Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? “Bizim hesaba çekileceğimiz zamanlar demokrasi uygulamasında neresidir; sandıklardır. Her sandıklar kurulduğunda hesaba çekilir. Ama siyasetçi kendisini daha önceden hesaba çekemiyorsa, çekmiyorsa o zaman geldiği gibi, sandığa gömülürsün. Siyasette mezar sandıktır. Bunun acı faturaları var. Öyleyse bunu bilerek çalışacağız ve milletle el ele olacağız. Milletle karşı karşıya olmayacağız. Bazen birileri çıkabilir ama biz ne dedik biz kimsesizlerin kimsesiyiz.”
İyi, güzel sözler de... Başbakan eleştiri kabul ediyor mu?
Mümkün mü? Özeleştiri...
Bugüne kadar hiç şahit olmadık. AKP okları ne zaman kendisine doğru hissetse, hemen yüzde 47’yi hatırlatıyor. “Çoğunluk bizde” diyor.
Tamam da demokrasinin çoğulculuk olduğunu hatırlatan var mı?
AKP bunu kabul etmiyor; “Seçimden seçime halka sorarız” demeye getiriyor.
Gelmiş geçmiş bütün hükümetler aynı hataya düştüler. Hatayı kabul etmediler.
Halkın beklentilerinden zaman içinde çok çok uzaklaştılar. Bizde ne yazık ki, sivil toplum örgütleri yeteri kadar güçlenemedi. Başbakan’ın medyaya yönelik sözlerini Avrupa Birliği ülkesinin bir başbakanı yapabilir miydi?
Sanmıyorum...
Her zaman savunduğum bir şey var.
Türkiye’nin gelişimi ve değişimi için sivil insiyatifin baskı unsuru olması şart.
Belki de sivil diploması denilen kavramı tam anlamamış olmamızın da bunda büyük etkisi vardır. Bunun için de sivil diplomasiyi sadece siyasetin değil, toplumun genelinin kullanması gerekir.
* * *
Nedir sivil diplomasi?
Bir halkla ilişkiler faaliyeti mi?
İkisini birbirine karıştırmamak gerekir.
Bu tür diplomasinin dilimizde karşılığı bile yok. Belki sivil diplomasi veya kamuoyu diplomasisi hatta gönüllü diplomasi diyebiliriz. Devletten devlete değil, devletten kamuoylarına; sivil toplumdan devletlere; sivil toplumdan kamuoylarına yönelik olarak, kapalı kapılar ardında değil, açık yapılan diplomasiden bahsediyoruz.
Kamuoyu diplomasisini PR faaliyetleriyle karıştırmamak gerek.
PR faaliyeti bir görüşün ya da bir fikrin satılmasına yöneliktir.
Kamuoyu diplomasisi o görüşün veya o fikrin oluşturulması için yapılır.
Entelektüel ve kavramsal düzeyde gerçekleştirilir.
Ama her ikisi de küreselleşen dünyada gelişen iletişim kanallarını kullanır.
Karışıklık da zaten bu yüzden doğar.
Sizce böyle bir problemimiz yok mu?
Ya İzmir’in...
Ege’nin...
Son yirmi yılda İzmirlilerin tipik ruh halini tersine çevirecek, “Eyvah Anadolu kaplanları bizi geçiyor mu?” endişesini yok edecek sivil diplomasi değil midir?
Son yaşadığımız EXPO sürecini şöyle bir gözden geçirin.
EXPO Genel Sekreteri Loscarteles’in her İzmir’e geldiğinde “Sivil birliğiniz yok” eleştirisinin arkasında da sivil diplomasi yoksunluğu yok mu?
Nasıl Türkiye Avrupa Birliği’ne kendini anlatmakta zaman zaman sıkıntılar yaşıyorsa; İzmir’in de kendi problemlerini merkezi hükümete anlamakta aynı durumun etkisi yok mu?
Bence var...
En başa dönecek olursak.
Türkiye’de hükümetler demokrasi deyince akıllarına seçimi getiriyor.
Oysa seçim demokrasinin tek başına unsuru değildir.
Bunun böyle olmadığını da ancak sivil toplum anlatabilecektir.
Eksik ve yetersiz olan budur.