Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İz­mir Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı Aziz Ko­ca­oğ­lu ile ge­çen gün soh­bet edi­yor­duk.
De­di ki...
“Ben se­çim ya­rı­şı­na Bor­no­va Be­le­di­ye Baş­ka­nı ol­mak için gir­dim. Kim­se Ah­met Pi­riş­ti­na’nın ara­mız­dan bu ka­dar er­ken ay­rı­la­bi­le­ce­ği­ni bi­le­mez­di. İçi­miz­den bi­ri Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı ola­cak­tı. Ter­cih edi­len ben ol­dum. Bu ka­ra­rı ge­nel mer­ke­zi­miz de onay­la­dı ve Bü­yük­şe­hir Baş­ka­nı se­çil­dim. Bu ka­ra­rın onay­lan­dı­ğı ge­ce eve git­ti­ğim­de dü­şün­düm, önüm­de sa­de­ce iki he­de­fim ola­bi­lir­di. Bi­rin­ci­si eşi­min, ço­cuk­la­rı­mın, ya­kın çev­re­min baş­la­rı­nın dik yü­rü­ye­bi­le­cek­le­ri, yüz­le­ri­nin kı­zar­ma­ya­ca­ğı bir hiz­met dö­ne­mi ge­çir­mek­ti. Çok şü­kür, bu ko­nu­da içim ra­ha­t. Ek­sik­lik­le­ri­miz ola­bi­lir ama kim­se­nin hak­kı­nı ye­me­dik. Tüm İz­mir­li­le­rin be­le­di­ye baş­ka­nı ol­ma­ya ça­lış­tım. Si­ya­se­tin dü­rüst­lük, şef­faf­lık il­ke­le­riy­le ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni an­lat­ma­ya ça­lış­tık. İkin­ci he­def ise par­tim adı­nay­dı. CHP bay­ra­ğı­nın İz­mir’de ye­re düş­me­me­si için ça­ba­la­dım, dur­dum. Ben CHP’nin ka­mu gö­re­vi ya­pan bi­rin­ci kol­tu­ğun­da otu­ran bir ki­şi­yim. 2009 Mart’ın­da da bu­nu gö­re­rek ikin­ci he­de­fi­mi ger­çek­leş­tir­miş ola­ca­ğım. Ki­min baş­kan ola­ca­ğın­dan çok, CHP bay­ra­ğı­nın dal­ga­lan­ma­ya de­vam et­me­si be­nim için da­ha önem­li­di­r.”
Aziz Ko­ca­oğ­lu, se­çim­ler­den al­tı ay ön­ce ka­ra­rı­nı net­leş­ti­re­ce­ği­ni bir­kaç de­fa tek­rar­la­dı.
Hat­ta biz­ler, “Bu­gü­ne ka­dar hiç­bir se­çim­de al­tı ay ön­ce baş­kan aday­la­rı­nın isim­le­ri bel­li ol­ma­mış­tır” de­sek de, Ko­ca­oğ­lu bu dü­şün­ce­sin­de sa­mi­mi ol­du­ğu­nu üs­tü­ne ba­sa ba­sa di­le ge­tir­di. Ge­çen haf­ta bir-iki ya­zım­da bu gö­rüş­le­ri ha­tır­la­tan ya­zı­lar yaz­dım.
Ve de­dim ki. CHP’de de, AKP’de de, di­ğer par­ti­ler­de de kim­le­rin aday ola­ca­ğı­nın ka­ra­rı ge­nel mer­kez ta­ra­fın­dan ve­ri­le­cek. Da­ha doğ­ru­su li­der­ler dü­şü­ne­cek, bir ter­cih­te bu­lu­na­cak­lar.
Ama aday aday­lı­ğı ki­şi­sel bir ta­sar­ruf­tur. Bu gö­rev­de olan be­le­di­ye baş­ka­nı bi­le ol­sa ay­nı sü­reç ge­çer­li­dir. Ben Ko­ca­oğ­lu’nu din­ler­ken ve kur­du­ğu cüm­le­ler­de yap­tı­ğı vur­gu­la­rı dü­şü­nür­ken şöy­le bir ka­nı­ya var­dım. Ko­ca­oğ­lu ka­mu­oyuy­la da­ha ön­ce pay­laş­tı­ğı dü­şün­ce­le­re pa­ra­lel ha­re­ket ede­cek ve ken­di­siy­le il­gi­li ka­ra­rı çok ya­kın­da net­leş­ti­re­cek. Ya­ni bir işa­ret fi­lan bek­le­me­ye­cek. El­bet­te birta­kım te­mas­lar­da bu­lu­na­cak, bu gö­rüş­me­ler­den bi­ri CHP Ge­nel Baş­ka­nı De­niz Bay­kal’la ola­cak. Bel­ki de ki­şi­sel ka­ra­rı­nı net­leş­ti­re­rek bu sü­re­ci baş­la­ta­cak.
Böy­le­ce hem ken­di du­ru­şu­nu net­leş­ti­re­cek hem de par­ti­de aday aday­lı­ğı­nı dü­şü­nen ki­şi­le­re de ye­ter­li za­man ta­nı­ya­cak. Son ka­rar hiç kuş­ku­suz ge­nel mer­kezin ola­cak.
Za­ten bu­nun ak­si­ni kim­se dü­şü­ne­mez. Kal­dı ki, bir­kaç gün ön­ce­ki ko­nuş­ma­la­rın­dan bi­rin­de Ko­ca­oğ­lu bu vur­gu­yu da yap­mış­tı.
Özet­le...
Bir­kaç gün ya da haf­ta için­de Ko­ca­oğ­lu’nun ya­pa­ca­ğı bel­li ola­cak.
De­vam edip et­me­me ka­ra­rı­nı ala­cak ve son sö­zü CHP li­de­ri De­niz Bay­kal’a bı­ra­ka­cak.

İki gün­cel fık­ra
Ba­zı öz­de­yiş­ler ve sap­ta­ma­lar var­dır ki gün­lük ya­şam­da kar­şı­laş­tı­ğı­nız bir­çok olay anım­sa­ma­nı­za yol açar. Mev­la­na’nın “Bü­tün dün­ya­yı araş­tır­dım, gü­zel ah­lak­tan da­ha üs­tün bir ya­ra­şır­lık bu­la­ma­dım” ve­ya Eins­te­in’ın “Her şey gö­re­ce­li­dir” söz­le­ri gi­bi... Yet­kin in­san ol­ma­nın en önem­li et­men­le­rin­den iki­si olan iyi ah­lak ve er­de­me sa­hip ol­ma­nın han­gi ko­şul­lar­da ger­çek­leş­ti­ği ve­ya ko­ru­na­bil­di­ği de önem­li. Ber­nard Shaw’a gö­re “Kim­se si­ze baş­ka tür­lü ol­ma fır­sa­tı­nı ver­mez­se na­mus­lu ol­mak ko­lay­dır.”
Ba­zı fık­ra­lar da söz­le­rin an­la­ta­ma­dı­ğı pek çok şe­yi an­la­ta­bi­lir. Pa­zar gü­nü­nü­zü ne­şe­len­di­re­cek iki fık­ra ak­tar­mak is­ti­yo­rum bu­gün siz­le­re. İl­ki­ni gö­rev­de ol­du­ğu dö­nem­de Rek­tör Prof. Dr. Ce­mil Öz­can’dan din­le­miş­tim. Geç­miş za­man­da ya­şa­yan çok din­dar iki kar­deş­ten bi­ri dağ­da ma­nas­tır ha­ya­tı ya­şa­yıp, ço­ban­lık ya­par­ken, di­ğe­ri şe­hir­de ayak­ka­bı ta­mir­ci­li­ğiyle uğ­ra­şır­mış. Dağ­da­ki ço­ban bir gün kar­de­şi­ni öz­le­miş, şeh­re git­me­ye ka­rar ver­miş. He­di­ye ola­rak da ke­çi süt­le­ri­ni top­la­mış ve bir ke­se­nin içi­ne dol­dur­muş. Ço­ba­nın ima­nı o ka­dar güç­lüy­müş ki süt ke­se­den sız­mı­yor­muş. Ço­ban, kar­de­şi­nin ta­mir­ci dük­ka­nı­na gir­miş, elin­de­ki ke­se­yi du­var­da­ki çen­ge­le as­mış. Sa­rı­lıp, has­ret gi­der­miş­ler. Ko­nu­şur­lar­ken ka­pı­dan çok gü­zel, mi­ni etek­li bir ha­nım gir­miş ve aya­ğı­nı seh­pa­nın üze­ri­ne da­ya­ya­rak ayak­ka­bı­sı­nın kı­rıl­mış to­pu­ğu­nu gös­ter­miş. Gör­dük­le­ri kar­şı­sın­da ço­ba­nın kal­bi bo­zul­muş ve çen­ge­le ası­lı ke­se­den süt dam­la­ma­ya baş­la­mış. Du­ru­mu an­la­yan ayak­ka­bı ta­mir­ci­si, müş­te­ri çık­tık­tan son­ra kar­de­şi­ni bir ke­na­ra çek­miş ve şöy­le de­miş: “Bak kar­de­şim, dağ ba­şın­da nef­si­ne ha­kim ol­mak ko­lay­dır, önem­li olan ay­nı işi şe­hir­de ya­pa­bil­mek­tir.”
*   *   *
Ta­ra­fım­dan gün­cel­leş­ti­ril­miş ikin­ci fık­ra ise şöy­le: Az­gın bir fır­tı­na­da bat­ma teh­li­ke­siy­le kar­şı kar­şı­ya ka­lan bir ge­mi, ışık­la­rı­nı kul­la­na­rak im­dat çağ­rı­sı yap­ma­ya baş­lar. Bir sü­re son­ra is­ke­le yö­nün­de­ki bir ışık çağ­rı­ya kar­şı­lık ve­rir: “Bu ta­ra­fa doğ­ru gel...” Ge­mi ro­ta­sı­nı o yö­ne çe­vi­rir ve ışı­ğa iyi­ce ya­naş­tı­ğın­da me­saj gön­de­rir. “Te­şek­kür­ler, ama şim­di lüt­fen ke­na­ra çe­kil, yok­sa sa­na çar­pa­ca­ğım.” Işık ya­nıt­lar. “Çe­ki­le­mem...” Ge­mi­de­ki­ler si­nir­le­nir. “Na­sıl çe­kil­mez­sin, ufak te­fek bir ge­mi­cik de­ğil, kos­ko­ca bir ge­mi­yim ben!” Işı­ğın ya­nı­tı ge­cik­mez. “Sen bi­lir­sin, ben de De­niz Fe­ne­ri’yim...“
(Prof. Dr. Ül­gen Ze­ki Ok’un ka­le­min­den, ul­ge­nok@ul­ge­nok.net)