Başbakan paketi açıkladı: “Demokratikleşme Paketi”ni açıklamadan önce yaptığı konuşma 45 dakika sürdü, paketi açıklamaksa 25 dakika.
Biz, yani 76 milyon bunların çoğunu zaten biliyorduk. Daha doğrusu tahmin ediyorduk. Bu tahminler yazılıp, çizilip münakaşa ediliyordu.
Yani pek çok konu gizli kalmamıştı.
Hele, Başbakan bir gün önce “Açıklayacağım paketle Türkiye sınıf atlayacak ve Türkiye’yi zincirlerinden kurtaracağız” deyince beklentimiz çok aceleye döndü. Ve biz o kadar büyük hayal kurduk ki artık “devrim”, yahut “milat” veya Türkiyemizin tarihi bir “dönüm noktasını” bekler olduk.
***
Bazılarımız bu paket için “yetmez ama evet” diyecektir.
Çünkü, beklenen belli başlı konuların bir bölümünün Başbakan’ın paketinde olmadığı görüldü.
Yani demokratikleşme için yapılacak daha önemli şeyler var. Peki, AKP bunu görmüyor mu?
Veya görüyor da bir paket daha mı gelecek? Gelecekse o da bir an evvel “gelecek” diye ilan edilmeliydi.
***
Başbakan demokratikleşme paketini açıklarken, “Yasal düzenleme” değişiklikleri ve “idari düzenleme” gerektiren değişiklikler, dedi. Yani bazı değişiklikleri kanun çıkartabilmeye bıraktı.
***
Bu açıdan bakan bazı kesimler ve kişiler; “Bu paketi yetersiz bulduk” diyebilecektir.
Ve onlar, bu paketteki değişikliklerin bir kısmı ileride de olsa, Türkiye’nin bölünmesine yol açabilecektir, görüşüne sahip olduklarını da söyleyebilecektir.
***
Oysa, demokratikleşme paketindeki maddelerin çoğu beklenenden az da olsa iyidir diyebiliriz.
“Bize hiçbir şey sorulmadı. AKP, kendi kendine gelin güvey oluyor” diyenlere de, Başbakan cevap verdi sayılır. Çünkü Başbakan, paketteki bazı önemli değişiklikleri “Tartışmaya açıyoruz” diye takdim etti.
Ve pakette yer almayan konuların tartışmalar, münakaşalar sırasında pakete girmesini temenni edeceğiz.
BAŞLIKLARObjektif olmak
Paket açıklandı.
“Demokratikleşme Pakati”ne gazeteler de ertesi gün yer verdi. Onlar da Başbakan’ın paketini yorumladı. Ve bu paket için yapılan daha doğrusu atılan başlıklar, manşetler, bize gazetelerin bir kısmının objektiflikten uzaklaştıklarını ve adeta particilik yaptıklarını, siyasi taraf olduklarını, kutuplaşmayı da gösterdi.
Bu durum, bu peşin hükümlülük bizim bildiğimiz, öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz gazetecilik ilkeleriyle çelişir.
Uzun lafı keselim ve bu tip yani, birbirleriyle de çelişen manşet örneklerinin birkaçına bakalım:
* DEMOKRASİ SEN BEKLE
* DEMOKRASİ DENDİ, SEÇİM PAKETİ ÇIKTI
* GERİLEŞME PAKETİ
* İHANETİN PAKETİ
* DEMOKRASİYE YÜKSEK STANDART
* 30 EYLÜL DEVRİMİ
* ERDOĞAN DEVRİMİ
* HOŞ GELDİN ÖZGÜRLÜK
Bakın ve yorumu siz yapın.
ÇARE Uydu kentler
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, gazetelerin 1. sayfalarına ilanlar veriyor: “Şunu bunu yaptık. Daha da yapacağız” diye.
Bir defa, İstanbul’un gölge belediye başkanı nasıl 50-60 yıl önce, Adnan Menderes ise, şimdi de Tayyip Erdoğan’dır.
Bir kez bunu unutmayalım.
***
Bu şehir alabildiğine genişliyor.
Ama, “plansız, programsız”, demek yanlış olur mu?..
Aslına bakarsanız E-5 üzerinde Büyükçekmece, Mimar Sinan, Güzelce, Celaliye, Kumburgaz, Selimpaşa, Parkköy hepsi birer doğal uydu kent.
Burada yol var, su var, elektrik, telefon var ve on binlerce konut var.
Ama bu konutların pek çoğu yazın 3-4 ay kullanılıyor, 8 ay boş.
Buralardaki konutların bir- çoğu şehir içindeki apartman katlarından daha da konforlu. Çoğu müstakil ev, villa.
İstanbul’da şehir içinde böyle bir müstakil konutun kirası 15-20 bin liradan (eski parayla 15-20 milyar lira) aşağı olamaz.
Oysa ilkbahar, sonbahar ve kış aylarında bunlarda oturan yok.
Bir yanda üst üste yığılmış apartmanı, gecekondusu ve pahalı ev kirasıyla İstanbul...
Öte yandan boş binlerce eviyle yine İstanbul.
Çelişki değil mi?
Ve bu çelişkiye çare bulmak belediyenin görevi değil mi?
***
İstanbul’un kurtuluşunu bilimsel olarak düşünenler hep uydu kentler üzerinde durur.
Ve ilave edilir: “Kent merkezinin dışında kurulan okul, sağlık kuruluşu, alışveriş merkezleriyle, işyerleriyle tüm ihtiyaçlarını kendi içinde karşılayan uydu kentler hem çarpık kentleşmeyi önleyecek, hem tarihi dokunun korunmasını sağlayacak, hem de insanca yaşam alanları oluşturubilecekler.”
İşte, başta trafik olmak üzere İstanbul’un büyük sorunlarına ve ana şehrin korunmasına yönelik çare olarak ileri sürülebilecekler.
Yani, uydu kentler... Belediye bu konuyu ele alabiliyor mu?
KISA... KISA... KISA...
* Taksim’de trafik yer altına alındı. Ama Harbiye tarafından gelen araçlar alt geçitte Dolmabahçe’ye dönemiyor. Çare belediyede...
* İlkokul 1’de ve anasınıfında okuyan çocuklar kazaya uğruyor. Buna kaza değil cinayet demek daha doğru. Önceden güvenlik tedbiri almayan bu cinayete ortak sayılmaz mı?
* Bakan Yıldız: “6 şehrin kaçak elektrik faturası 319 milyon lira” diyor. Peki, vatandaşlar arasında eşitlik böyle mi sağlanır?
* Maltepe Gülsuyu’nda geçen akşam “Savaş” vardı. Bu savaşı TV’ler gösterdi. Silahın her çeşidi kullanıldı.
Başbakan’a soralım, burası İstanbul mu, dağbaşı mı?
* Ülke TV’de biri, ne “Andımız”ın, ne de “Kemalizm”in altını üstünü bıraktı, bağıra çağıra yerden yere vurdu.
Paketteki “nefret suçu” acaba bu mu?
* Kaçak binalar yıkılacakmış.
Peki, bu kaçaklar yapılırken yetkililer neredeydi?