Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ha­kan Do­ğa­nay ile İz­mir’e gel­di­ği ilk gün­ler­den bu ya­na ta­nı­şı­rız. Ha­kan’ı her­kes İz­mir­li bi­lir ama o geç­mi­şi ol­duk­ça es­ki İs­tan­bul­lu ai­le­nin bir fer­di­dir. Ai­le­si­nin ço­ğun­lu­ğu İs­tan­bul’da­dır; da­ha doğ­ru­su 1997’den bu ya­na edin­di­ği İz­mir­li dost­la­rı dı­şın­da kan ba­ğı olan he­men he­men kim­se yok­tur. Ha­kan Do­ğa­nay ile be­nim de yö­ne­ti­ci­lik yap­tı­ğım bir­çok ku­rum­da be­ra­ber ça­lış­tık. Te­le­viz­yon­la­ra çok gü­zel prog­ram­lar yap­tı.
Bu­nun dı­şın­da bir­çok or­ga­ni­zas­yo­nun yö­net­men­li­ği­ni, su­nu­cu­lu­ğu­nu üst­len­di.
Hem per­de ar­ka­sın­da­ki, hem de sah­ne­de­ki ki­şi ol­du.
Bit­mez tü­ken­mez bir ener­ji­si var­dır.
Son­ra­sın­da ken­di pro­dük­si­yon şir­ke­ti­ni kur­du.
Adı İz­mir Film...
Ve Star Te­le­viz­yo­nu’nda­ki “Ha­kan­la Ge­zi­yo­rum” prog­ra­mı baş­la­dı.
O gün bu­gün­dür Ha­kan, haf­ta­da or­ta­la­ma 1000 ki­lo­met­re ya­pı­yor.
Ara­dı­ğım­da ba­zen Sam­sun’dan, ba­zen Şır­nak’tan çı­kı­yor.
“Ha­kan­la Ge­zi­yo­rum” prog­ra­mı­nın yü­zün­cü­sü bu Pa­zar ya­yın­la­nı­yor.
Do­ğa­nay, İs­tan­bul­lu ol­ma­sı­na rağ­men İz­mir aşı­ğı ola­rak bu ve bir son­ra­ki bö­lü­mü İz­mir’e ayır­dı.
İz­le­me­ni­zi tav­si­ye ede­rim.
100’ün­cü prog­ram ne­de­niy­le geç­ti­ği­miz haf­ta Club En Ve­lo’da bu­luş­tuk.
Ger­çek­ten gü­zel bir ge­cey­di.
Hem eki­bin bu mut­lu­lu­ğu­nu pay­laş­tık, hem de es­ki dost­lar­la soh­bet et­me im­ka­nı bul­duk.
Be­ni asıl il­gi­len­di­ren ko­nu şu... Ha­kan’ın eki­bi çe­ki­mi, mon­ta­jı ve bü­tün de­tay­la­rı İz­mir’de­ki stüd­yo­lar­da ya­pı­yor ve ha­zır hal­de İs­tan­bul’a yol­lu­yor. Bu be­nim 90’lı yıl­la­rın ba­şın­dan be­ri sü­rek­li gün­de­me ge­tir­di­ğim ve id­di­ası­nı sür­dür­dü­ğüm bir ay­rın­tı...
* * *
Si­ne­ma, te­le­viz­yon ko­nu­sun­da eği­tim al­mış, ih­ti­sa­sı­nı yap­mış bir ki­şi ola­rak ben İz­mir’in bu alan­da öne çık­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni sa­vu­nu­yo­rum.
Bu te­zi­mi doğ­ru­la­ta­cak bir­çok et­ken var.
Bi­rin­ci­si film en­düs­tri­si gi­de­rek da­ha bü­yü­yor ve Tür­ki­ye’de bu alan­da­ki ya­tı­rım­lar da ar­tı­yor.
İs­tan­bul’da çe­kim ya­pan ve pro­dük­si­yon üre­ten fir­ma­lar mev­cut ko­şul­lar­dan ol­duk­ça ra­hat­sız ve ma­li­yet­ler gi­de­rek yük­se­li­yor.
Al­ter­na­tif me­kan ya­rat­ma sı­kın­tı­sı çe­ken ku­rum­lar, ye­ni al­ter­na­tif­ler arı­yor­lar.
90’lı yıl­la­rın ba­şın­da bu­nu fark edip İz­mir­li özel sek­tör ya­tı­rım­cı­la­rı ve özel­lik­le ye­rel yö­ne­tim­ler bu ko­nu­da ya­tı­rım ya­pa­bil­se­ler­di; bu­gün İz­mir sa­de­ce Tür­ki­ye’nin de­ğil Av­ru­pa’nın en önem­li si­ne­ma pla­to­la­rı­na ve film stüd­yo­la­rı­na sa­hip ola­bi­lir­di.
Çün­kü in­san kay­na­ğı­mız var. Te­le­viz­yon­lar­da sey­ret­ti­ği­miz di­zi­le­rin, si­ne­ma­lar­da­ki iz­le­di­ği­miz film­le­rin bü­yük bir kıs­mı­nı İz­mir­li ar­ka­daş­la­rı­mız ya­pı­yor.
Ço­ğu biz­le­rin ar­ka­daş­la­rı...
İş­le­ri­ni çok iyi ya­pı­yor­lar ama İz­mir de bu­run­la­rın­da tü­tü­yor. Ya­pa­cak bir şey­le­ri yok.
Film en­düs­tri­si­nin kal­bi şim­di­lik İs­tan­bul’da atı­yor.
* * *
Zan­ne­di­yor mu­su­nuz, mil­yon­lar­ca do­lar­lık Ame­ri­kan film­le­ri sa­de­ce Ho­oly­wo­od’ta çe­ki­li­yor.
Son yıl­lar­da si­ne­ma ta­ri­hi­nin en bü­yük pro­dük­si­yon­la­rın­dan bi­ri­si olan Yü­zük­le­rin Efen­di­si fil­mi, çe­kim­le­ri­nin ger­çek­leş­ti­ril­di­ği Ye­ni Ze­lan­da’yı dün­ya­nın en göz­de tu­ris­tik des­ti­nas­yon­lar­dan bi­ri ha­li­ne ge­tir­di.
Ulus­la­ra­ra­sı tu­rizm acen­ta­la­rı, Ye­ni Ze­lan­da ve fil­min çe­kil­di­ği pla­to­la­ra özel tur­lar dü­zen­le­di, Wel­ling­ton ken­tin­de film­de kul­la­nı­lan de­kor ve ak­se­su­ar­la­rın ser­gi­len­di­ği bir mü­ze bi­le ku­rul­du.
300 mil­yon do­la­ra mal olan se­ri­nin üçün­cü fil­mi Kra­lın Dö­nü­şü de Wel­ling­ton’da çe­kil­di.
Fil­min sa­de­ce 2 bin fi­gü­ra­nın kul­la­nıl­dı­ğı Mek­si­ka’ya 25 mil­yon do­lar ka­zan­dır­dı­ğı id­di­a edi­li­yor.
Yi­ne ha­tır­la­ya­cak­sı­nız.
“Ame­ri­ka so­kak­lar­da ku­rul­du” slo­ga­nıy­la gös­te­ri­me gi­ren New York Çe­te­le­ri fil­mi ABD’de de­ğil, İtal­ya’da çe­kil­miş­ti.Ro­ma şeh­rin­de ve Ci­ne Cit­ta Film Stüd­yo­la­rı’nda çe­ki­len film, tam 180 mil­yon do­la­ra mal ol­muş­tu. Ho­oly­wo­od film­le­ri­nin ço­ğu İtal­ya’da ve İs­pan­ya’da çe­ki­li­yor.
İş­te Club En Ve­lo’da Ha­kan’ı din­ler­ken bun­lar ak­lı­ma gel­di. Ve id­di­amı ye­ni­li­yo­rum.
Dün­ya­nın en gü­zel si­ne­ma pla­to­la­rı­nı İz­mir ya­pa­bi­lir. Biz­de yağ var, un var, şe­ker var...
Hel­va­yı pi­şi­re­cek bi­ri­ne ih­ti­ya­cı­mız var.

Haberin Devamı

Sa­yın va­lim gü­le gü­le

Haberin Devamı

Geç­ti­ği­miz haf­ta mer­kez va­li­li­ği­ne ata­nan Sa­yın Re­fik Ars­lan Öz­türk’le ta­nış­ma­mız Ma­ni­sa Va­li­si ola­rak gö­re­ve baş­la­ma­sı­nın he­men ar­dın­dan ge­çir­di­ği kalp ra­hat­sız­lı­ğı sı­ra­sın­da ol­muş­tu.
Öne­ri­len ope­ras­yo­nun ris­ki ken­di­si­ne an­la­tıl­dı­ğın­da “Ben Ma­ni­sa’nın va­li­si­yim. Ma­ni­sa’nın he­kim­le­ri­ne gü­ve­ni­yo­rum ve üni­ver­si­te­niz­de ame­li­yat ola­ca­ğım” de­miş ve ba­şa­rı­lı ge­çen ope­ras­yo­nun ar­dın­dan kı­sa sü­re­de gö­re­vi­ne baş­la­mış­tı.
Ken­di­siy­le son yüz yü­ze gö­rüş­me­miz ise Ata­türk­çü Dü­şün­ce Der­ne­ği Yö­ne­tim Ku­ru­lu ola­rak ken­di­si­ni zi­ya­re­ti­miz sı­ra­sın­da ol­du. Der­ne­ği­mi­ze elin­den ge­len her tür­lü des­te­ği ve­ren sa­yın va­li­mi­ze çok te­şek­kür edi­yo­ruz.
*  *  *
Sa­yın Va­li­miz al­çak­gö­nül­lü­lü­ğü, ne­za­ke­ti, gü­ler yüz­lü­lü­ğü, halk­la iç içe olu­şu, is­ten­di­ğin­de ula­şı­la­bil­me­si ile çok fark­lı bir ki­şi­lik ya­pı­sı ser­gi­le­di; ama hep ha­tır­la­na­ca­ğı özel­li­ği dev­le­tin pa­ra­sı­nın kul­la­nıl­ma­sı ko­nu­sun­da gös­ter­di­ği özen ve tu­tum­lu­lu­ğun dü­ze­yiy­di.
Çı­kan bir ha­ber üze­ri­ne bir in­ter­net si­te­si­ne yaz­dı­ğı me­saj­da, “Ye­tiş­me tar­zım, yö­ne­tim an­la­yı­şı­mı ve ka­rak­te­ri­mi de et­ki­le­miş ol­ma­lı. İç ve dış borç­la­rı çok olan ül­ke­mi­zin tüm yö­ne­tim ka­de­me­le­ri­nin tu­tum­lu­luk üze­ri­ne ku­rul­ma­sı­nı öz­le­ye­rek ve umut ede­rek ömür ge­çir­dim. İna­nır mı­sı­nız ben bu özel­li­ğim­den do­la­yı hiç onur­lan­dı­rıl­ma­dım. Gü­lüm­se­mey­le, bel­li be­lir­siz te­bes­süm­ler­le ala­ya alın­dı­ğı­mı his­set­tir­di­ler üs­te­lik. ‘Ese­rim ol­sun’ di­ye ya­pı­lan ya­tı­rım­la­rın öl­çü­süz­lü­ğü ve sa­vur­gan­lı­ğa fe­ve­ra­nı­mı ‘çağ­dı­şı ka­fa ya­pı­sı’ ola­rak gö­ren­le­rin sa­yı­sı ‘ile­ri de­re­ce­de çağ­daş ka­fa­lı’ ola­rak gö­ren­ler­den hep faz­la ol­du” di­yor; tu­tum­lu­lu­ğu­nun kö­ke­ni­ni ise şöy­le açık­lı­yor­du: “Ba­bam ka­vu­nu kes­ti­ğin­de ön­ce çe­kir­dek­le­ri­ni ayı­rır­dı ta­vuk­la­ra ver­mek için. Son­ra ka­buk­la­rı­nı ayı­rır­dı ko­yu­na, ko­ça ver­mek için. Ka­vu­nun içi­ni biz on­dan son­ra yer­dik. Böy­le bir yok­sul­lu­ğun için­den çı­kan in­san­lar, bir ma­ka­ma gel­di­ği za­man o gün­le­ri­ni mut­la­ka ha­tır­la­ma­lı. So­nuç­ta ko­ru­ya­ca­ğım pa­ra ül­ke­min pa­ra­sı­dır de­me­li.”
*  *  *
Sü­mer­bank ola­yın­da gü­cün de­ğil, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü­nü sa­vu­nan, özel iş­le­ri­ni gör­mek için mi­ni­bü­se bi­nen, pro­fes­yo­nel­le­re taş çı­kar­ta­cak ka­dar ba­şa­rı­lı ka­ri­ka­tür çi­zen va­li­miz ba­şa­rı­lı ga­ze­te­ci Sa­yın Say­gı Öz­türk’ün ağa­be­yi­dir.
Yap­tık­la­rın­dan bir­çok ders çı­kar­dı­ğım Sa­yın Öz­türk’ü ta­nı­mış ol­mak­tan onur du­yu­yor, bun­dan son­ra­ki gö­rev­le­rin­de de biz­le­re önem­li ders­ler ve­re­ce­ği­ne ina­nı­yo­rum.
Ma­ni­sa Va­li­li­ği­ne ata­nan Sa­yın Ce­la­let­tin Gü­venç’e de ye­ni gö­re­vin­de ba­şa­rı­lar di­le­rim.
(Prof. Dr. Ül­gen Ze­ki Ok’un ka­le­min­den, ul­ge­nok@ul­ge­nok.net)