Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

Tabağımıza aldığımız besinlerden, giydiğimiz kıyafetlere kadar sadece kendi sağlığımızı değil, gezegenin sağlığını da düşünmemiz gerekiyor

Doğa ile insanoğlunun uyum içinde yaşadığı bir dünya… Hem kendiniz hem de gelecek nesillere iyi bir gezegen bırakmanın tek yoluyken doğaya hak ettiği saygıyı gösteriyor musunuz? Doğayı korumak için alarm vermesini veya kendisini hatırlatmasını beklemeden harekete geçmeliyiz, çünkü ancak bu şekilde geleceğimize sahip çıkabiliriz. Sel, yangın, hortum gibi felaketler 50 yıl öncesine göre 3 kat artmışken, iklim krizi hayatımıza yeni normaller getirmeden önlem almalıyız. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Nisan 2021 kuraklık haritasına göre ülkenin büyük bölümünde şiddetli kuraklık görünüyor. Nisan ayı ortalama sıcaklığının geçen yıllara göre 1.3 derece artarak 13.4’e çıktığı belirtiliyor. İklim krizini çözmek için 10 yıldan az bir süre kalmışken, tabağımıza aldığımız besinlerden, giydiğimiz kıyafetlere kadar sadece kendi sağlığımızı değil, gezegenin sağlığını da düşünmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Doğayı sahiplenmenin cinsiyeti olmaz

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada karşılaştığım “toksik maskülenlik” terimi altında doğa ve cinsiyet ilişkisini araştırdım. Erkeklere kıyasla kadınların daha az atığa yol açtığı, daha çok geri dönüştürdüğü ve daha az karbon ayak izi oluşturduğuna dair çalışmalarla karşılaştım. Örneğin Journal of Consumer Research dergisinde yayımlanan araştırmada, bazı erkeklerin çevre dostu davranış ile ürünleri kadınsı buldukları ve erkekliklerini kanıtlamak için çevreye zararlı davranışları tercih ettikleri saptanmış. Bazı katılımcılar markete giderken bez poşet taşımayı kadınsı, tek kullanımlık plastik poşet kullanmayı ise erkeksi bulduklarını da belirtiyor. Vejetaryen ve vegan beslenme, doğa dostu ürünler de erkekler tarafından daha az tercih ediliyor; hatta bu tür davranışları feminen olarak algılayan bireyler var. Yakın çevrenize baktığınızda, bu saptamaların doğru olduğunu fark ediyorsunuz. Doğayı korumak için toplumsal cinsiyet eşitliğinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Haberin Devamı

Et tüketiminde rekor

Küresel olarak et tüketiminde yeni bir rekor kırma yolunda devam ederken bu tüketimin gezegene etkisini göz ardı etmemek gerek. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, bu yıl küresel et tüketiminin yüzde 1’in üzerinde artacağını öngörüyor. En çok artışın düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşeceği belirtiliyor. Daha az kırmızı et, özellikle sığır eti tüketimi, karbon ayak izini azaltmak için atılması gereken adımlardan. Hayvancılık üretiminden kaynaklanan emisyonları insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 14.5’ini temsil ediyor. Yakın zamanda BM Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan raporda, et sanayisinin ve bu sanayi için oluşturulan tarım sektörünün doğaya en çok zarar veren etmenlerden biri olduğu belirtiliyor. Kırmızı et tüketimini sınırlandırmak istiyorsanız etsiz pazartesi gibi haftada bir gün et tüketmemeyi yaşam tarzınız haline getirebilir, bitkisel protein kaynaklarıyla değiştirmeyi deneyebilirsiniz. Baklagillerin ve yağlı tohumların hayvansal kaynaklara göre daha düşük sera gazı emisyonuna sahip olduğunu unutmayın!

Haberin Devamı

Toprak hastaysa biz de hastayız

Biyoçeşitlilik azalıyor; toprak sağlığını iyileştirmek sorumluluk değil zorunluluk haline geliyor. Bizleri besleyen nüfusun yüzde 80’ini oluşturan kırsalda yaşayan küçük aile çiftçiliğini desteklemek zorundayız. Ne kadar çok küçük çiftçiye ulaşılır, ekonomik anlamda desteklenirlerse üretimin devamına da o oranda katkıda bulunmuş olunur.

Her canlıya saygı

20 Mayıs Perşembe Dünya Arı Günü’ydü. Arıların küresel gıda güvenliği ve biyoçeşitlilik için büyük rolünü unutmayalım; çünkü çoğu gıdayı arıların yaptığı tozlaşmaya borçluyuz. Arı gibi tozlayıcıların yokluğu, tozlaşmaya bağlı birçok meyve sebzeyi de tehlikeye atıyor. Her canlıya saygı gösterilmesi gerektiğinin bilincinde olalım, hem doğaya hem de soframıza sahip çıkalım.

Geleceğimiz için  gezegene sahip çıkmak