BİRKAÇ hafta önce okuduğum bir habere takılıp kaldım. Gazetelerin sayfalarının arasına sıkışıp kalmış, resimaltı bir haberdi.
Amerikalı 42 yaşındaki Jill Price, 14 yaşından bu yana hayatının her anını hatırlayabiliyormuş.
Price, ne zaman kalktığını, kimlerle buluştuğunu, neler yaptığını hatta ne yediğini bile unutmuyormuş. Bir okulda yöneticilik yapan Price, bazen rahatsız edici anıların zihnine doluşması nedeniyle uyuyamadığını söylemiş.
Bu o kadar nadir rastlanan bir durummuş ki; bilim adamları Jill Price vakası için özel bir bilimsel isim bulmak zorunda kalmışlar.
Bunun adına da “Hipertimestik Sendromu” ismini vermişler.
Yunanca hatırlamak anlamına gelen “timesis” ile normalin epey üzerinde anlamındaki “hiper” kelimelerinden oluşturulan bu terim, Price sayesinde literatürdeki yerini almış.
* * *
Unutmanın, unutabilmenin bazen güzel bir şey olduğunu söylerdim.
İşte beni haklı çıkaran bu olay sayesinde artık daha rahat bunu söyleyebiliyorum.
“Unutmak iyidir...”
Unutmakla vefayı karıştırmayın. Vefanın çok önemli bir erdem olduğunu yaşayarak her gün daha net görüyorum.
Bazen geçmişi unutmak, geçmişe takılmamak gerekir.
Dün yerine yarını düşünmek...
Öfkemizi içimizde biriktirmemek... Nefrete dönüşmeden içimizden söküp atmak...
Sözlere takılmamak...
İnsanların bizi kırmasına izin vermemek... Arkamıza dönüp bakmamak gerekir.
* * *
Düşünsenize Türkiye’de yaşadıklarımıza...
Bitmeyen krizler, bitmeyen siyasi çekişmeler, bitmeyen çileler...
Askeri darbeler, çalkantılı siyasi atmosfer...
Dalgaya kapılıp, oradan oraya sürüklenip giden insanlarımız... Bu acıları unutmasak; geleceğe nasıl olumlu bakabiliriz?
* * *
Jill Price’ın yerine kendinizi koymak ister misiniz?
Şahsen ben istemezdim.
İş hayatında yaşadığımız haksızlıklar, çekememezlikler, dedikodular... Özel hayatımızda canımızı sıkan yaşanmışlıklar, insanlar...
Hayal kırıklıkları, hesap edilemeyen vakalar...
Hepsini hatırlasak, hepsinin sıkıntısını bugün gibi hissetsek...
Her gün yeniden yaşasak; bu hayat çekilir miydi?
* * *
Evet...
Unutmak iyidir...
Unutup yola devam etmek...
Güzel günlere yelken açmak...
Geleceğe bakmak...
Umut dolu olmak...
İyidir..
‘Türk’ sözcüğünün kökeni
‘TÜRK’ sözcüğünün kökeni ile ilgili bir soruyla karşılaşınca konuyu biraz araştırdım. Prof. Sencer Divitçioğlu’na göre (Orta-Asya Türk İmparatorluğu, İmge Kitabevi) Türklere, Çinliler “To’u-kiue” veya “Tu-chueh”, Bizanslılar “Turki”, Tibetliler “Druğu”, Macarlar “Török” demişler. Türklerin kendi yazıtlarında bazen “Türk”, bazen “Türük” şeklinde yazdıkları sözcük, Soğutça yazılmış Bugut yazılıtaşında “twrk” olarak geçiyor. Sözcüğün kökü ise “yaratılmış” ya da “doğmuş” anlamına geliyor. Öntürkler üzerine yaptığı araştırmalarla ünlenen Kazım Mirşan’a göre “Türk”ün anlamı Türkistan’daki Orhun Anıtları’nda gizli. Yazıtların ilk çözümünü kapsayan, 1890 yılında yayımlanan Fin Atlası kitabında yer alan “Ökük Türök”ün karşılığı “Tanrısal Türk - Yaratanına bağlı - töreye uyan -Tanrı türü” olabilir. Zamanla “Ök“ (Tanrı, Yaratan) ses uyumu nedeniyle “ük” olmuş ve sözcük günümüze Türk olarak gelmiş. “Ök” sözcüğü bugün “öksüz” (yaratanı annesi olmayan) ve “Ökkeş” (Yaratanına bağlı) şeklinde kullanılmakta.
* * *
Prof. Dr. M. Sadık Acar’a göre, yerleşik düzene geçmiş Yörükler babalarının ve dedelerinin “Yörük” olduğunu ama kendilerinin “Türk” olduklarını söylemekte ve “Türk” sözcüğünü “yerleşik, uygar” anlamında kullanmaktalar. “Türk” sözcüğü “töre” (gelenek görenek) ve “türe” (hukuk) sözcükleri ile de ilişkili. Nitekim, “hukuk” sözcüğünün Uygur Türkçesi’ndeki karşılığı “tüzük”, eski Uygurca’daki karşılığı ise “tüze”. Acar, ayrıca “Türk” sözcüğünün bir ırkı tanımlayan etnik bir kavram olmayıp, uygarlık düzeyini ve devlet karşısındaki hukuki statüyü gösteren bir yurttaşlık kavramı olduğunu; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların “Türk” adını seçmekle Yörük (Oğuz), Yahudi, Rum, Süryani, Ermeni, Laz, Çerkez, Kürt, Boşnak, v.b. etnik grupları kapsayan bir yurttaşlık kavramını kullanmış olduklarını söylüyor.
* * *
Güneş dil teorisine göre incelersek bir kökten çıkmak anlamındaki “tü” kökünden “tür” (ortak bir kökten türeyen), “tüy” (kökten çıkan kıl) ve “tükenmek” (kökünün kuruması) gibi sözcüklerin ortaya çıktığı; yürümekten nasıl “Yörük” oluştuysa, türemekten de “Türük”ün oluştuğu söylenebilir.
Çeşitli kaynaklarda “güçlü, kuvvetli, miğfer, olgunluk çağı, güzel insan” anlamına geldiği savunulan “Türk” sözcüğünün anlamını ve bir ırktan bağımsız oluşunu en güzel açıklayansa Atatürk. Hem “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle, hem de yazdığı bir şiirin iki dizesiyle.
“Türk sadece bir milletin adı değil, - Türk bütün adamların birliğidir.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025