Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yücel, iyi eğitim almış, kendini yetiştirmiş bir genç... Soyadını vermiyorum. Ama biliniz ki; Türkiye’nin her yerinde, her pozisyonda çalışabilecek, kendini yetiştirme gayretini hayat boyu sürdürecek bir arkadaşımız.
Tıpkı sizin çevrenizdeki gençler gibi...
Pırıl pırıl...
Yabancı dili olan, kitap okuyan, dünya meseleleriyle ilgilenen, çözümler konusunda kafa yoran, gelecek planları olan...
Hayal kuran, hayallerin peşinde koşan... Ve en önemlisi bunları yapabilecek gücü olan bir genç...
Sadece Yücel mi?
Hemen her gün onlarca telefon, elektronik posta geliyor. Yazı yazan bir kişi olarak belki beni yakın buluyorlar, belki de daha fazla kişiye ulaşabileceğimi umut ederek bana özgeçmişlerini, düşüncelerini anlatıyorlar.
Elimden geldiğince onlara yardımcı oluyorum; arkadaşlarıma telefon ediyorum, CV’lerini yolluyorum.
Göndermekle de kalmıyorum, takip ediyorum, sonuçlandırmaya çalışıyorum.
* * *
Yücel diyor ki:
“Partilerin Hazine yardımı almasına karşı değilim. Ama bu kadarı gerçekten çok fazla. Ne vicdana ne insafa sığar. Hele bu krizde... Sadece bu yıl AKP, CHP ve MHP bütçeden toplam 195 milyon 336 bin TL Hazine yardımı alacak. Bu paranın 111 milyon 331 bin TL’si AKP’ye, 49 milyon 898 bin TL’si CHP’ye ve 34 milyon 106 bin TL’si de MHP’ye ödenecek. 20 aydır işsiz, güçsüz ve gelirsiz evde oturan biri olarak zoruma gidiyor...”
Yücel haksız mı?
* * *
Her zaman söylüyorum.
Ankara kriz günlerini çok fazla hissetmedi.
En zor günlerde bile kamuda çalışanlar maaşlarını aldı; işten atılma, iş bulma derdine düşmedi.
Sokakta yangın varken bile...
Hükümete sorarsanız, “Kriz teğet geçiyor, hamdolsun aşıyoruz, ümüğü sıktırmıyoruz” diyorlar.
Oysa sıkıntı bugünün sıkıntısı değil.
Dünya büyürken, Türkiye de büyüdü zannettik.
İhracatı konuştuk, ihracatın iki katına çıkan ithalatı göz ardı ettik. Üretimimizi montaja dönüştürdük.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kazanımlarını, birikimlerini, tesislerini bir çırpıda satıp çıktık.
Özelleştirmeye karşı değilim, geç kaldığımızı bile düşünüyorum. Ama benim derdim, satıp yerine koyamadıklarımızda...
Türkiye’nin geleceğinin ipotek altına alınmasına...
* * *
Yücel sen üzülme...
Senin suçun yok çünkü...
Problem, seni unutan, görmezden gelen, hayallerini çöpe atan kısır siyaset anlayışında...
Ekonomi konuşmak yerine siyasette patinaj yapanlarda... Senin de, arkadaşlarının da, Türkiye’nin pırıl pırıl gençlerinin de konuşacağı günler var elbet...



Kifayetsiz muhterislere oy vermeyin
CAHİL cesaretleri sayesinde yönetim görevlerine talip olan “kifayetsiz muhteris”lerin (yetersiz ihtiraslıların), bilgili ve yetkin insanların çekingenliklerinden de yararlanarak, yüksek makamları doldurduğunu yazmıştım. Biraz daha yakından tanıyalım; çok, boş ve tumturaklı konuşan, yerinde saydıkları için fazla gürültü patırtı çıkaran “kifayetsiz muhteris”leri...
Andre Weil kuralı (birinci sınıf insanlar, birinci sınıf insanlarla; ikinci sınıf insanlarsa üçüncü sınıf insanlarla çalışmayı yeğler) açısından ele alırsak, ikinci veya üçüncü sınıfa ait “kifayetsiz muhteris”lerin, yanlarına sorun çıkarmayacak üçüncü, hatta dördüncü sınıf insanları seçmeleri kaçınılmazdır.
Literatürde yer almayan dördüncü sınıf insanları da bir öyküyle tarif edelim.
* * *
Süleyman Nazif’e yaranmak isteyen bir genç, Abdullah Cevdet hakkında “Alçak” deyince, Nazif, “Ona kimse alçak diyemez!” diye itiraz eder.
Genç şaşkınlıkla, “Ama siz onu hiç sevmezsiniz!” deyince Nazif, “Alçak sözcüğü bir yüksekliği ifade eder, o herif için ancak çukur denebilir” karşılığını verir. Dördüncü sınıf insanlar böyle çukurlardır işte.
Ahde vefanın anlamını bilmezler, “kifayetsiz muhteris”lerin emirlerini yerine getirirken insanları birbirlerine düşürürler, sindirirler, yalan söylerler, iftira atarlar, alttakinin başına düşsün diye kendi bindiği dalı bile kesebilirler; “mevki sahibi” olabilirler, ama “adam” olamazlar. Neredeyse tümü birinci sınıf insanlardan oluşmuş birimlerle çalışmak zorunda kaldıklarında, aradaki nitelik farkı, fark edilmesin diye bu insanlarla yan yana gelmekten kaçınan “kifayetsiz muhteris”ler, bağlantıyı üçüncü veya dördüncü sınıf insanlar aracılığıyla yürütürler.
Bazı payeler vererek, birinci sınıf insanları elde edebileceklerini sanırlar ve karşılığında etik dışı isteklerde bulunabilirler; bu isteklere boyun eğilmemesini anlayamazlar bir türlü.
Bazıları tarafından “içki alemi” olarak görülen “Atatürk’ün fikir sofrası” ülke yönetimine getirilmesi düşünülen insanların sınandığı, “kifayetsiz muhteris”lerin ayıklanarak, birinci sınıf olanların seçildiği bir sınav yeriydi; bu nedenle her zaman bir kara tahta ve tebeşir yer alırdı baş köşede... Ve Atatürk’ün dünyada eşi görülmedik başarılarının arkasında bu birinci sınıf insanların büyük payı vardı.
* * *
Yaklaşan yerel seçimlerde siz siz olun oyunuzu çok ön plana çıkmasa da dürüst, cesur ve çalışkan birinci sınıf insanlardan yana kullanın. “Çalsın, ama iş yapsın” diyerek “kifayetsiz muhterisler”e oy verirseniz, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü sınıf insanlar tarafından yönetilmeye ve Sayın Bekir Coşkun’un deyimiyle “göbeğinizi kaşımaya mahkumsunuz” demektir.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)