Geçen gün KOBİ diyebileceğimiz, daha doğrusu KOBİ olma yolunda hızla yol alan bir şirketin kapısından girerken duvara asılmış bir yazı dikkatimi çekti.
“Çalışanlarınızın ya da iş arkadaşlarınızın, müşterilerinizin, iş ortaklarınızın şirketinizi nasıl algıladıklarını düşündünüz mü? Acaba kendinizi tanımlarken kullandığınız kelimelerle, onlarınki ne kadar örtüşüyor? Şirketinizi temsil eden ekip arkadaşlarınız, dışarıdan nasıl algılanmanızı sağlıyorlar?”
Türkiye’de büyük şirketlerin çoğunun yaşamına daha geçmemiş bu iş felsefesini orta boy denebilecek bir işletmenin duvarlarında görünce hem sevindim hem biraz şaşırdım.
Şirketin sahibine bu yazıyı neden astığını sordum.
Dedi ki...
“Artık iyi mal üretmek yetmiyor Deniz Bey... Kendimizi iyi anlatmalıyız. O da yetmiyor çalışanlarımızın da kendilerini iyi anlatmaları gerekiyor. Bir şirketi sadece patronu değil, çalışanları da temsil etmeli...”
Kendisini tebrik ettim.
* * *
Biraz konuşunca bazı adımları attıklarını ama yeterli olmadığını gördüm.
Belli ki şirketin imkanları arttıkça yapılmak istenenler de hayata geçirilecekti.
Olsun, bu başlangıç bile heyecan vericiydi.
Kendisine bazı örnekler verdim.
Örneğin Fortune 500’ün takip ettiği bir takım değerlerden bahsettim. Algılama endeksinin şirketin piyasa değeri için ne kadar önemli olduğundan...
Fortune 500 CEO’ların yani şirketlerin üst yöneticilerinin özelliklerini şöyle sıralamış.
Küresel düşünme yüzde 79, rekabetçi olma yüzde 78, stratejik düşünme yüzde 78, iyi iletişim kurma yüzde 69, güvenilir olma yüzde 65, yüksek profil yüzde 62, marka uzmanı olma yüzde 55, insan odaklı olma yüzde 47, tutkulu olma yüzde 37...
Bu özellikleri sıralayan dergi bir hatırlatma yapmadan da edemiyor.
“Kendi hayatınızın CEO’su olmayı unutmayın...”
Demek ki, şirketleriniz için düşündüklerinizi kendiniz için de hayata geçirmelisiniz.
Belki de kendi hayatınızın CEO’su olmadan çalıştığınız şirketin CEO’su da olamıyorsunuz.
Son dönemde bazı şirket guruları (yönetim danışmanları ya da strateji danışmanları) küresel düşünme ve rekabetçi olma dışındaki bütün bu özellikleri “algılama yönetimi” içinde toplamaya başladılar.
Yani söz konusu olan ister bir şirket, ister birey olsun algılamayı yönetebilmeniz için iyi bir stratejiye, iyi iletişim kurmaya, güvenilir olmaya, yüksek bir profili temsil etmeye, marka yönetebilmeye, insan odaklı olmaya ve tutkulu davranmaya mecbursunuz.
Bunları yapabilmek küresel düşünmenize zemin hazırlıyor, bu da rekabetçi olmanızı sağlıyor.
* * *
Belki karmaşık olabilir.
Ama dünyanın geldiği nokta böyle...
Biz neden şikayet ediyoruz?
Türkiye’de sanayicilerimiz, işletmelerimiz çok kaliteli, dünyayla rekabet edebilir mallar üretiyorlar ama buna rağmen uluslararası büyük markalara henüz sahip değiliz. Peki nasıl yapacağız?
İzmir’de küçük ve orta boy işletme sınıfına giren bir işletmenin giriş katına asılan panodaki yazıda işin sırrı verilmişti.
“Şirketinizin nasıl algılandığını düşündünüz mü?”
Algılama yönetimi...
İşte dünyanın en başarılı şirketlerinin yönetim kurullarındaki birinci madde...