kaya Niobe ile Kibele’yi gören James’e göre, Yunan coğrafyacı Pausanias “Magnesia’da (Sipylus’un kuzeyinde yer alan bir şehir) oturanlar arasında ‘Tanrılar Annesi’ (Kibele) hakkında en eski heykeller Tantalus’un oğlu tarafından oyulmuştur” ve “Bugün hala var olan Tantalus gölü, Tantalus’un muhteşem mezarı, Anne Pleastine’nin mezarı üzerindeki dağda yer alan Pelops’un tahtı Tantalus ve Pelops hanedanı hakkında günümüze kalan kanıtlardır” sözleriyle Manisa’yı tarif etmektedir.
* * *
James’in iddiaları özetle şöyle:
Tantalis’in hükümdarı Tantalus ile Atlantis’in hükümdarı Atlas aynı kişidir. Tantalus Dione’nin kocası iken, Atlas Dione’nin babasıdır. Her ikisi de zenginlikleri ve lir çalma ustalıkları ile ünlenmişler, tanrılara karşı gelmeleri nedeniyle gökyüzünde asılı kalmaya mahkum edilmişlerdir. Tantalus Spil Dağı’nın altında ezilirken, Atlas ise Atlas Dağı’na dönüştürülmüştür.
Hem Tantalis, hem Atlantis deprem sonrası sular altında kalmıştır. Gerçekten de benzerliğin bu kadarı fazla. (Ayrıntılı bilgi ve fotoğraflar için Haydar Aksakal’ın hazırladığı http://www.atlantis-manisa.com adresine başvurulabilir.)
Atlantis’in nerede olduğuna ilişkin diğer hipotezleri incelediğimde, dünyanın birçok yerine ilişkin görüşlerin bulunduğunu, ancak bu hipotezlerin tümünün kanıtları toplandığında Peter James’in hipotezinin onda biri bile etmediğini gördüm. İyi bir tanıtım, pazarlama ve İzmir’den düzenlenecek şehir turları ile Manisa’nın tarihi yerleri yerli ve yabancı turizme kazandırılmalı.
Yazdığı kitapla en azından, Yunanlıların Karagöz ve baklavadan çok daha önceleri bizim kralları da yürüttüklerini kanıtlayan Peter James’e ve çabaları için Haydar Aksakal’a çok teşekkürler.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)