CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Ergenekon soruşturmasının kilit ismi olduğu iddia edilen Tuncay Güney’in 2001’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadenin DVD’lerinin televizyonlarda yayımlanan bölümlerini, bir hekim olarak değerlendirdi.
Ve teşhisi koydu.
Ağız ishali...
Ağız ishali denince aklıma yıllar önce yazdığım bir yazı geldi.
Başlığı şöyleydi.
“Logorrhea...”
İşte o yazım...
* * *
Bir gözlem...
Hemen her gün, her konuda ve çok sayıda toplantılar yapılıyor.
Bazen mecburen, bazen keyifli bir sohbet dinlemek için gidiyorsunuz.
Herkes konuya odaklanmaya çalışıyor, zaman kısıtlı...
Bir beyefendi ya da hanımefendi alıyor mikrofonu eline, başlıyor konuşmaya.
Dinleyenlerin sabrını çatlatacak uzunlukta; konu dağılıyor, bazen de araya anılar ekleniyor.
Uyarılar gelince de kızıyor; ne kendisinin, ne konuştuğunun farkında...
Ya da bir başka yerde...
Örneğin bir arkadaş toplantısı ya da dost sohbetinde...
Dinleseniz en iyi sporcu o; en iyi ekonomist, en iyi mühendis yine o...
Yakın tarih, uzak tarih fark etmiyor.
Her şeyi biliyor; en küçük detayına kadar...
Uzayı da biliyor, gen bilimini de...
Anlatıyor da anlatıyor.
O daldan bu dala...
Geçmişten bugüne, bugünden geleceğe...
“Niye siyasete girmiyorsunuz?” diye soruyorsunuz; bin bir bahane...
“Neden herhangi bir sivil toplum örgütünün yönetiminde yer almıyorsunuz?” diye soruyorsunuz; kendisinden başka herkes sahtekar, ikiyüzlü, güvenilmez...
Bıraksanız sabaha kadar konuşacak.
Peki, tedavisi mümkün mü?
Ama kimsede ne dinleyecek sabır var, ne de hal...
Nasıl tedavi edilir?
Bir doktor arkadaşıma sordum; “Bu bir hastalık mıdır?” diye...
Sağolsun açıklık getirdi.
“Logorrhea çeşitli kişilik özelliklerinde daha ortalama düzeyde görülürse de asıl patolojik hali hipomanik ve manik nöbetler sırasında gözlenir” dedi.
“Ama ben böyle yazarsam, doktorlardan başka kimse anlamaz” dedim.
O zaman şunları söyledi:
“Logorrhea yani logorenin anlamı şudur. Söz akıntısı, söz ishali, söz seli... Her konuda kesin bir görüş sahibi olma.
Konuşmaları egemenliği altına alma eğilimi gösterme. Eleştiriye katlanamama, düşüncelerin uçukluk sergilemesi. Yüksek sesle ve hızlı konuşma. Konudan konuya atlama...”
Meğerse bizim toplumda ne kadar çok “logorrhea” olmuş insan varmış da haberimiz yokmuş. İshali ilaçla tedavi edebiliyorsunuz ama; bu “logorrhea”yı ne yapacağız?
Galiba...
Bu ülkenin gerçek aydınları seslerini yükseltmezse, daha cesur olmazlarsa işte bu “ağız ishali”ne yakalanmışlar kendilerini bir şey sanarak ortalıklarda dolaşmaya devam edecekler.
Bizler de onların kuyuya attığı taşı çıkarmaya...
Sabih Kanadoğlu ve Nazım Hikmet
YAKINDAN tanıma fırsatına eriştiğim insanlar arasında; Atatürk ilke ve devrimlerine, hukuka, etik değerlere ve demokrasiye bağlılık; çalışkanlık, dürüstlük ve vatan sevgisi açılarından en önde gelen insandır Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu. 2.5 yıl önce kendisine fahri doktora unvanı verdiğimiz günün, yaşamının en mutlu günlerinden biri olduğunu söylemesi, maddi değil, manevi değerlere bağlılığının kanıtıdır.
Örnek aldığım bu değerli insanın çeşitli çetelere karşı yıllarca korkmadan, yılmadan verdiği savaşın ardından çetecilik suçlamasıyla evi aranırken neler hissettiğini anlayabiliyorum. Sahte evraklarla “irticacılık”la suçlandığımızda benzer duyguları yaşamıştık; tek suçumuz laiklik ilkesi ve hukukun gereği olarak dindar insanlara eziyet etmemekti oysa.
* * *
Sayın Kanadoğlu’nun evinden “suç delili” olarak Fazıl Say’ın hangi CD’sinin alındığını bilemem. Eğer “Nazım” adlı oratoryoya ait olanıysa, Genco Erkal’ın okuduğu, Nazım Hikmet’in “Vatan Haini” şiiri vardır içinde...
Yaşamı boyunca emperyalizme karşı mücadele etmiş büyük şair, hibe alan veya borçlanan ülkelerin bağımsızlıklarını büyük ölçüde yitireceği kanısındaydı ve bunu şiirinde, “bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson’un / 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali / Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. / ‘Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz’, dedi Hikmet / Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ” dizeleriyle haykırmıştı. Kendisine Türk vatandaşlığını geri verenler Hikmet’in bu sözlerinde bir “hikmet” olduğunu düşünüyorlar mı acaba?
* * *
Yaşasa ve evinin arandığı gece sayın Kanadoğlu’nu dinlese belki şu dizeleri eklerdi şiirinin sonuna “yeni Türk Vatandaşı Nazım”...
“Yılmadan, korkmadan Atatürk’ün milliyetçilik ilkesine dayanmaksa vatan hainliği / Hukuk devleti ilkelerinin egemenliği için gayret sarf etmekse 50 yıl / Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne / Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesine bağlı kalmaya çalışmaksa / Vatan hainliği diktanın yerleşemeyeceği, özgür bir ülke için çaba harcamaksa / Cumhuriyeti sadece ve sadece yargının, adaletin ayakta tutacağına / Yanlış yöne sevk edilse de bir süre, sonunda adaletin mutlaka galip geleceğine inanmaksa... / Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: / Sabih Kanadoğlu da vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)