Not Yani, bu "dönüm noktası" gelecekte olumlu iz bırakacaksa, bunda "Yeter artık" diyen ve meydanlara dökülen halkın rolü vardır. Başkasının değil.* * *ŞİMDİ, yani geldiğimiz noktada iki şeyi ayırmak lazım. Önce AKP. Bu parti iktidara yakışmamıştır. Kıbrıs, AB, ABD ile ilişkiler, özgürlükler, Güneydoğu sorunu, Kuzey Irak ve laiklik onun iktidarında içinden çıkılamaz bir hal almıştır.352 milletvekiliyle son siyasi krizde AKP iflas etmiştir, pes etmiştir.Kendi adayını cumhurbaşkanı yapacak kabiliyeti bile yoktur.* * *BU parti, yani AKP, dini "devlet biçimi" olarak gören "dinci" bir parti olmuştur. Böyle olduğu halde, merkezin yokluğundan istifadeyle kendisine resmi söylemlerde "merkez" yakıştırması yapmıştır.Oysa, merkez DP ile DYP ile ANAP ile bitmiş, işte AKP bundan istifade etmiştir.Oy kullananların dörtte birinin oyuyla Meclis'in üçte ikisini doldurmuştur.Türkiye'nin dinci sağ partisi AKP, ortamın boşluğundan iyi yararlanmıştır.* * *HALK şimdi merkezi yeniden inşa ediyor.AKP bu seçimde mecburen yerine çekilecektir. Yani dinci sağın yerine çekilmesi ve onun yerini oluşacak yeni merkez partinin alması gerekiyor. Bu olacak.* * *BU birleşmeyi sağlamanın şerefi Ağar ve Mumcu'ya nasip oldu.Tarih bu görevi onlara verdi.Onlar yeniden "DP" ismi üzerinde anlaştılar. Merkezin büyük partisinin temelini attılar. Artık bundan geri dönmek olmaz, olmamalı...AKP ancak böyle yapılırsa sağdaki yerine çekilebilir ve merkez işgalden kurtulabilir.Tabii bunun için Ağar ve Mumcu'nun birleşmeyi sağlaması da yetmez. Yani bu merkez partiye siyasi partilerde bulunan bazı kişiler ve Meclis'in dışındaki tecrübeli siyasetçiler, ve işinde başarılı olmuş kişiler de davet edilmeli. Yani vatandaşın güven verici isimler görmek istediği unutulmamalı. Hatta yeni partinin kapıları bazı AKP'lilere de açık olmalı.* * *GEÇ kalmak bu ülkeye ihanete ortak olmaktır. "Demokrasiye kurşun sıkmaktır." "TÜRKİYE dönüm noktasında" dedik. Siyasi parti liderlerine kalsa, "herkes memnun ki yerinden..." diyormuş gibi koltuklarında oturuyor ve projesiz plansız konuşuyorlardı. Birbirlerini suçluyorlardı, o kadar. Anayasa'yı her okuyan başka şey anlıyor.Yani anayasa yapanlar daha doğru dürüst Türkçe bilmiyor.Öyleyse şu seçimde halkın, ikametgâhında, yazıldığı yerde, oy kullanması kuralına da bu kez uymayalım.Yani ikametgâhında olmayan, nüfus kâğıdı ve eli çıkmayan boya ile damgalandığında oy kullanabilsin.Bunun için değişiklik yapalım ve seçime katılma oranını yükseltelim. HER YERDE OY VERİLSİN Biri 5 gün ve diğeri 10 gün sonra tezkere alacak olan iki erimiz Şırnak'ta şehit oldu.Biz askerlik yaptığımız yıllarda "nükleer başlık", "savaş başlığı" taşırdık. Ve erlerden tezkeresi yakın olanları (o zaman kullandığımız kamyonlarla ki onlara CMS denirdi) göreve yollamazdım. O şoförler bir kaza yapar da tezkere almak üzere iken başları belaya girer diye.Bugün de tezkere almasına 5-10 gün gibi kısa süre kalanlar cepheden geriye çekilse olmaz mı? Olur zannederim. Tezkereye 5 gün kala SİSTEM Cumhurbaşkanını halk seçmeli. Bu yıllardır tartışılıyor.Bunun için Anayasa'mızdaki yetkiler yeterli. Biz senelerdir bunu yazıyoruz.Türkiye'de 1921 Anayasası ile "Meclis hükümeti" sistemi saf şekliyle uygulamaya konulmuştu.29 Ekim 1923'ten sonra Türk anayasa hukuku, aşama aşama "Meclis hükümeti" sisteminden "parlamenter rejim"e doğru geçiş yönünde gelişmişti. 1924 Anayasası ile Türkiye'de kurulan temsili rejim, parlamenter Meclis hükümeti sistemlerinin karışımından oluşan "karma" bir rejim oldu.1961 Anayasası ise parlamenter rejime doğru gelişmede bir adım daha atarak "klasik parlamenter rejim"e yaklaştı.1982 Anayasası'nda da "parlamenter rejim"e doğru gelişme sürdü.Ancak yetkilerin cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacağı göz önünde tutulduğunda bunun "klasik parlamenter rejim"de cumhurbaşkanlığı seçimi ve tarafsızlığı statüsüyle bağdaşmadığı, daha çok "dual" ya da "yarı başkanlık sistemi"ndeki cumhurbaşkanlığı yetkilerini andırdığı söylenebilir. Bugün üstü kapalı, topal bir yarı başkanlık sistemi yaşıyorsak bunu daha belirgin, işler ve hukuki hale getirmek nasıl olur?Biz bundan önce sistemimiz ne olursa olsun hep "fiili başkanlar"la yaşamadık mı? Atatürk, İnönü, Bayar, Evren, Özal hep fiilen başkanlık yaptılar. Öyleyse hem bünyeyi tabii gidişe uydurmak, hem başkanlık sisteminin sakıncalarından uzak durmak, hem de parlamenter rejimin üstünlüklerini kullanabilmek için tartışmaları yarı başkanlık sistemi üzerinde yoğunlaştırmak, bu sistemi kabul etmek yararlı olacaktır. Ve yarı başkan ERİVAN Türkiye Akdamar Kilisesi'ni büyük merasimle açıyor. Erivan'daki Ermeni yöneticileri Türkiye'ye davet ediyor.70 bin Ermeninin Türkiye'de çalışmasına Ankara göz yumuyor.Ve Ermenistan'la ilişkilerin iyiye gittiğini Ankara zannediyor, bunun için açılım üzerine açılımda bulunuyor.Oysa Ermenistan'ın bunları Türkiye'nin zafiyeti olarak gördüğü anlaşıldı.Nereden, nasıl anlaşıldı?Ermenistan uluslararası memur statüsünde olan AGİT gözlemcisi Türkleri Ermenistan'a sokmayarak bunu gösterdi.Ankara geç de olsa Ermenistan'a iyi davranılmayacağını, Erivan'ın bulduğu ilk fırsatta Türkleri ısırmaktan zevk alacağını böylece görmüş oldu.Türkiye olarak, ona göre davranalım. dheper@milliyet.com.tr Türkler giremez
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025