Mesleğimiz gereği birçok toplantıya katılıyoruz. Bazılarında konuşmacı olarak, bazılarında ise panelist olarak görüşlerimizi aktarıyoruz.
Eş, dost toplantısına katıldığımızda da özellikle siyasi tansiyonun yüksek olduğu dönemlerde bizlerden daha fazla bilgi almaya çalışıyorlar.
Gayet doğaldır.
Çünkü bir gazeteci sokaktaki vatandaştan çok daha fazla bilgi bombardımanıyla karşı karşıyadır.
Farklı çevrelerden, farklı sektörlerden kişilerle görüş alışverişi içindedir.
Görünen yüz kadar, perde arkasıyla da ilgilidir. Kulis bilgileri vardır. Sadece yaşadığı coğrafyayla ilgili değil farklı kültürlerle de ilgilenmektedir.
Olayları çok önceden görebilir, gelişmeleri aylar öncesinden fark edebilmektedir.
Bütün bu faktörler bir gazeteciyi bir adım öne taşır.
O yüzden soruların da fazla olması gayet normaldir. Yıllarca benzer toplantılara katılmış bir gazeteci olarak geçmişten biraz farklı bir fotoğrafla karşılaştığımızı söyleyebilirim.
Başlangıçta sohbetler normal başlıyor, sonra kullanılan ton biraz değişiyor.
Medyaya çok ağır eleştiriler başlıyor.
Anlıyorum; insanlar gergin...
Hükümetin son yıllarda dayatmacı, ısrarcı politikaları, demokrasi adı altında bir takım zorlamaları, halkın beklentilerini bir türlü karşılayamaması ve giderek artan endişeler vatandaşın günlük hayatını bile etki etmeye başlamıştır.
Biliyorum bir yandan küresel ekonomik dalgalanmalar, bir yandan siyasi belirsizlikler geçmişte yaşanan sıkıntıları bizlere hatırlatıyor.
Ama gerçekleri oturup konuştuğunuzda...
Özeleştiri yapma imkanı bulduğunuzda...
Olayları sakin sakin düşünmeye başladığınızda... Bütün bu yaşadıklarımız içinde medyayı nereye konumlandırıyorsunuz?
Medya dünyanın her yerinde toplumsal ayna görevini yapar.
Dünyayı, insanı ilgilendiren her şey gazetenin, gazetecinin konusu olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Esas olan objektif olmak, objektif kalmaktır.
Gazeteciler taraf olabilir mi?
Medyanın taraf olduğu konu hukuktur, eşitliktir, bireysel özgürlüktür, cumhuriyettir, laikliktir, demokrasidir, sosyal devlet anlayışıdır, insanlıktır, çevredir, sağlıklı bir gelecektir, Atatürk ilkeleridir...
Çağdaş dünyadır, geleceğimizdir...
Medyanın eleştirilecek yönleri yok mudur?
Elbette vardır.
Türkiye’deki her kurum gibi medyanın da, gazetecilerin de özeleştiri yapması gerekir.
Ama sizi temin ederim ki; otokontrolün en fazla geliştiği mesleklerden biri gazeteciliktir.
Dediğim gibi geçmişte katıldığımız toplantılarda da benzer eleştiriler alıyorduk.
Ama böylesine bir genelleme ve her şeyi medyadan bekler bir söylem son üç, dört yılın konusudur. Sanki Türkiye’deki bütün iktidarların kefili medya olmuştur. AKP’nin “çoğulcu” değil “çoğunlukçu” anlayışı ve politikalarını medya mı yaptırmıştır? Kadrolaşmayı, “ondan, bizden” anlayışını medya mı yönlendirmiştir?
Merkez sağı medya mı birleştirememiştir?
Ekonomide yapısal değişikleri yapamayan medya mıdır? Muhalefeti tetikleyecek, alternatif hazırlayacak medya mıdır, yoksa siyasi partilerin kendi iç dinamikleri midir?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, sonrasında atılan tüm adımlarda uzlaşma mesajları verip sonra unutan medya mıdır, hükümet midir?
Medya olanlarla, olması gerekenlerle, insanla, tüm canlılarla ilgilenir. Dünya döndükçe medya da olacaktır. Gerçek olan medyasız demokrasi her zaman sorunlu olacaktır.