Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AHMET Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi kuruluşundan bugüne sürekli belgeler topluyor. Sadece bu coğrafyayı değil; Avrupa’nın birçok merkeziyle bağlantı kurarak bu belgelerin İzmir’e getirilmesini sağlanıyor.
Bunlar kent hafızası için oldukça önemli belgeler...
Bu belgelerin yurtdışında çeşitli vesilelerle kullanılması da İzmir’in tanıtımı açısından büyük önem taşıyor.
Bunlardan sadece bir örnek vermek istiyorum.
Eleni Mavrokefalidu tarafından 2009 yılında Yunanistan’ın Yanya kentinde basılan “İzmir - İyon’un İncisi” adlı bir katalog yapıldı.
Kitap, 2009 yılına ait bir takvim... Kitabın içindeki bütün görsel malzemeler İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nin görsel dokümanlarından oluşuyor.
Kitabın yazarı Eleni Mavrokefalidu geçen yıl bu görsel malzemeleri İzmir’e gelip aldı.
Kitabın sonunda da İzmir’e ve müzeye teşekkür var. Kitabın dizgi işlemlerini Eleni Sampu yapmış. Baskısı ise Sampos Panagiotis tarafından gerçekleştirilmiş. Kitabın dış kapağında ise İzmir Rıhtımı’nın eski bir resmi var.
Kent Arşivi ve Müzesi dışa açıldıkça daha evrensel bir kültür hizmeti sunmaya başlayacak.
Merhum Başkan Ahmet Piriştina’nın da isteği bu değil miydi, İzmir’in tüm dünyada konuşulan bir kent olmasını istiyordu.
Bu çalışmaları takip etmek gerekir. Müze Müdürü Dr. Oktay Gökdemir de bu eserlerin çoğalması için yurtdışı bağlantılı birçok projeyi gündemlerine aldıklarını söylüyor.
Gökdemir ile konuşurken Kent Kitaplığı’na kazandırılan yeni eserlerden bahsetti.
Elena - Frangakis Syrett’in “18’inci Yüzyılda İzmir’de Ticaret”, Dinçer Sezgin’in “İzmir Esintileri”, Mehmet Karayaman’ın “20’inci Yüzyılın İlk Yarısında İzmir’de Sağlık”, Engin Berber’in “1876 ve 1908 Yunanca Rehberlere Göre İzmir”, Yaşar Ürük’ün “İzmir’i İzmir Yapan Adlar”, Serdar Kızık’ın “İmbat’ı Ege’nin”, Mümtaz Peker’in “İzmir Nüfus Tahmini Üzerine Bir Deneme”, Zeki Arıkan’ın “İzmir Basınından Seçmeler”, Yaşar Akyol’un “İzmir Halkevi”, Kadri Sümer ve Ahmet Günbaş’ın “Şehrin Adı İzmir...”
Bu coğrafyayı takip eden herkesin kitaplığında olması gereken eserler...
Üç yeni kitap da yakında çıkmak üzere...
“Yarımada Yarışması Projeleri”, “Deve Güreşleri”, “İkinci Meşrutiyet’te İzmir...”
Bunlarla birlikte İzmir üzerine çıkan kitap sayısı 64 olacak.
Elbette bu sayı yeterli değil ama iyi yolda olduğumuzu söyleyebilirim.
Geçmişimize, entelektüel hafızamıza katkı koyan herkese teşekkürler...



“Onur” üzerine çeşitlemeler
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözleriyle çok mutlu oldum.
“18 Mart 1915... Dünya Türkiye’nin karşısında. Çanakkale’de bizi yok etmek için saldırıda... Türkiye’ye saldıranların gücü belliydi. Bütün bu olanlar karşısında Atatürk, Mehmetçiğe bir şey söylüyor. ‘Ben size ölmeyi emrediyorum’ diyor. Bir taraftan bu mücadelelerin içinden gelen bir milletin torunu olacaksın, bir taraftan da şu ne der, bu ne der diye düşüneceksin. Onurumuzla kimseyi oynatmayacağız...”
“Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” (12.05.1994, Hürriyet) ve “Her 10 Kasım’da yaygara kopartılıyor” (14.11.1994, Hürriyet) sözlerinin sahibinin geçirdiği bu değişim veya gelişim umut verici.
Gerçi “Ben hiç değişmedim. İslami fikirler değişmez” sözleri de ona ait, ama olsun.
* * *

“Onur” konusunda aklıma takılan birkaç soru sormak istiyorum kendisine. Irak’ın kuzeyinde askerimizin başına çuval geçirildiğinde onurumuzla oynanmamış mıydı? Danışmanınız ABD’de sizin için “Süpürmeyin, kullanın” dediğinde tüm Türkiye’nin onuru ayaklar altına alınmamış mıydı?
“Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” suçlamasını yaparken, İsrailli pilotların “öldürmeyi” Türkiye’de öğrenmelerine engel olmamanız “onur” sözcüğüyle bağdaşıyor mu?
“İzmir’le ilgili bazı yakıştırmalar vardır, İzmir ilk seçimde bu yakıştırmayı silip atacaktır” sözlerinizle “Gavur” imasında bulunduğunuz ve gavurluktan kurtulmak için AKP’yi seçmekle zorunlu kıldığınız İzmirlilerin onurlarını ne derece zedelediğinizin farkında mısınız?
* * *
“Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediğinizde; Abdullah Öcalan için “Sayın”, aziz şehitlerimiz içinse “kelle” ifadelerini kullandığınızda şehitlerimizin ve ailelerinin yerle bir olan onurları ne olacak?
Yanlış tarım politikalarıyla belini büktüğünüz yetmiyormuş gibi bir çiftçimize “Ananı al da git” dediğinizde çiftçilerin ve analarının onurları yara almamış mıydı? Ya “Monşer” diyerek küçümsediğiniz değerli diplomatlarımızın onurları?
Yanlış ekonomik politikalarınız sonucu işsiz kalan veya her an işsiz kalma tehlikesi yaşayan insanların onurları ne durumda, haberiniz var mı? Elimizde, avucumuzda ne varsa satmamıza karşın, iktidara geldiğiniz 2002’de 129.7 milyar dolar olan dış borcumuz 247.1 milyar dolara, 91.6 milyar dolar olan iç borcumuzsa 213.3 milyar dolara ulaşmışsa ve ikide bir IMF’ye avuç açmak zorunda kalıyorsak “onur” diye bir şeyden bahsetmemiz olası mı?
Son olarak
Atatürk’ün “Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getirmiş uluslar, önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdur” sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)